Varlıklar, iradeli ve iradesiz olmak üzere ikiye ayrılır. İradeli varlık – akıl ve düşünce ile donatılmış, sorumluluk yüklenmiş tek varlık- sadece insandır. İnsan dışında kalan bütün varlıklar akıl ve düşünceden yoksun ve dolayısıyla sorumluluk sahibi değildir.
Allah insanı mükerrem kılmış, ona akıl, irade ve düşünce nimetlerini vermiş ve onu kendisine ibadet etmekle (yani, bütün talimatlarını yerine getirmekle) yükümlü kılmıştır. Bu yükümlülüğünü yerine getirdiği oranda Allah katında değerlidir. Aksi takdirde Allah katında değersiz kalmaya mahkümdür.
Akıl ve iradeden yoksun diğer varlıklar da kendilerine has yapılarla Allah’a bir anlamda kulluk ederler. Sorumluluk sahibi olmamalarına rağmen, iradesiz bir şekilde Allah’a secde ederler. Yani kainatta –insan dışında- bütün varlıklar bir şekilde Allah’ın kendilerine yüklediği kader (misyon) ile Allah’a boyun eğmektedirler.
“Göklerde ve yerde olan her şey, gönüllü veya gönülsüz Allah’a secde ederler (boyun eğerler.) Onların gölgeleri de sabah akşam boyun eğmektedir.” (Ra’d 15)
“Yerde ve göklerde olan her varlık ve de melekler Allah’a secde ederler ve kibirlenmezler.” (Nahl 49)
Demek ki kainatta her ne varsa -bütün varlıklar- irade dışı Allah’a boyun eğmektedirler. Onların ibadetleri (secdeleri), Allah’ın onlara biçtiği (kaderleştirdiği) şekilde hareket etmeleridir. Tüm gezegenler (güneş, ay, yıldız vs.) bitkiler, hayvanlar, cinler, (melek ve şeytan) madenler, toprak, yağmur, su, ateş, hava vd… Allah kendilerine nasıl bir rol biçmiş ise, nasıl bir ölçü koymuş ise ve nasıl bir görev vermiş ise, onu eksiksiz yerine getirirler.
“İnsan dışında iradeli varlık yoktur” denince, pek çok kimse hemen cinlerden söz edecektir. “Ben cinleri ve insanları bana kulluk etsinler diye yarattım” (Zariyat 56) ayetini örnek göstererek, cinlerin de insanlar gibi akıllı ve sorumlu varlıklar olduklarını söyleyeceklerdir; oysa buradaki “ins-cin” terkibi, o günkü toplumda “bütün varlıklar” anlamına gelmekteydi. Yani -ayeti mealen söylersek- Allah buyuruyor ki “ben, kainattaki iradeli-iradesiz bütün varlıkları sadece bana kulluk etsinler diye yarattım.”
Konu cin kavramına gelmişken, -spekülasyonlara malzeme edilen- cinlerle ilgili Kur’an’dan anladıklarımı paylaşmak istiyorum.
Cin; kelime olarak, kapalı ve gizli olan, bilinmeyen ve yabancı olan karanlık ve anlaşılmayan, künhüne varılmayan her bir varlık demektir.
Kur’an’daki Cin kavramı ve müştaklarına (can, mecnun, cenin, cennet) baktığımızda, farklı anlamlarda ve farklı varlıklar için kullanıldığını görürüz. Ayetlerde geçen cin kavramının doğru anlaşılması için siyak ve sibakına (bağlamına) bakmak gerekir.
Şimdi cin kavramının geçtiği birkaç ayet üzerinde duralım.
Zariyat 56 da geçen ins ve cin; “bütün varlıklar” anlamında kullanılmaktadır.
Sebe suresi 12 de geçen “Süleyman’ın cinleri”, cin ve Ahkaf surelerinde “Kur’an dinleyen cinler” ve Enam suresindeki (112) “nebileri aldatmaya çalışan cinler” ise “yabancı, tanınmayan kimseler” anlamında kullanılmıştır.
Enam 100 de “Allah’a ortak kılınan cinler” ve yine Cin suresi 5-9 ayetlerinde geçen cinler melekler, şeytanlar, müneccim ve kahinlerdir. (Nisa 51. ayetteki Cibt ile beraber okunmalıdır)
Enam 128 de “Mahşer günü kendilerinden hesap sorulan cinler” ise, şeytanlaşmış insanlardır. 130’daki ins ve cin topluluğu ise, “bütün insanlar” demektir. Yani bu ayette söylenmek istenen husus, Resuller, tanınsın tanınmasın, bütün insanlara Allah’ın mesajlarını iletirler. İnsanlar da bu mesajları dikkate almak zorundadırlar.
Cinlerin “dumansız ateşten yaratılması” (Rahman 15) ise, insan duyuları ile algılanmayan ve görünmeyen başka varlıklar demektir.
Demek ki “cin” denince akla tek tip varlık gelmemelidir. Yerine göre insan, yerine göre melek, yerine göre şeytan, yerine göre müneccim ve kahinler, yerine göre keşfedilmeyen diğer varlıklar anlaşılmalıdır. Halk arasında tanımlanan şekliyle tıpkı insan gibi biyolojik ve sorumlu ikinci bir varlık (cin) yoktur. Halk arasında konuşulan ve farklı özellikler yüklenen “cin”, tamamen hayal mahsulü ve korku seanslarından üretilmiş bir “sanal” varlıktır.
Özetle belirtmek isterim ki yerde ve gökte olan iradesiz varlıklar da Allah’a itaat ederler; ancak insanlar gibi sorumlu değiller. Dolayısıyla hesaba çekilmezler. Cennet ve cehennemde olmazlar.
İnsan ise, irade ve akıl sahibi ve dolayısıyla ahirette hesaba çekilen tek varlıktır.
Evet, “ahseni takvim” ile mükerrem kılınmış ve sorumluluk açısından Allah’ın tek muhatabı insandır. Sınavı kazanan veya kaybeden, dolayısıyla cennet ve cehenneme gidecek olan sadece insandır. Onun içindir ki hiçbir ayette cinlerin cennete gireceği belirtilmez; zira cennet, sadece mümin insanlar için hazırlanmıştır. Cehennem de inkarcı ve isyancı insanlar için hazırlanmıştır.
Selam ve sağlık dileklerimle…