ÖNCELİĞİMİZ NE OLMALI?

Dünyada Kovid-19 salgını sonrası başlayan ve Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasıyla daha da tırmanan gıda ve enerji krizi birçok ülkede hayat pahalılığına neden olurken, bir yandan da bunu fırsata çevirip servetlerine servet katanlar da oldu. Öncelikle Amerika ve Avrupa ülkelerinde başlayan perakendeci sektöründeki tedarik sorunu ve enerji krizi kısa bir süre sonra bizim ülkemizde de görülmeye başladı. Hem küresel ekonominin hem de Batı ekonomisinin artık ayrılmaz bir parçası haline gelen ülkemiz dünyada ve Avrupa’da yaşanan olumsuzluklardan anında etkilenen ve hatta mevcudun daha da fazlasını yaşayan bir ortama dönüşmüş durumda. Emperyalist Küresel sermayenin önemli bir projesi olarak tüm dünyada uygulamaya koyduğu Kovid-19 salgınının yavaşlamasının ardından yine aynı odaklar tarafından sahneye sürülen Rusya-Ukrayna savaşı hem gıda, hem de enerji sektörünün ateşini daha da yükselterek özellikle bizim gibi bu iki alanda dışa bağımlı olan ülkelerin ekonomilerine ağır yükler getirdi.

Yıllık TÜFE enflasyonu TÜİK’e göre yüzde 61,14 olarak açıklanırken bağımsız bir araştırma şirketi olan ENAG (Enflasyon Araştırma Grubu)’a göre ise yüzde 142,63 olarak gerçekleşti. Evimize gelen elektrik ve doğalgaz faturalarına, satın aldığımız akaryakıt fiyatlarına ve ayrıca çarşı, pazardaki fiyatlara baktığımızda ENAG’ın açıkladığı rakamın daha gerçekçi olduğunu görüyoruz. Birçok tüketim kaleminde fiyatların iki, üç katına çıkmasının sonucunda enflasyonun % 142,63 olarak belirlenmesi daha adil ve daha gerçekçidir.

Fiyat artışları ve hayat pahalılığında dünyada ilk sıralarda bulunan ülkemizde bütün bunların sebebi olarak sadece küresel gelişmeleri mi göreceğiz? ABD’de de yıllık enflasyon yüzde 8,5, Avrupa Birliğinde yüzde 7,5 olarak gerçekleşirken bizde % 142 olması ne ile izah edilecek? Televizyon kanallarında ve diğer medya organlarında yüksek enflasyonun nedeni olarak sürekli dışarıya işaret eden bazı kalemşorlar niye içeriye bakıp da bu noktaya gelmemizde devlet ve millet olarak ne gibi yanlışlarımız var diye sormazlar? 2001 krizi sonrası İMF reçetelerini uygulayıp, devletin elindeki üretim kurumlarını özelleştirerek, tarımda üretene yeterli destek vermek yerine üretmeyene prim vererek, inşaat sektörünün önünü açmak için imar planlarını değiştirip tarım alanlarını betonlaştırarak, banka kredilerini ucuzlatıp toplumu tüketim çılgınlığına sürükleyerek, kamu ve halk olarak lüks tüketimi ve konforu hayat tarzı kabul ederek geleceğimiz nokta işte tamda burası olacaktı elbette.

Dış ticarette sürekli açık veren ülkemizin bir türlü iki yakası bir araya gelmiyor ve bu zihniyetle gelemez de. Lazım olanla israf olanı bir türlü ayırt edemeyen, üretmek yerine tüketmeyi önceleyen ve tasarruf yapmak yerine borçlanmayı alışkanlık haline getiren bir yönetim sistemi ve onun takipçisi bir toplumun karşılaşacağı ekonomik tablo ancak içinde bulunduğumuz bu tablo olacakdı. Bütçesinde faize 240 milyar TL ayırırken, tarıma ise ancak 25 milyar TL ayıran bir ülkede elbette domates 20 lira, biber 35 lira, fakirin sofrasına koyabildiği patates ve soğan 8 lira olacaktır. Ayrıca ne ilginçtir ki Ramazan ayını fırsat bilip sebze fiyatlarına fahiş zamlar yapanların ekmeğine yağ sürüp kilosu 35 liradan biber ve patlıcan alanlara ne demeli? Seralarda üretilen bu sağlıksız ürünleri yemesek acımızdan ölmeyiz değil mi? Yemek yemeyi hayatın ayrılmaz bir parçası ve önceliği olarak gören halkımız özellikle son yıllarda bu konuda öyle bir ifrata gitti ki tv kanallarında gösterilen yemek yarışmaları ve programları reyting rekorları kırmaya başladı. Tv kanallarında yer alan yemek programları ve yarışmalarının izleyenleri etkileyerek daha fazla yemek yemelerine ve alış veriş yapmalarına neden olduğu konunun uzmanları tarafından açıklanmakta ve toplum uyarılmaktadır.

Küresel kapitalist zihniyetin insanın bedensel veya hayvani ihtiyaçlarını hedef alarak elindeki medya organlarıyla temel ihtiyaçları, yeme, içme ve cinsel arzular gibi istekleri sürekli uyarması, hedeflediği sistem açısından vazgeçilmezidir. Sürekli tüketen ve cinsel arzuları peşinden koşan insanlar sürüleşerek insanlıklarını kaybeder ve onların güdümüne girerler. Küresel şeytanlığın bu hedefine çanak tutan medya ve onun etkisindeki bir toplum elbette ilahi ikaza muhatap olacak ve pahalılık ve kıtlıkla uyarılacaktır.

Yukarıda izaha çalıştığımız gibi bolluğa, lükse, rahata ve konfora alıştırılmış bir toplum olarak artık bu dönemin bittiğini ve geçmiş dönemin hesabının ödeneceği günün geldiğini anlamalıyız. Hesabı zenginler mi yoksa orta halli ve yoksullar mı ödeyecek derseniz, elbette her zaman olduğu gibi hesabı orta halli kesimler ve yoksullar ödeyecekler. Dini argümanlara tav olan, hamasi nutukları çok seven, vatan, millet, Sakarya edebiyatına en çok prim veren, fedakârlık ve vefakârlıkla kahraman olmak isteyen ve bütün bunlarla çok iyi gaza getirilen yurdum insanı, fatura çoktan sana kesilmiş, canın sağ olsun yavaş yavaş ödersin. Senin ömrün yetmese de çocukların öderler merak etme! Onlar da borcu bitiremezse sırada aslan gibi torunlar var, onlar mutlaka öderler. 19.yüz yılda Sultan Abdülmecid ve Sultan Abdulaziz zamanında Avrupa’dan alınan borç paralarla yapılan sarayların borcunu 20.yüzyılın sonuna doğru nasıl ödediysek bu borçları da yine 21.yüz yılın sonuna doğru öderiz evvel Allah. Ancak yemek konusu çok önemlidir, bunu ihmal etmeyelim, iftarda ne yiyeceğiz, sahurda neler atıştıracağız, ailece tartışıp karar verelim, çarşı ve pazara alış-veriş için çok vakit ayıralım, paramız yetmezse kredi kartını kullanalım, çok kaliteli ve pahalı ürünler satın alıp misafire karşı mahcup olmayalım, yenmese bile sofrada çok çeşit olsun, sonra dedikodumuzu yapmasınlar, aman ha aman,  yemek konusuna çok dikkat edelim!

Önceliği dünya ve onun zevkleri olan bir topluma, Allah yolunda çalışmayı unutmuş bir gençliğe, Allah’ın rızası dışında başkalarının beğenisini arayan erkek ve kadınlara Allah niye rahmetini indirsin ki? Allah yolunda cihadı terk etmiş bir topluma Allah niye yardım etsin? Allah’ı zikri bırakmış, O’nun dışındakileri anmakla meşgul olan bir cemaati Cenabı Allah niye ansın? Gelin bu Ramazan ayını fırsat bilelim nefsanî arzuları terk edelim. Şükür ve kanaat sahibi olalım, elimizdekilerle yetinip, başkalarıyla yarışmayı, gösterişi ve riyayı terk edelim, Cenabı Hakkın rızası kazanmak için yaşayalım, helallere ve haramlara dikkat edelim, sevap kazanmak yolunda yarışalım, bir lokma dahi ile bile olsa yoksulu doyuralım. Televizyon başında ya da cep telefonuyla veya boş lakırdıyla vaktimizi heba etmeyelim, ilim öğrenelim ve öğretelim. Önceliğimiz ebedi hayatı kazanmak olsun, fani dünyaya fazla önem vermeyelim. İşte böyle yaparsak ne enflasyon kalır, ne pahalılık, ne hırsızlık, ne arsızlık ne de yolsuzluk kalır. Rabbim hepimize sıratı müstakime ve rızasına ulaşma şuuru nasip eylesin. Âmin.

 

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
ÖNCELİĞİMİZ NE OLMALI?

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin