Müslüman tarihinde ahkamın güncellenmesi ve yenilenmesi ile ilgili önemli tartışmalar yaşanmıştır. Bunların başında kendilerini akılcı, idealist, realist, modernist ve tarihselci olarak görenler gelmektedir. İsimleri farklı olsa da bu yenilikçi ekoller birbirinden keskin hatlarla ayrılmış değildir. Fikirleri genellikle iç içe geçmiştir. Hükümlerin yenilenmesi konusunda birleşmektedirler.
Müslüman dünyasındaki yenilikçi ekollerin çıkış nedenleri, Batı karşısında gücünü yitiren Müslümanları, tarihin çıkmazlarından kurtararak yeniden ayağa kaldırmaktır. Yenilikçiler, Kur’an’ın indiği zamanı ve mevcut toplumsal şartları göz önünde bulundurarak, Kur’an’ın somut olaylara ilişkin detayları irdeleyerek genel ilkeler çıkartmayı görev bilmektedirler.
Bazı tarihselcilerin, “Kur’an tarihsel bir hitaptır ve indiği topluma hitap etmiştir. Gelecek nesilleri hesaba katmamıştır” şeklindeki yargılarına katılmak mümkün değildir. Elbette Kur’an, indiği topluma hitap etmiştir; ancak Kur’an’ın koyduğu ilkeler evrenseldir. “Sebebin hususiliği, hükmün umumiliğini engellemez” kaidesi, hükümlere tarihsel bakanlara önemli bir cevap olmalıdır. Elbette Kur’an’da birçok hususi/ tarihsel lafızlar/hükümler vardır; ancak o durumda olanlar için yapılması gereken iş, lafzına ve hususiliğine takılmadan verilmek istenen mesaja/ilkeye odaklanmak gerekir.
Bilindiği gibi, yüz yılı aşkındır Müslüman dünya, Batı karşısında çeşitli alanlarda geri kalarak mağlup olmuştur. Müslümanların, dünya üzerinde yeniden güçlü bir konuma ulaşması için çözüm önerilerine ihtiyaç vardır. 19. yüz yılın sonlarına doğru çözüm önerileri tartışılmış, ihya, ıslah, tecdit gibi olgular gündeme gelmiştir. Bu kavramların günümüzdeki karşılığı “güncelleme” ve “yenileme”dir.
Kabul etmek gerekir ki geleneksel fıkıh, dinamizmini yitirmiş, artık çağımızın ihtiyaçlarına cevap verecek güce ve yetkinliğe sahip değildir. İçtihat faaliyeti ile yeni dini hükümleri ortaya çıkartmak ve uygulamak için, olgu ve reel durum dikkate alınmalıdır. Hükümlerin istinbatında olgu ve reel durum (konjonktür) dikkate alındığında ümmetin sorunları daha kolay çözülmüş olacaktır.
Ayetlerin belirlediği hedef ve maksada ulaşmak için, öncelikle ayetlerin illetlerini ortaya çıkarmak gerekir. İlletleri ortaya çıkarıldıktan sonra, çağın dinamiklerini dikkate alarak asrın idrakine sunmak gerekecektir. Bunun için yapılması gereken iş, içtihat faaliyetini harekete geçirmektir. Dolayısıyla geçmişte usul ilminde yer alan “Mevrid-i nasta içtihada mesağ yoktur” kuralının kaldırılması kaçınılmazdır. İçtihat, zaten naslar üzerinde gerçekleşmelidir ki çağın sorunlarına cevap verilmiş olsun; aksi takdirde içtihadın bir kıymeti olmayacaktır.
Müslümanları her alanda yeniden diriltmek istiyorsak, Kur’an hükümlerini tarihin girdabından çıkartıp evrensel hale getirmek zorundayız. Bütün geçmiş mirası kendi koşullarımız içerisinde yeniden ele alarak değerlendirip “çağın idrakine” sunmakla mükellefiz; ancak geçmiş hükümleri ele alırken, hükümlerin illetlerini dikkate almak zorundayız; çünkü değişmesi gereken hükümler olduğu gibi, asla değişmemesi gereken hükümler de vardır.
Her şeyden önce, iman kapsamında olan hükümler, maksadı/illeti bilinsin veya bilinmesin değişmezlerin başında gelmektedirler. Allah’ın varlığı, birliği ve varlıkların yaratılışı ile ilgili hükümler böyledir.
Yine, “evrensel” olan hükümler de hiçbir zaman değişmezler. Dürüst davranmak, adaletle hükmetmek, yalan söylememek, adam öldürmemek gibi.
İlleti/maksadı bilinen ve konjonktürün faktörleriyle değişebilen -ekonomik ve sosyal hayatla ilgili- hükümler değiştirilerek fonksiyonel hale getirilmelidir. Kabul etmek gerekir ki asırlar önce düzenlenmiş olan fıkıh/hukuk, önemli ölçüde işlevsizliğini yitirmiştir. Dolayısıyla çağın gereklerine göre yenilenmesi kaçınılmazdır. Aksi takdirde doğru sonuçlara varamayız.
Askerlik, savaş, barış, ganimetler, gayrı müslimlerle olan ilişkiler, kölelik ve cariyelik, devlet yönetimi, siyaset, ceza, miras ve aile hukuku, kadın erkek ilişkileri, hac, zekat ve kurban ilgili hükümler, Namaz ve oruç (hilal gözetleme) gibi vakitlerin zamanlarını belirleme ile ilgili teknik konular, Faiz, ticaret, seyahat vb. hükümler illete bağlı hükümlerdir ve konjoktüre uygun değişmek zorundadır.
Hükümlerin değişmesi gerektiğini dile getirdiğimiz zaman, bazı arkadaşlar, “namaz ve orucu da kaldıracak mısınız” gibi gayrı ciddi sorular sormaktadırlar. Bilinmelidir ki Allah’a ve ahiret gününe iman eden hiçbir mümin, Allah’ın belirlediği ibadetleri hiçbir zaman yok sayamaz. Yapacağı şey, bu ibadetlerin aslına uygun (hurafesiz) yerine getirilmesini sağlamak olmalıdır. Bu böyle biline…
Bu paradigmayla hareket ettiğimizde, dini hükümleri statik durumdan kurtarıp, dinamik ve fonksiyonel hale getirerek vasat/sağduyu bir toplum inşa etmiş olacağız. Bunu başardığımız takdirde, insanlarımızın sorunları çözülmüş, kalpleri mutmain olmuş olacak ve sapık fraksiyonlara geçişler de önlenmiş olacaktır.
Selam ve sağlık dileklerimle…