Seçime aylar kaldı; ama ne iktidardan ne de muhalefetten geleceğe dair umut vaat eden her hangi bir hareket göremediğim gibi beni hayal kırıklığına uğratan işlerle gündemde kalmaya devam ediyorlar.
Muhalefetin en temel görevi; iktidarda olan yöneticilerin varsa yanlış davranış, tutum ya da uyguladıkları politikaları eleştirerek doğrusunun yapılmasını sağlamaktır.
Bizim şu an ülke olarak en temel sorunumuz müdahaleyle yapılan faiz indirimi sonrası dizginlenemeyen enflasyondur.
Milli paramızın, Dolar karşısında her geçen gün değer kaybetmesine bağlı olarak alım gücümüzün sürekli azalması değil midir?
Yıllardır sorun olarak önümüze pişirip pişirip sunulan başörtüsü 21.yy da artık sorun olmamalı.
Demokratik, özgürlükçü olduğu iddia edilen bir ülkede bu gibi sorunlar ön planda olmamalı! Kaldı ki çok ciddi ekonomik sorunlar çözüm beklerken!
Muhalefet bulunduğu konum itibariyle iktidarı uyarıp, baskı uygulayarak ülkenin içinde bulunduğu buhrandan çıkış yolu bulmak yerine; başörtüsü meselesiyle gündemde yer alma derdinde.
İktidarın yanlış ekonomik politikaları karşısında, bir de muhalefetin bu denli etkisiz ve çözümsüz oluşu yetmez gibi üstüne öncelikli konuları gündemde tutmayışı düşündürücü.
6’lı masanın bu konuda çoktan çözüm üretmesi gerekmez miydi?
Ama bırakın çözüm üretmeyi daha aralarında anlaşabilmiş değiller ki nasıl çözüm olabilecekler!
İktidarın yanlış politikaları bir yana bir de muhalefetin tutarsız ve emin olmayan tavırlarına tanık olmak geleceğe yönelik kaygılarımı misli misli arttırıyor.
Çözüm yolları bulunmasını beklerken yapılan açıklamalarla bizlere verilen tavsiyeler trajikomik senaryolar üretmekten öteye geçmiyor.
Daha önceki yazılarımda yapılan komik açıklamalardan, bizlere bu ekonomik koşullarda yapılması istenen tasarruf modellerinden bahsedip tekrara düşmek istemiyorum.
Kısa geçerek bazı konulara değinmek daha faydalı olacak. Ülke olarak üretimde kullandığımız girdilerin büyük bir bölümünü dışarıdan ithal ediyoruz. TL’nin dolar karşısında değer kaybetmesi alınan bu ürünlerin de pahalanmasına dolayısıyla da üretim çıktılarına yansımasına neden oluyor. Üretim maliyetlerindeki bu yükseliş, doğrudan ürün fiyatlarına yansıtılıyor.
TL’deki değer kaybı süreklilik gösterince, paralel olarak enflasyonda süreklilik gösteriyor.
Öncelikli olarak dışarıdan ithal edilen ürünler yerine ülke içinde üretime ağırlık vererek TL’nin dışa olan bağımlılığından kurtarılması gerekiyor.
Hem bütçe açığı hem de cari açık veriyor olmamızda diğer bir sorun.( Harcamalara dikkat!)
Veee tabi ülkemizin kredi notu!
Ülkemizin kredi notu, üç büyük kredi derecelendirme kurumu olan Moody’s’den B2, Standard and Poor’s’dan B+ ve Fitch’den BB- tarafından yapıldı ve üç kurumda yüksek riskli ülke olarak değerlendirdi. Bu da yabancı yatırımcının ülkemize yatırım yapmayacağı anlamına gelir. Yabancı yatırımcı bu denli riskli olan bir ülkede yatırım yapmak istemez. Çünkü güven ister ve yatırımını, duyacağı bu güven ortamına göre yapar.
Değerlendirmeye göre; CDS primi 100’ün altındaki ülkeler düşük riskli, 100 – 200 arası ülkeler orta riskli, 200- 300 arası ise yüksek risk grubuna giriyor.
Türkiye’nin bu yıl ki CDS primine gelince; 23 Ağustos 2022 itibarıyla 815,58 olarak belirlendi. 2013 yılının nisan ayında CDS primi 119 seviyesinde olan ülkemiz; 9 yılda risk primini yaklaşık 7 katına çıkarmış görünüyor.
Sonuç olarak; riskleri ortadan kaldıracak kesin çözümler üretmediğimiz ya da en azından azaltamadığımız sürece bulunan geçici uygulamalar hep yarım kalacak. Bu yüzden enflasyona neden olan sorunlar üzerinden, kalıcı çözüm yolları bulunarak uygulanmak zorunda.
Dış politikada stratejik iyi ilişkiler kurmak, hukuk üstünlüğünü devreye koyarak istinasız uygulamak daha fazla güven vermeye yol açacaktır. Ülkemizin CDS risk primindeki olası düşüş TL’nin yabancı para karşısında yaşadığı değer kaybı yavaşlatılarak enflasyonun da kontrol edilmesi sağlanmış olur. Bu durum faizlerde düşmeye de neden olacaktır.
İşin özeti, şu an yaşadığımız ekonomik sıkıntıların büyük bir kısmı aslında ekonomik olmayan nedenlerin sebep olduğu risk artışından ve belirsizliklerden kaynaklanıyor. Çözümü yukarıda saydığım gibi risk faktörlerinden başlarsak kalıcı olacaktır.
Tabi ben bir vatandaş olarak bunları yazabiliyorsam ve çözüm önerileri sunabiliyorsan bu konun ehli olan kişiler neden harekete geçmiyor? diye kendime sormadan da yapamıyorum.
Sağlıcakla kalın…