Bismillahirrahmanirrahim
Ana gibi yar Bağdat gibi diyar olmaz.
Ağlarsa anam ağlar gerisi yalan ağlar.
Havva annemiz ile annelik dişilik ile birleşir.
Meryem annemiz ile annelik bilgelik ile birleşerek edep ile devam eder.
Hatice annemiz ile annelik nübüvvet ile birlikte olma şerefine erişir.
Meryem annemiz; bilgi ile anneliğin ontolojik gereklilik ile buluşmasıdır.
Modern değim ile “kariyer mi? Annelik mi?”
Meryem annemiz hem kariyer ve hem de annelik sahibi oldu.
Meryem annemiz “erkek” olarak beklenirken “kız” olarak doğan çocuktur.
Babası onu erkek olarak adayacağını söylediğinden, Meryem(a.s) annemiz kız olarak doğunca; babası; adamak, sözünden dönmeyerek.
Erkek gibi epistemolojik gereksinimleri için kilise’ye Anadolu tabiriyle; “değirmene” gönderildi.
Kadın olduğundan öğrendiği ilmi ile edepliği kendi üzerinde uyguladı.
Ta ki; Allah(c.c) Meryem annemize “Potansiyel Anne” olduğunu hatırlatana kadar!
Bu aşamaya kadar epistemolojik bilgisiyle var oluşunun anlamını pekiştirmiş ve“edeb” ile süslemiştir.
Kiliseye adanması babasının imtihanı, babasının imtihanını da uygulaması kendi imtihanıdır.
Erkekler; “epistemolojik adayışlar” yaparlar.
İbrahim (as)’ın oğlunu kesmeye adaması gibi.
İbrahim(as)’ın oğlunun teslimiyeti; Babasının arkasından yürümesi ve başını kendisinin taşa yaslamasıdır.
Bu iki farklı imtihanların bütünlüğünün ortak mükâfatı:”Koç”tur.
Koç; ontolojik olarak gelmiş, üzerinde epistemoloji uygulayarak Allah(c.c) yaklaştırılmıştır.
Onun içindir ki; Allah(c.c)’a Kurban’ın eti ve kanı değil takvamız ulaşır.
Epistemolojik imtihanın karşılığı ontolojik olarak verilir.
Buna en iyi misal, erkeklerin cephede şehit olmaları için şuur, şuur için bilgi gerekir.
Allah(c.c)’ın babasını imtihanı etmesi nedeniyle Meryem(as) yaratılışından kazanılan özelliğini (doğurması) uygulamaktan uzak kalarak imtihanı başladı.
Allah(c.c) bilgi ve yaratılış gerilimi ile Meryem annemizi büyük imtihana (erkeksiz doğurma) hazırlamıştır.
Allah Meryem(as) ibadethanede kaldığından toplum içine çıkarmayarak psiko-sosyolojik / sosyo-psikolojik bilgi ve uygulamalarla donanımını tamamlayarak Allah(c.c)’a aidiyetinin kemale ermesini sağladı.
Bundan sonrası büyük imtihanın başlaması, Meryem(as)’ın psikolojik ve sosyolojik imtihanını ancak “Damdan düşen” kadınlar anlarlar. Bu nedenle sosyo-psikolojik imtihanı üzerinde duracağız.
Erkeklik ve dişilik, insanlığın devamı için gerek ve şarttır.
Bu gerek ve şarttan kaynaklanan görevleri gereği erkek ve kadına kapasite//sorumluluk vermiş/yüklemiştir.
Erkek bilgisi ile kadın yaratılışı birleştirilerek neslin devamı sağlanır.
Kadının özelliğiyle nesil oluşur, erkeğin bilgisiyle nesil korunur. Böylelikle neslin devir-daimi sürekli hale gelir.
Kanaatimce o zaman ve mekândaki toplumda/toplulukta, kadın-erkek ayrımı bilgiye dayandırılıyor olabilir. Kadın ile erkek ayrımının epistemolojik değil ontolojik olduğu hayatiyetinin devamı için epistemolojiye var.
Bu farkı Meryem(as) üzerinden topluma hatırlatmaktır.
O toplumun ortak değeri bilgi ile ölçülüyorsa, Meryem(as) kadar epistemolojik donanıma sahip kadın yoktur.
Bu yükü ancak adanmış, adanmışlığını kabullenmiş kabullenişini mebrurlaştırmış ve epistemoloji-edep dengesini sağlayarak irfanı boyut kazanmış şahıslar taşıyabilir.
Çünkü ontolojik imtihanı, edep- bilgi dengesini sağlayarak irfanı boyuta ulaşanlar kazanabilir.
Gelelim imtihana; Meryem annemizin imtihanını “kadın gözü” ve toplumun kadına bakışını göz ardı etmeden değerlendirmek gerekir.
“Kadın Gözü” ile kadınların, en değerli, en hassas ve en çetrefilli durumu ile karşı karşıya kaldı.
Ayşe annemiz “ifk olayı” ile bu zor durumun bir yönü ile karşılaştığı halde Allah(c.c) ona ontolojik yardım ile temize çıkardı.
Kadınlar, kendi yaratılıştan dolayı zor durumda bırakılıyorsa, rabbimiz ontolojik olarak yardımını epistemolojik şekilde(Allah’ın sopası yok!) verir.
Meryem annemiz psikolojik olarak ahlak-edeb yıpranması, sosyolojik olarak toplumdan tecrit olmak ile karşı karşıya kaldı:
Yalnızlık!
Meryem annemiz rabbi ve iffetiyle baş başa…
Bu zor durumdan yalnız kendi çabasıyla kurtulamazdı. O sadece sabır ve çaba sarf edecekti. Hacer annemizin zemzem suyunu bulması olayındaki gibi…
Rabbi; ona, “altından bir ses işitti.” Sözü ile doğurduğunu bize bildirdi.
Rabbi; Meryem annemizin bebeğini doğar doğmaz konuşturdu.
“Bu seni temize çıkaracaktır” dedi.
Bu durumda bir Zekeriya (as) sahip çıktı.
Bir kadın sahip çıksaydı, “kadınlık içgüdüsü” veya “kadın dayanışması” derlerdi.
Akabinde Meryem annemiz rabbi tarafından üzüm ikram edilerek rızıklandırıldı.
Bu durumu kendisine kalkan olan Zekeriya (as) görünce; “bu nereden dedi.”
El cevap; “rabbimden dedi.”
Rabbi, mürebbiliği gereği iaşesini dahi kontrol altına aldı.
Meryem annemizin yaşadıklarını her kadın tahayyül dahi edemez!
İşte; toplumda kadının yaşadığı bu gibi epistemolojik olayın çözümü ontolojik olduğundan, rabbimiz kadınları ayetleri ile koruma altına (dört şahit olayı gibi) almıştır.
Çünkü kadın toplumun keşişim ve/veya ontolojik odak (anne, bacı, kız) noktasıdır.
Gelelim Meryem annemize bulunduğu kurum(kilise) ve konum (rahibe) gereği toplumdan ayrı yaşıyordu.
Tıpkı; Rasulullah(sav) ’ın Hira’daki durumu gibi…
Bu iki olay arasındaki fark, Rasulullah(sav)’ın eğitimi ontolojik, Meryem annemizin eğitimi epistemolojiktir.
Yani erkeklerin inzivası ontolojik, kadınların inzivası epistemolojiktir.
Bu eğitim safhaları tamamlandıktan sonra koruyucu kalkan görevi gören kiliseden ayrıldı.
Tek başına tenha bir yere gitti. Ve Allah(cc) nümayişte bulundu;
“elime erkek eli değmemişken” nasıl hamile olduğunu kendi duyacağı kadar sesli konuştu.
Not: Dua etmekteki şartlardan biri de kendi sesini duyabilecek seviyede olmalıdır.
Gelelim Kıssadan Hisseye:
İnsan, toplum ve insanlık değerleri kıyamete kadar ki süre(ç)de “bozulmalar yaşar”
Bu durum Kur’an-ı Kerim’de de anlatılıyor. Bu Sünnetullah’ın yansımasıdır.
İnsan azarak; firavunlaşarak “Esfele safilin” olur.
Toplum azarak; (Cemiyet sistemleşerek); “Nemrut sistemi” oluşturarak; “belhum adal”laşır
İnsanlık azarak; sekülerleşerek bireyselleşir; “Aşağılık maymunlar olurlar”
(belki de; Yecüc, Mecuc bireyselleşme süreciyle ortaya çıkabilir)
Bu üç imtihanın/hastalığın ortak panzehiri: “Çocuktur.”
İşte insanlığın devamı için, o toplumdaki sorumluluk Meryem annemize yüklendi/bahşedildi.
Meryem annemizde bu görev ve sorumluluğu başarı ile tamamladı.
Bunun mükâfatı; o çocuğun Nebi olmasıydı.
Buradan da anlaşılıyor ki; toplum tümdengelim gereği, erkek tarafından ilim ile korunur.
Toplum tümevarım gereği, kadın ve çocuk ile yaşatılır. Kadın, rabbimizden sonraki ilk terbiyecimiz olduğundan
Kadınlarımıza, verdiğimiz görev/sorumluluklarda epistemolojik ihtiyaçları giderecek iş/görev/meslek olmamalıdır. Kadınlarımızın epistemolojik yardımları; yemeğin tuzu-bireri ve/veya maydanozun salataya etkisi kadar olmalıdır. Kadının işinin/görev/sorumluluğunun temelinde/özünde/merkezinde İnsan olmalıdır.
Öncelikleri; savaş meydanlarından uzak ve savaş hukukunda korunması gereken insanlar olmalıdır.
Toplumun, psikolojik sorumlulukları, kadınlar göz ardı edilerek çözülemez:
Kadın toplumun mayasıdır.
Sağlıcakla kalınız… abdulkadir
*Ali Şeriati’nin “İnsanın Dört Zindanı” kitabından