“Kolektif cehalet, cehaleti örter!”
Kapalılık: Aile, grup, şirket, dernek, vakıf, kişi, şahıs, sivil toplum kuruluşları, devlet ve uluslararası kuruluşlar ile Ortaklıkların; kendi devamlılığını koruması için gereken reflekslerinin dışındaki davranışlarını, bir değer olarak ötekine dayatmasıdır. Kapalılıkta tarafların güçlüğü, kapalılıklarının katsayısını artırıyor.
Kapalılık, kendisi dışındakini “öteki” kabul ettiğinden insanlığın tecrübelerini, insanın mutluluğu veya insanlığın ortak değerlerini yüceltmek için kullanmamakla beraber yönetmek ve/veya tekel olmak istiyor.
Kapalılık fertten topluma, devletten uluslararası kuruluşlara (BMGK-P5+1) ve medeniyete (Çin, Hint, Osmanlı) kadar bir silsile takip ediyor.
Fransa-Almanya-İngiltere, devlet olarak ayrı olmalarına rağmen, medeniyet olarak bir sürecin aşamalarının ve farklılıklarının temsilcileridirler. Asgari müşterekleri aynıdır.
Kapalılık, dışa karşı olduğu gibi içe dönük de yapılıyor. Örneğin, devlet kurumları ve kurum içi kısımların idarecileri ile çalışanları arasında da oluyor. Aslında devletlerdeki kuvvetler ayrılığı, kapalılığın kurumsallaştırılmasıdır. En bariz gerekçe; devletin siyaseten yönetilmesinin önüne geçmektir. Aksi takdirde alternatifleri kontrolsüz olarak halk tarafından oluştururlar. Kapalılığın tek meşruiyet zemini “mahremiyet”tir. Mahremiyet, kapalılığa bir kalkan teşkil eder.
Mehmet Ağar’ın “Ben devletin tuğlasıyım” sözündeki anlayışında olduğu gibi devlet işlerini yapanların sorgulanamaz olmasının gerekçesi olur. Bu durum Devlet idaresi el değiştirene kadar devam eder.
Bu durum, kapalılık dışında kalanların hak, hukuk ve vasıflarını yok saymak için manipüle edilmiş olur.
“Bigbrother mantığı”, kapalılığın ürünüdür.
Kapalılık, insanlığın küreselleşme karşısındaki zafiyetinin sonucudur.
Küreselleşmenin ürettiği “değer”ler görecelik arz ettiğinden öyle bir hal alır ki, yerelliği atomize ederek dünyayı “Küresel Köy” haline getirir.
Onun içindir ki insanlık serüveninde; insanın; “emniyet içinde özgür dolaşmasını kolaylaştırır.” Olumlulukların güzelce paylaşılması için önce “ferdin kendi idrakinin oluşması” gerekir.
Bu idrak, insan olarak Aile, Aşiret, Kavim ve Millet; mekân olarak ise Kâbe, Mescid-i Aksa, Mescid-i Nebevi, Coğrafi olarak da Mahalle, Köy, Kasaba, İlçe, İl, Yöre, Bölge, Ülke, Havza(Mezopotamya) ve Kıta gibi aidiyetler olabilir.
Bu aidiyetlerin bir veya birkaçı öncelikli gereklilikle uyumlu olarak fertte bulunabilir.
Örneğin, Abdulkadir (ben) ; Maden-Elâzığ, Müslüman, mühendis, baba, işçi, Zaza ve T.C. Vatandaşlığı gibi aidiyetleri barındırmaktayım.
Bu aidiyetlerin ortaklılığı ne kadar azsa o kadar güçlü olabiliyor.
Asabiyet; mikro ve makro aidiyetlerin optimal noktasıdır.
Böylelikle küresel bir hal alır.
Evrensel bir zorunluluk olarak çağımızın sorunu; insanlık serüveninde insanlığa tecrübe kazandırmış medeniyetlerin etkinliğinin göz ardı edilerek azaltılması hatta yok sayılmasıdır.
“Batı” medeniyetinin sorunu yeterlilik-yetersizlikten ziyade evrenselleşememesi hatta evrenselleşmenin önündeki en kaba ve katı engel olmasıdır.
Yani insanlığın asgari müşterek idraklerinin bir parçası olur.
Velev ki bu müşterek az ve kısa süreli olsun.
Çevre kirliliğiyle mücadele, temizlikten başlar.
Ortak müştereklerde, eşit ve etkili tek nokta bilimdir ve özelde matematiktir.
Çünkü 2×2=4, ortak kabuldür.
Okullarda “Çan Eğrisi” uygulaması, eğitimde kapalılığa kapı aralar; gerisi Allah muhafaza, ilmi cehalet oluşturur. “Bu kadar cehalet ancak tahsil ile olur.” sözü bunlar için söylenir.
Çan eğrisi uygulaması öğrenci için değil de eğitmen için değerlendirilirse eğitimde oto-kontrol sağlanır. Aksi takdirde toplumca geri kalmışlık girdabına gireriz.
Kapalılık;“mağara ideası”ndaki gölgelerdir.
Kapalılık; farklı medeniyetlerde farklı tezahürleri olsa da aynıdır.
Kapalılığın, İslam medeniyetindeki karşılığı; “Zulme sebebiyet hatta zulümdür.”
Ferdin evrensel değerleri, kendi başına yaşamış bulunduğu ortamda aykırılığa sebep olur.
Böyle olunca; aykırı olmamak adına genele tabii olunur. “Anca beraber kanca beraber” mantığı yerleşir. Maksat illa ki beraberlik ise -ki öyle olmalıdır- toplumsal gereklilik-sorumluluk bu sonucu gerektirir.
Ortak değerleri koruma/yaşatma/diriltme ısrarında birlik olmalıdır.
Bu toplumdaki fertlerin moral-motivasyonunu yükselterek “Marifet, iltifata tabiidir.” sözünün gereği yapılırsa fertlerin topluma uymasında ve toplumsallaşmasında zorluk oluşmaz.
“Kapalılık”; bütünleştiricilik (kapsayıcılık), uygulanabilirlik ve sürdürülebilirlik esasları göz ardı edilmemekle yok olabilir ve/veya kontrol altına alınabilir.
Kapalılığın ahlaki değer oluşturmaması için; “temizlik-sadelik” sarkacının iyi dengelenmesi ve devamında ilişkilerde nezaket, letafet, dürüstlük yani iyi, güzel ve doğru kavramlarının fiili karşılığının uygulanması gerekir.
Kapalılığın diğer bir çeşidi “İnsan vicdanını felsefeye mahkûm etmektir.”
Böylelikle; “felsefeyi, inancın fertteki kişisel tekâmülü olarak kullanmak olumluluk, toplumsal olarak sunmak zorunluluk” olur.
Bu, sonuç olarak tekrar kapalılığa giriş kapısını aralar. Bundan kurtulmak için nebi ve resul gelir.
Hz. Muhammed (sav)’den sonra nebi ve resul gelmeyeceği için ve değişmeyecek kutsal metin olan Kur’an-ı Kerim varken Rasulullah(sav)’in sözlü, fiili ve takriri davranışlarının bütünü olan sünneti uygulamak felsefenin girdabından kurtarır.
Bu iş ise toplumsal dönüşüm zaman aralıklarında müceddidlervasıtasıyla sağlanır.
Bütün mesele, Kur’an-ı Kerim rehberliğinde sünneti toplumun içine sindirmektir.
“büyük cihad” budur.
Sağlıcakla kalınız…