Bu yazımda okuduğum ve çok beğendiğim yaşanmış bir olaydan yola çıkarak eğitimle çok ilintili olan ama alınan diplomadan çok ama çok daha önemli olan, kişinin kendini eğitmesi, geliştirmesi, ahlaklı ve erdemli davranabilmesinin topluma olan olumlu etkisinden bahsetmek istiyorum.
Evet, alınan diplomalardan çok ama çok önemli bir şey var ki o da, kişinin kendisini eğitebilmesidir. Diploma dediğimiz şey, verilen dersleri öğrenmek, çalışmak, yapılan sınavlarda başarılı olarak dersi geçmeye hak kazanıp, kâğıt parçasını alabilmekten ibaret mi?
Eğitim sadece bu mudur?
Tabi ki de hayır! Aslında hepimizin bildiği ama çoğu zaman farkında bile olmadan atladığımız bir konu…
Eğitimi sadece diplomadan, alınan belgelerden ibaretmiş gibi algılamaya başlıyoruz.
Eğitim sadece okul sıralarından ibaret değildir. Keza öyle düşünenimiz çok fazla lakin uygulamaya gelince neden eksik kalıyoruz! Zaten ilk eğitim ailede başlar, okul ve çevre destekleyici roller üstlenir.
Belki kendi hayatımızdan deneyimlediklerimizden yola çıkarak; kendi çocuklarımızın bunları deneyimlemesini istemiyoruz ama…
Yorulmasını, incinmesini, zorlanmasını istemiyoruz ama…
Bizim bugünkü duruşumuzun, düşüncemizin belki de olgunluğumuzun asıl nedeni yaşadığımız o istenmeyen deneyimler değil midir?
Öyleyse neden rehber olup, onlarında deneyimleyerek kendi doğrularını bulmalarına izin vermiyoruz.
Yazımın başında da belirttiğim gibi çok hoşuma giden bir yazı okudum ve bunu paylaşmazsam olmazdı. Eğitim sadece diplomayla değil, toplumsal olarak da gerçekleştirilmesi gereken bir davranış. Okul, öğretmen, öğrenci, aile ve sosyal çevreyi kapsayan çok geniş bir yapıyı kapsar. Zincirlerden birinde oluşan zedelenme, bütünü de etkileyecek ve sıkıntılara neden olacaktır.
Gelin bahsini ettiğim yaşanmış ve üzerine gerçekten düşünülmesi gereken bir olayı okuyalım.
İğneciler Sınıfı…
Türkiye’nin en önemli liselerinden olan İstanbul Erkek Lisesi, 1925 yılında enteresan bir olaya sahne olur. Öğretmene şaka yapmak isteyen bir öğrenci, tüm sınıfın kaderini değiştirir.
İstanbul Lisesi’nin 10. sınıf öğretmeni Salih Hoca ile öğrenciler arasında garip bir olay gerçekleşir. İstanbul Lisesinin 10. sınıf öğretmen sandalyesine iğne yerleştiren öğrenciler pusuya yatar; Salih Hoca’nın iğnenin üstüne oturmasını izleyeceklerini düşünürler.
Öğretmen zili çalınca o sınıfta dersi bulunan Arapça öğretmeni Salih Hoca sınıfa girer. Sandalyeye oturacağı zaman cübbesini iki eliyle düzeltirken eli iğneye değen Salih Hoca, oturduğu yere bir iğnenin yerleştirildiğini hisseder. Sandalyeye oturmaz ve deftere imzasını attıktan sonra;” Ben bu muameleye layık değilim, sizlere çok teessüf ederim.” diyerek sınıfı terk eder.
Meseleyi müdür Besim Beye bildirerek, istifasını verir.
İstifa sonrası olayı hızlıca araştırmaya koyulan disiplin kurulu işin failini bir türlü bulamaz. O sınıfın dersleri durdurulur ve araştırmalara devam edilir fakat hiçbir öğrenci itirafta bulunmaz.
Sonrasında 1925 yılının öğretmenler toplantısı düzenlendiği gün öğretmenler odasında çaylar içilirken, odaya birden müdür ile lisenin güvenliği içeri girer ve müjdeyi verir.” Muhterem hocamız Salih Efendinin sandalyesine iğneyi koyan iğneci sınıfın, tamamen ihracına karar verdik çünkü failini ele vermiyorlar.” der. Sonrasında ise 41 öğrenci İstanbul Erkek Lisesi’nden Bursa Lisesi’ne sürgüne gönderilir.Olaydan seneler sonra ise Salih Hoca’nın sandalyesine iğneyi koyan kişinin başka sınıftan olduğu anlaşılır. İğneciler olarak adlandırılan ve Bursa ‘ya sürgüne gönderile sınıf ise çoktan mezun olmuştur.
1925 yılının 10. sınıfı yani iğneciler arasından kimler çıktı?
228 Sait Efendi; arkadaşları arasındaki lakabı H2O, yani sulu Sait. Ünlü hikâyeci Sait Faik Abasıyanık.
697 Rahmi Efendi; ünlü hekim, politikacı, şair ve akıl hastalıkları uzmanı Dr. Rahmi Duman.
748 Saffet Efendi; ünlü hukukçu Saffet Nezihi Bölükbaşı.
725 Feridun Efendi; ünlü gazeteci ve yazar Hikmet Feridun Es.
Sabri Efendi; Türk politika ve diplomasi hayatının unutulmaz isimlerinden, eski Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil.
Sıtkı Efendi; Demokrat Parti yönetiminin ünlü bakanlarından Sıtkı Yırcalı.
Hikmet Feridun Es’in şu sözü çok meşhurdur.” Biz 43 iğneci idik. Fakat sonradan o kadar çok kişi iğneci sınıftan olduğunu itiraf etti ki, hayret etmemek mümkün değil…”
“Koca sınıf Bursa’ya sürülüyor. Veliler müdürün odasını basıp tehdit etmiyor. Disiplin kurulunca hocalar tehdit edilmiyor. Kalitenin tesadüf olmadığı, ahlaklı olmanın kişiye ve topluma ne kadar büyük etkisi olduğunu tekrar anlamış olduk.”( Aktaran Dr. m. Fuad Umay/1926)
Toplum olarak bilinçlenmemiz şart.
Çocuklarımızı bilinçlendirme noktasında en büyük görev biz büyüklere düşmüyor mu, ne dersiniz?