BEŞİR İSLAMOĞLU

İNSAN OLMANIN ÖLÇÜSÜ, AHLAKTIR

İnsanın özünü, mahiyetini, kimliğini, şahsiyetini belirleyen ahlaktır. Ahlak, “halk” (yaratılış) kelimesiyle aynı kökten gelmektedir. Yaratılış, insanların yapısını belirlerken, “huluk” (ahlak) da insanların özünü (ruhunu) belirler. İnsanları var eden, yapısını ve özünü belirleyen ise “Halik”tir (yaratıcıdır.) Kur’an’da o yaratıcının adı, Allah’tır. Dolayısıyla ahlakın mahiyetini konuşurken, mutlaka Allah ile ilişkilendirmek zorundayız.

Kur’an, insanların fıtrat üzere yaratıldığını bildirir. “O halde yüzünü, Allah’ı bir tanıyarak dine, Allah’ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah’ın yaratmasında değişiklik olmaz. Dosdoğru din budur; ancak insanların çoğu bilmezler.” (30/30)

Görüldüğü gibi fıtrat, Allah’ın, insanların selameti için belirlediği dinin/ahlakın merkezidir. Dinin maksadı, insan fıtratını korumaktır. Fıtratı korumak, insan kalmayı ve insanca yaşamayı sağlamaktır. Fıtrata uygun insanca kalabilmek için de “halk”tan (yaratılıştan) gelen “huluk”a (ahlaka) sahip olmak gerekir.

Elbette insanı diğer yaratıklardan ayıran akıldır. Aklın görevi ise fıtratını korumaktır. Fıtratını korumak için de dinin temel ilkesi olan ahlak kurallarını hayata kazandırmak zorundadır. Aksi takdirde ne din, ne ahlak ne de insanlık kalır; zira insan, ahlaka bağlı kalarak, ahlak dine bağlı kalarak, din de fıtrata bağlı kalarak yaşayabilir.

“İnsan olma”nın ölçüsünün ahlak olduğu konusunda genellikle insanlar hemfikirdir; ancak “nasıl bir ahlak, hangi tür ahlak” olduğu hususunda ittifak yoktur. Bu durumda toplumların felsefesi ve kültürü devreye girer. Mesela, bazı kültürlerde yarı çıplak dolaşmak normal (ahlaki) kabul edilirken, Müslüman toplumlarda gayrı ahlaki bir davranış olarak kabul edilmektedir.

Müslümanlar açısından, insanı insan yapan ahlak, dinin belirlediği fıtrat üzere yeşeren ahlaktır. Dinden kopuk bir ahlak, insani bir ahlak olamaz; zira hulku belirleme hakkı, insanları halk eden Halık’ın hakkıdır. Dolayısıyla insanlar, Allah’ın belirlediği ahlaki normlara sahip oldukları oranda insandırlar. Aksi takdirde insan olmaktan uzaklaşmış olurlar. Ayette belirtildiği gibi “ancak iman edip salihata (güzel ahlaka) sahip olanlar, aşağıların aşağısına düşmezler (insanlıktan çıkmazlar). (95/6)

Hülasa; Bir kişinin ne derece insan olduğunu ahlak belirler. Ahlakın ne olduğunun da din belirler. Dinin ne olduğunu da Allah Kitabında belirler. Dolayısıyla istikamet (hakikat) üzere olmak, ancak Allah’ın kitabına tabi olmakla sağlanır; zira Allah’ın talimatlarına uyan kimse ancak istikamet üzeredir. (3/101)

Bu durumda şöyle bir soru akla gelir: Allah’ın kitabından bihaber olanlar, ahlaklı ve hakikate dayalı bir hayata sahip olamazlar mı?

“Allah’ın kitabı” Allah’ın ayetleri demektir. Allah’ın ayetleri, sadece mushafta yazılı olanlar değil, onunla birlikte kainata yerleştirilmiş ve insanların fıtratlarına kodlanmış ayetler de vardır. İnsanlar fıtratlarını bozmazlarsa, Allah’ın ayetlerine göre hareket etmiş olurlar; ancak insanlar kendi hallerine terk edildiğinde, hakikatten ayrılmaya çok müsaittirler. Onun içindir ki yaratan ve hesap soran Allah, fıtrat ayetlerine ek olarak -elçiler göndererek- sözlü hitapta bulunmuştur.

Netice itibariyle, mülkün ve din gününün sahibi olan Allah, insanları sahip oldukları imkanlar ve nimetlerle hesaba çekecektir. Kişilerin akli ve zeka durumu, çalışkanlığı, yaşı, ailesi, kültürü, kaynaklara ulaşımı, coğrafyası, ekonomik durumu gibi pek çok olgu etkili olacaktır. 25 yaşında vefat eden birinden istenenler ile 75 yaşında vefat eden birinden istenenler aynı olmadığı gibi, Mekke’nin merkezinde doğup yaşayan ile Afrika’nın ıssız çöllerinde deve çobanlığı yapanlardan aynı şeyler istenmeyecektir; zira Allah adildir, hiç kimseye haksızlık etmez. O’nun adaletinden hiç kimsenin kuşkusu olmamalıdır.

Selam ve muhabbetlerimle…

İNSAN OLMANIN ÖLÇÜSÜ, AHLAKTIR

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin