(Ey Muhammed!) Rabbinin nimeti sayesinde sen hiçbir zaman mecnun olmadın. Senin için kesintisiz bir ödül vardır. Çünkü sen muhteşem bir ahlak üzeresin. Hanginizin mecnun olduğunu günü geldiğinde sen de onlar da göreceklerdir.” (Kalem 2-6)
Ahlak; yaratılıştan gelen veya sonradan kazanılan iyi, güzel ve doğru olan nitelikler demektir. İyi, güzel ve doğru olan nitelikler, Kur’an tarafından belirlenerek desteklenir. Örnek şahsiyet olarak da Hz. Muhammed as gösterilir. Kur’an, onun muhteşem bir ahlaka (hulukin azim) sahip olduğunu bildirir.
Yaratılış (fıtrat) ve Kur’an ahlakına sahip olan Muhammed Nebi, “ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” demektedir. Demek ki Resulün misyonu, en güzel ahlak olan Kur’an ahlakını topluma kazandırmaktı. Zaten dinin temeli ve amacı da insanları ahlaklı kılmaktır.
Geçmişi bir yana bırakarak, içinde yaşadığımız dönemin “ahlak karnesi”nin çok zayıf olduğuna herkes şahittir. İş ahlakı, ticaret ahlakı, meslek ahlakı, siyaset ahlakı, bürokrasi ahlakı, eğitim ahlakı, aile ahlakı, arkadaşlık ahlakı vs. Evet hiç biri, istenen “takva/ihsan ahlakı” normunda değildir.
Evet, Müslüman toplumu olarak, her an Allah’ın murakebesi altında olduğumuzun bilincinde hareket etmek olan takva sıfatını, bir türlü kuşanamadık. Evet, bu modern ve sküler dönemde Müslümanlığımızın temelini oluşturan takva/ihsan ahlakı, sadece kitapların sayfalarında kaldı. Etik kurallar yığınına döndü. Lüks bir özenti ve hutbelerde, konferanslarda, kahve ve ev sohbetlerinde anlatılan ama bizden bir hayli uzak duran bir öğreti haline geldi.
Hatırlatmak gerekir ki dinimizin özü ve kemali takva ahlakıdır. Takva, her an Allah’ın huzurunda olduğumuzun bilincinde hareket ederek O’na karşı derin bir saygı ve sorumluluk taşımaktır. Takva ahlakına sahip olmak için basiret, hikmet ve irfan kanallarımızın açık ve çalışır durumda olması lazımdır. Aksi takdirde Müslümanlığımızı özümseyerek sürdüremeyiz.
Takva ile hareket ettiğimiz zaman, sorumluluğumuzun getirdiği hesap vermeyi de unutmamış oluruz; çünkü takva, hiç kimsenin olmadığı bir yerde bile şeffaflığı, kendimize ve topluma karşı dürüstlüğü ve Allah’a karşı hesap verebilir bilincini kazandırır.
Bu hesap verme bilinci, sadece insanların bizi ayıplamasından, kamuoyunda deşifre olmamızdan ve insanların bizi yargılayıp cezalandırmasından ibaret değildir; bunların ötesinde, yeniden diriliş gününde Allah’ın adaletinde yargılanmanın kaçınılmaz olduğunun bilincinde olmaktır.
Öyleyse, Müslümanların bugün öncelikle gündemlerine alması gereken husus, buharlaşıp kaybolan Kur’an’ın öngördüğü ve elçisi Muhammed as’ın sahip olduğu, adına “hulukil azim” yani “takva/ihsan ahlakı” denilen güzel ahlak olmalıdır. Bir türlü sahip olamadığımız bu takva ahlakını kuşanmadığımız sürece, imanımız bize yarar sağlamayacak ve insanlar ne ilmimize, ne siyasetimize, ne meslek icra etmemize, ne de her gün Kur’an ve sünnet dememize itibar etmeyecek ve bizlere güven olmayacaktır.
Özetle; İman etmek, “işittik ve itaat ettik” demektir. İşitmemiz ve itaat etmemiz gereken, ilahi ilkelerdir/ahlaktır. Bunlar yoksa, iman geçersizdir. Unutmayalım ki imanımız, ahlakımız kadardır. Yani, Allah’ın mesajlarına uyduğunuz kadardır. Onun için, Kur’an ve sünnet deyip duranların, ne kadar Kur’an ve sünnete uyduklarına bakılır. Samimiyetleri Kur’an ahlakına uyumlarıyla ölçülür.
Binaenaleyh, gece gündüz “Kur’an” deyip duranlar dahil, Kur’an ahlakına sahip olmadıkça, imanları retorik ve fantezi olmaktan öte bir anlam ifade etmez. Onun içindir ki Rabbimiz, “inanıyorsanız, imanınız asla size kötü şeyler yaptırtmamalıdır” (2/93) buyurarak, İman edenlerin kötü şeylerden kaçınmaları, salihat ve hasenat sahibi olmaları halinde ancak imanlarının yarar sağlayacağını bildirmektedir.
Selam ve sağlık dileklerimle…