BEŞİR İSLAMOĞLU

“BİZE KUR’AN YETER-YETMEZ” KAVGASI ÜZERİNE…

Sosyal medyayı takip edenler, “Kur’an’ın yeterli olup olmadığı” hususunda yapılan münakaşaları –hatta kavgaları- açık bir şekilde görmektedirler.

Kur’an’ı yeterli görenlerin bir kısmı, yeterli görmeyenleri tekfir ederken, yeterli görmeyenlerin bir kısmı da “Resulullah’ı devre dışı bıraktılar” diyerek, yeterli görenleri tekfir etmektedirler. Yani birileri, Kur’an’ı kalkan yaparak önüne geleni kafir-müşrik kılıcıyla doğrarken, diğerleri de Resulullah’ı kalkan yaparak aynı yöntemi kullanmaktadır.

Tarih boyunca İslamın bütün konuları geniş bir şekilde erbabı tarafından konuşulmuş, müzakere edilmiş, lehte ve aleyhte pek çok şey söylenmiştir; ancak çağımızdaki gibi, bazı kimselerin, eline bir meal alarak ahkam kestiği bu kavgacı nevzuhur yöntem, hiçbir dönem görülmemiştir.

Türkiye’de Kur’an’ı anlamaya yönelik çabaların 25-30 yıllık bir mazisi bulunmaktadır. Daha öncesinde Kur’an, az kimseler tarafından Ramazanlarda ve daha çok mevtalara okunurdu. Daha sonra Hüseyin Atay, Yaşar Nuri, Said şimşek gibi hocalar, Kur’an’ın, anlamıyla birlikte okunması gerektiğini söyleyerek bir çığır açmış oldular.

Kur’an’ı anlamaya yönelik açılan çığır, çok önemli bir adım olmuştur. Kur’an anlaşılınca, bir yandan, dininin sahibi olan Allah’ın insanlardan ne istediği öğrenilmekte, diğer taraftan da “din” diye asırlarca halka yutturulan hurafeler gün yüzüne çıkmış olmaktadır.

Ben şahsen, baştan beri Kur’an ayetlerinin anlaşılarak okunduğunda ancak okuma sayılabileceğine inanmaktayım. Anlaşılmadan okunan ayetler, sadece seslendirilmiş olunur. Anlamaya yönelik sorunları olanlar için bu okuma şekli masum kabul edilebilir; ancak imkanı olup ta anlamaya çalışmayanlar ve Allah’ın ayetlerini ölüler için okuyanlar –ki hiçbir ilim adamı onay vermemiştir- hiçbir şekilde masum kabul edilemezler.

Bu girizgahtan sonra asıl “yeter-yetmez” münakaşalarına dönelim.

Her şeyden önce, imkanı olan Müslümanların, Kur’an ayetlerini mukayeseli bir şekilde okuyup anlamaya çalışmaları ve anlayamadıklarını bilenlere sorup öğrenmeleri farzdır. Peki, Kur’an üzerinden bu kavga –hatta tekfir- neyin nesi?

Hakikat şudur ki bütün insanlar aynı kabiliyet ve yeteneğe sahip olmadıkları gibi, aynı derecede ilim ve ilke sahibi de değillerdir. Dolayısıyla her insan, ayetleri aynı derecede anlayamaz. “Kur’an bana yeter, bütün ayetleri anlarım, kimseye ihtiyacım yoktur” diyen varsa, -ki mümkün değildir- kendi başına okuyup anlasın ve hayatına kazandırsın; ancak “ben kendi başıma bütün ayetleri anlayamıyorum, tefsirler ve başkalarının yardımıyla ancak anlayabilirim” diyorsa, o da bu yolla öğrensin.

Demek ki Kur’an üzerinden münakaşa ve kavgaya gerek yoktur. Eğer kavga ve tekfir varsa, orada samimiyet yok demektir. Sana Kur’an yetebilir, başkasına yetmeyebilir. “Bana Kur’an yetmez” diyen biri, haşa “Allah eksik gönderdi” diyerek Allah’ı sorgulamış olmaz. O, anlamak için başkalarına ihtiyaç duyduğunu söylemektedir. Başka kaynaklardan yararlanmayı uygun görmeyen ve hatta “şirk” görenler, ya art niyetli, ya da çok bilgisiz ve tecrübesiz kimselerdir.

İnsanlık tecrübesinden yararlanmamayı hangi selim akıl yasaklayabilir. Her bilim dalı, mutlaka kendinden öncekilerden yararlanır ve bilim ancak öyle gelişir. Söz konusu Kur’an ise, ihtiyaç duyan herkes, Fahrettin Razi, İbni Kesir gibi önceki ve M. Elamlılı, M. Esed ve M. Okuyan gibi sonraki tefsirlerden yararlanma hakkına sahiptir. Bu yararlanmayı hiçbir aklı selim ret edemez.

“Bize Kur’an yeter” diyenlerin bir kısmını samimi görmüyorum. Son yıllarda, sadece meallerden Kur’an’ı anlamaya çalışan bazı kimselerin, namaz, oruç, tesettür gibi kimi değerleri yok saymaları, asla hayra alamet değildir. Kur’an’ın yaşanan sünnetini dikkate almadan, Kuran’ın kimi kavramlarını sağa-sola çekerek kimi değerleri yok saymak, ilim adına kabul edilir bir olgu değildir.

Onun için diyorum ki elbette her imkanı olan Kur’an’ı anlamak için okumalıdır; ancak bu okumanın da bir yöntemi olmalıdır. Bu yöntem/ilke de zikir ehline (uzmanına) sorarak öğrenmektir.   Uzmanlar devre dışı bırakılınca ve ilimden yoksun olanlar uzman kesilince, eneler/nefisler devreye girmiş olur. O durumda Kur’an ve Resul doğru anlaşılmadığı gibi, birçok ayet/değer de tahrif edilmiş olunur.

Hülasa; Kur’an’ın anlaşılması üzerinden kavga asla kabul edilemez. Tarihi müktesebattan yararlanmak herkesin hakkıdır; ancak o müktesebattın içerisinde dine aykırı yüzlerce hükmün ve fikrin olduğunu unutmamak gerekir. Onun için müktesebattan yararlanırken, Kur’an ve akla uygunluk mutlaka aranmalıdır. Bunu beceremeyenler, Kur’an’ı merkeze alan ilim ehline sormakla mükelleftirler.

“Aklını kullananlar, sözü dinleyip en güzeline uyarlar. İşte, Allah’ın hidayete erdirdiği kimseler bunlardır.” (39/18)

Selam ve sağlık dileklerimle…

“BİZE KUR’AN YETER-YETMEZ” KAVGASI ÜZERİNE…

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin