BEŞİR İSLAMOĞLU

İMAN ETMEK, KENDİNİ SİGORTALAMAKTIR

Allah’ın sigortasıyla kendimizi sigortalamak için, iman kavramını doğru öğrenmek ve doğru bir imana sahip olmak gerekir. Onun için de imanla ilgili şu soruları cevaplamak lazım.

  1. İman nedir?
  2. “Allah adını duymak ve bilmek” iman sayılır mı?
  3. Gerçek iman nereden öğrenilir?
  4. İman edenlere, niçin tekrar “iman ediniz” denilmiştir?
  5. İmanın hayrını/faydasını görmek için nasıl davranmak gerekir?

İman; kainat sahibinin Allah olduğunu ve Allah’ın, kainatı bir nizamla (kaderle/sistemle) yürüttüğüne inanmaktır. Ayrıca, şirk koşmaksızın Allah’a ve bildirdiklerine inanmak, güvenmek ve düzenine/sistemine uymaktır.

  1. “Allah adını duymak ve bilmek” iman sayılır mı?

Allah’ın/Tanrının adını sadece duymuş ve bilmiş olmak, “iman” için yeterli kabul edilemez. İman etmek, Allah’a ve mesajlarına “semi’na ve eta’na” (işittik ve tabi olduk) demektir. Yani, tabir caizse, İlahi programı/sistemi kalbe indirerek uymaktır. “Allah var” deyip, Allah yerine başkalarının veya bazen Allah’ın, bazen başkalarının mesajları/programları dikkate alınıyorsa, o takdirde tanrı başkasıdır ve iman da onadır.

  1. Gerçek iman nereden öğrenilir?

Kime, neye ve nasıl iman edeceğimizi sadece Kur’an’dan öğrenmek zorundayız; zira yaratan ve sistem/düzen koyan Allah’tır. Allah, kitabında kime ve nasıl iman ettiğimizi açıkça belirtir.  Dolayısıyla iman esaslarını Kur’an dışı kaynaklardan öğrenmeye çalışmak, Kur’an’ı yeterli görmemek ve Kur’an’dan emin olmamak demektir.

Maalesef, iman ettiğini söyleyenlerin önemli bir kesimi, Kur’an’dan değil, atalarının yolunu körü körüne izleyerek başka kaynaklardan iman esaslarını öğrenmektedirler.

”Onlara ‘Allah’ın indirdiğine uyun’ denildiğinde, onlar; ‘hayır, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız’ dediler. Ya ataları bir şey anlamamış, doğru yolu bulamamış idiyseler?” (2/170)

Ayet, açıkça doğru yolun, taklit etmekle elde edilemeyeceğini, tahkik etmekle ancak bulunacağını ifade etmektedir. Atalarının sahip olduğu yolun, doğru olup olmadığını sorgulamadan, test edip doğruluğuna kani olmadan sürdürmelerinin, doğru bir yöntem olarak kabul edilmediğinin altı çizilmektedir.

O bakımdan, iman ettiğini söyleyenlerin, İbrahim as gibi (“İbrahim dedi ki: İyi ama sizin ve önceki atalarınızın neye taptığını düşündünüz mü?” 26/75) atalarının sahip olduğu inançları sorgulamaları, Kur’an merkeze alarak test etmeleri, imanlarının gereğidir.

 

  1. İman edenlere, niçin tekrar “iman ediniz” denilmiştir?

“Ey İman edenler! Allah’a, Resulüne ve kitaplarına iman edininiz. Kim Allah’ı, O’nun meleklerini (mülkünü/otoritesini), kitaplarını (mesajlarını), resullerini, ahiret gününü (hesap vermeyi) inkar ederse, dönüşü olmayan bir sapıklığa düşmüş olur.” (4/136)

Bu ayet, diliyle iman etiğini söyleyenlerin, kalben, fiilen ve ayrıntılı bir şekilde inanmalarını istemektedir. Ayetin bağlamı dikkate alındığında, münafıkların ikiyüzlü tutumlarının eleştirildiği ve müminlerin dürüst davranarak, onlara benzememeleri öğütlendiği görülecektir. Yani, iman iddiasında bulunanların, söylemden eyleme geçmeleri, ahitlerinin arkasında durmaları, sadakat göstermeleri istenmektedir.

  1. İmanın hayrını/faydasını görmek için nasıl davranmak gerekir?

“Allah’ın ayetleri (karar verme günü) geldiğinde, iman etmemiş veya imanının hayrını görmemiş kimselere, o anda inanması fayda vermez.” (6/158)

İmanın hayrını görmek için, imanın gereklerini yerine getirmek gerekir. Allah’a inanırken O’nun talimatlarına inanıp uymak, kitabına inanırken, kitabın mesajlarını dikkate almak, elçilerine inanırken, elçilerini dinlemek, ahiret gününe inanırken, ona göre hazırlık yapmakla mükellefiz.

Hülasa; salihata dönüştürülmemiş (sahibini aktif hale getirmemiş, barışa ve huzura yönelik icraatlar/iyilikler ortaya koyamamış) bir iman, seraptır, koftur ve kişiye sadece bir yüktür. Bilinmelidir ki iman, gevşekliği, kararsızlığı ve nifakı kabul etmez. İhtirasları, kıskançlıkları ve çıkarları bünyesinde barındırmaz. “Böyle inanıyorsanız, imanınız size ne kötü şeyler yaptırıyor!” (2/93) Aksine iman; dik durmayı, arınmayı, görev ve sorumluluklarımızın bilincinde olmayı ön görür. Kaypak davranmamayı, çıkarlar için eğilmemeyi, Allah’a verilen sözün (imanın) arkasında durmayı, sebat etmeyi ve ahdini hiç bir bedel karşılığında değiştirmemeyi hatırlatır.

Sözün özü; Resullerin imanı gibi gerçek imana sahip olanlar ancak kendilerini Allah’ın sigortasıyla sigortalamış olurlar. Bilindiği gibi sigorta sisteminde pirim yatırma şartı vardır. Pirimlerini düzenli yatırmayanlar, sigorta sisteminden yararlanamazlar. Allah’ın ahiret sigortasından yararlanmak için de “ahiret pirimini” (iman ve salih ameli) tam yatırmak gerekir. Aksi takdirde, kendilerini sigortalamış (güven içinde) olamayacaklarını unutmamaları gerekir.

“Ey inananlar! Sorumluluklarınızı yerine getirin. Herkes, yarın (hesap günü) için ne hazırladığına baksın!” (59/18)

Selam ve sağlık dileklerimle…

İMAN ETMEK, KENDİNİ SİGORTALAMAKTIR

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin