BEŞİR İSLAMOĞLU

İNSAN OLMAK, İSTİKAMET ÜZERE OLMAKTIR

İnsan; çevresindeki varlıklarla uyum sağlayan (ünsiyet kurabilen) ve cana yakın olan varlık demektir. Onun içindir ki yaratılışı itibariyle insan, “sosyal varlık” olarak tanımlanmıştır.

Kur’an, insanın, yeryüzünde halife olarak görevlendirildiğini belirtmektedir. Halife demek, hem yaratıcısına, hem de diğer varlıklara karşı sorumlu olan demektir. İyiliği ve kötülüğü kavrayıp bunlardan birini seçmesi için, insana “idrak paketi” olan göz, kulak ve kalp/akıl yeteneği ve özgürlüğü verilmiştir.

Özü itibariyle en güzel şekilde yaratılan insan, kötülüklerden yana tercihini kullanıp imtihanı başaramadığı zaman, aşağıların aşağısına düşmeye mahkümdür. Öyle ki azgınlaşarak kendini adeta tanrılaştırıp yaratıcısını unutma ve inkar etme durumuna düşenlere, Yaratıcıları tarafından kendilerine şu hatırlatmada bulunulur: “Sizi basit bir sudan yaratmadık mı? (haddinizi bilin!) (77/20)

İstikamet ise, Allah’ın belirlediği dosdoğru yol, hak ve hakikat yolu (sırat-ı müstakim) demektir. İnsan ise bu dosdoğru yol üzerinde sapmadan ilerlemesi istenen varlık demektir.

İnsanı yaratan kim ise, istikamet belirleme de onun hakkıdır. Allah, kitabında istikamet ile ilgili ilkeler belirledikten sonra mevzuyu şöyle bağlamaktadır:

“İşte, benim dosdoğru yolum budur. Ona uyun. Başka yollara uymayın; zira o yollar, sizi O’nun yolundan uzaklaştırır. Takvalı olmanız için, Allah size bunları vasiyet etmektedir. (6/153)

İstikamet, Kur’ani bir kavramdır. Adalet üzere olmak demektir. Yani her yönüyle doğru, dürüst, düzgün, dengeli, aşırılıklardan uzak, iyiliklerden yana, kararlı ve vakarlı bir duruşla hakkı üstün tutmak demektir.

Kur’an’da geçen “dinü’l-kayyim” (12/40)  “herhangi bir eğrilik, yanlışlık içermeyen ve hüküm sahibinin sadece Allah olduğu “müstakim din” anlamında kullanılırken;  “kütübünkayyime” (98/3)  şeklinde geçen ayet de “doğruyu yanlıştan ayıran “mustakim kitaplar” anlamında kullanılmaktadır.

İstikamet sahibi insan bütün davranışlarında aşırılıklardan uzak kalan, dengeli ve ılımlı bir hayat tarzını kararlı bir biçimde sürdüren kimsedir. İnancında, ahlakında, konuşmalarında, hal ve hareketlerinde, üretim ve kazançlarında, attığı her adımda istikamet üzerinde olmak, insan olmanın vazgeçilmez koşuludur.

Nebi as’, kendilerine öğütte bulunmasını isteyenlere şöyle demişti: “Allah’a iman et, sonra da dosdoğru ol! Yani, “önce tevhit inancına sahip ol, sonra da tüm hayatında doğruluktan ayrılma” demek istemiştir; zira insan, iki temel rükün/kolon üzerinde ancak ayakta kalabilir. Bunların ilki tevhit inancı, diğeri de ahlaktır (doğruluk ve iyiliktir.) Bu iki temel rükünlere sahip olmayanlar, “insan” olmayı hak edemezler.

Kendilerine “Müslüman” adını verenlerin, İslam ilkelerine göre bir hayat şekli ortaya koyamamalarına bakıp ta “insan” olmayı sadece güzel ahlaka bağlamak son derece yanlıştır. Tek taraflı (tek ayaklı) “İnsan” olunmaz. İnsan olmak için hem kendisini Yaratanı bilip inanması, hem de toplumsal ilişkilerde güzel ahlaka sahip olması gerekir. Güzel ahlaka sahip olup ta kendisini yaratan Rabbine itaat etmekten kaçan kişi,  insan olmaktan çıkar. Ayette belirtildiği gibi “ancak iman edip salihata sahip olanlar, aşağıların aşağısına düşmez (insanlıktan çıkmaz). (95/6)

Düşünün! İaşeniz için yanında çalıştığınız işvereni tanımaz, verdiği işi yapmazsanız, düzgün/dürüst bir insan olabilir misiniz? Binaenaleyh, insana her türlü nimet/imkan veren alemlerin Rabbini tanımadan ve O’na itaat etmeden nasıl düzgün/dürüst olunabilir? Tek taraflı bakmak, yani sadece insanlara karşı iyi olup olmadığına bakarak değerlendirme yapmak son derece aldatıcı olur.

Elbette bize, “insanların insanlığı” (dürüst olmaları) lazımdır; ancak bu lazımlık tek yönlüdür ve dünyeviliktir. Kişinin kurtulması ve huzura kavuşması için, hem Rabbine karşı insanlığını/kulluğunu göstermesi, hem de insanlara insanlığını göstermesi gerekir; zira unutulmaması gerekir ki dünya hayatı geçicidir. Ölüm ile başlayan ahiret hayatı bizleri beklemektedir. İnsan için en akıllıca iş, bu yeryüzü sınavını başarıyla geçmektir.

“Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi iyilik ve kötülükle sınarız. Ve siz, sadece bize döneceksiniz.” (21/35)

Hülasa; insan demek, istikamet üzere hareket eden demektir. İstikamet, Allah’ın, vahiyle belirlediği yol demektir. İnsanların vahye alternatif olarak edindiği yollar, çarpık yollardır, asla huzura ulaştırmaz. Allah’ın talimatlarına uyan kimse ancak istikamet üzeredir. (3/101)

O halde, toplumsal ilişkilerde hak, adalet ve güzel ahlaktan uzak, sadece namaz ve bazı dualarla istikamet üzerinde olduğunu inanan kimseler yanıldıkları gibi, Allah’ın talimatlarını dikkate almadan sadece toplumsal ilişkilerde düzgün olduklarına inananlar da yanılmaktadırlar. İstikamet (dosdoğru yol) üzere olmak, hem Allah’a karşı, hem de diğer varlıklara karşı duyarlı ve aktif olmak demektir.

Rabbimiz! Senin talimatlarını dikkate almayıp gazabına uğramış sapkınların yoluna değil, kendilerine nimet verdiğin o salih kimselerin dosdoğru yolunda yürümeyi bizlere kolay kıl, nasip et!

Selam ve muhabbetlerimle…

İNSAN OLMAK, İSTİKAMET ÜZERE OLMAKTIR

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin