ALIM GÜCÜ YİNE Mİ DÜŞTÜ!

TÜİK, geçen hafta Ocak ayı enflasyon oranını açıkladı.

TÜİK’ in yapmış olduğu hesaplamalara göre bu ayki enflasyon oranı % 6.65 ancak ENAGRUP’a göre %9.26…

Uyuyup, uyanmalar. “Tek hane olacak.” denilen zamanlar bir türlü gelmedi!

Aklıma gelmişken, Hazine ve Maliye Bakanımız Nebati 28 Aralık 2021 tarihinde; “Enflasyon, Ocak 2022’de zirve yapacak, sonra da düşecek” demişti.

Yine aynı konuşmayı bu kez ayların isimlerini değiştirerek başka bir tarihte 3 Şubat 2022’de; “Enflasyon, Nisan 2022’de zirve yapacak, sonra da düşecek.” diye açıklamıştı.

Bu iki açıklama doğrultusunda düşmeyen enflasyon karşısında benzer üçüncü bir açıklama daha yapacak olursa; herhalde seçim öncesi, büyük ihtimalle de Nisan ayı gibi yapmasını bekliyorum.

Yine aynı konuşmayı mı yapar; yoksa seçim öncesi diye farklı noktalardan mı hareket eder? Bilinmez ama bilinen bir gerçek var ki, o da enflasyon her geçen ay daha da yükselmekte dolayısıyla alım gücümüz de giderek azaltmakta.

TÜİK’in açıkladığı Ocak ayı %6.65 olan enflasyon demek; Aralık ayında 100 TL’ye aldığımız bir ürünün birim fiyatının 106.65 TL olması demek.

Yani asgari ücret, %6.65 oranında eriyerek 7935 TL‘ye düşmüş oldu.

Bu durumu en güzel Nobel Ekonomi Ödüllü Milton Friedman’nın Parasalcılık Teorisi anlatmış ve teoriye göre; enflasyonun tek nedeni, Merkez Bankası’nın para basmasıdır.

Çünkü basılan paranın piyasada miktarı çoğalmış; haliyle de değersizleşmiş olur. Yani ne kadar çok arza sahipse aynı oranda da değersizleşir.

Hani diyoruz ya;“Yağmur, kar yağmazsa yaz ayı bereketsizledir. Meyve, sebze olmaz her şey pahalı olur.” Niye? Çünkü yağış olmazsa ürün olmaz. Piyasada talep edilen ürünün az bulunması; değerinin artmasına yani pahalı olmasına neden olur.

İşte aynı düz mantık, basılan para için de geçerlidir. Piyasada basılan para ne kadar çok olursa paranın değeri, yani alım gücü de aynı oranda azalır ve değersizleşir.

Keynes’de yükselen enflasyonla ilgili olarak şu açıklamayı yapar;” Süregelen enflasyon süreci ile hükümet vatandaşlarının servetini gizlice ve fark ettirmeden kendine transfer edebilir.”

Peki, Keynes’in bahsini ettiği servet transferini devlet nasıl yapıyor?

Tabi ki repo, faiz, tahvil, bono vs.gibi yatırım araçlarını kullanarak.

Devlet tahvilleri vatandaşlara belli süreliğine belli oranlar karşılığında borç olarak verilir. Örneğin; 100 TL’lik tahvili bir yıllığına yüzde%10 faizli olarak versin. Yani bir yıl sonra 110 TL vereceğini vaat etsin. Peki, bir yılsonunda Merkez Bankası para arzını %11,12,13 arttırırsa ne olur?

İşte devlet sana vaat ettiği %10’luk getiri vaadini yerine getirmiş olsa da aslında bu yolla borcunu eritmiş olur.

Yani, devlet sana olan faiz borcunu enflasyon ile eritip; paranın zaman değeri kanundan faydalanarak, parayı zaman içinde işletmiş olur. Ancak bu bir yıllık zaman sonunda 100 artı %10 olan paranın alım gücü aynı olmayacağı için varın gerisini siz düşünün.

Vergi devleti olduğumuzu düşünecek olursak eğer; vergilerini, alacaklarını tahsil edemeyen hükümet ödemesi gereken maaşları vs. nasıl ödeyecek?

Mecburen para basmak zorunda kalacak ki işte bu noktada enflasyon kaçınılmaz!

Eeee bu kadar yazdım; bir sonuç cümlesi yazmam gerekiyor değil mi?

Bu defa sonuç cümlesi size ait.

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
ALIM GÜCÜ YİNE Mİ DÜŞTÜ!

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin