BEŞİR İSLAMOĞLU
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. YAZAR
  4. MEALLER YASAKLANABİLİR Mİ?

MEALLER YASAKLANABİLİR Mİ?

featured

Meal, Arapça indirilen Kur’an’ın Türkçeye çevrilmesidir. Kur’an, yapılan çevirilerle anlaşılacaktır. Her Müslüman, adına “meal” denilen çevirilerden ancak Allah’ın kelamından haberdar olur. Dolayısıyla meal okumak her Müslüman için farzdır. “Meal okumayın.” demek, “Allah’ı dinlemeyin” demektir.

Türkiye’de basımı yapılmış onlarca meal bulunmaktadır. Her bir meal sahibi, ayetlerden anladığını aktarır. Meal yapanlar adeta, “bu ayette veya ayetlerde Allah demek istiyor ki…” gibi bir anlam ortaya koymuş olurlar. Dolayısıyla bir mealle yetinmemek, birkaç meali –mümkünse- karşılıklı okumak gerekir.

Kur’an’ı meallendirenler elbette konun uzmanı olmalıdırlar; çünkü Allah’ın mesajlarını doğru bir şekilde tespit edip yayımlamak çok önemlidir. Bazen bir hata vebali ağır sonuçlara götürebilir. Mesela “derebe” fiili her yerde “dövmek” olarak alındığında “vedribuhunne” kelimesi “kadınları döğün” şeklinde çevrilir ki bu Allah’a açık bir iftira olur.

Peki, meal yazanların bütünü aynı bilgi, yetenek ve anlayışa sahip olmadığına göre “meal yazma” işi nasıl olacak?

Türkiye’de 1924 yılında yasa ile kurulan Diyanet İşleri başkanlığı var. Bu kurum din işlerinden sorumludur. Bu sorumluluk gereği “Din İşleri Yüksek Kurulu” oluşturulmuştur. Bu kurulun üyeleri elbette akademik olarak “din” adına, başta Kur’an meali olmak üzere yazılmış eserleri inceleyebilir ve hatalı gördüklerini düzeltme yoluna gidebilirler; ancak hiçbir gerekçe adı altında yasak getirmezler. Buna asla hakları yoktur.

İster Kur’an meali ile ilgili olsun, ister diğer dini konularla ilgili olsun hiçbir şekilde yasak getirilemez. Hiç kimse mutlak doğrulara sahip olduğunu iddia edemez. Her bir alim, kendi bildiklerini söyler. Ne derece doğru olduğuna diğer alimler karar verir. Ona göre de okuyucuları olur.

Bazı kimseler, “her insan din adına konuşmamalıdır, konuşturulmamalıdır” diyebilirler. Elbette her insan haddini bilmelidir, üstesinden gelemediği konulara bulaşmamalıdır. Dinini sorarak öğrenmelidir; ancak hiç kimseye konuşma yasağı getirilemez. Her insan konuşabilmeli, soru sorabilmeli ve kendine göre yorum yapabilmelidir. Yanlış yorum yaptığına kani olanlar, onu susturmadan yanlışını düzeltme yoluna gitmelidirler.

Bu girizgâhtan sonra DİB’in bu hafta meclisten çıkarttığı “yasaklayıcı” maddeye gelelim.

Bu madde sözde “İslam dininin temel niteliklerine uygunluk” aramaktadır. Peki, “uygunluk” kriterini belirleyecek olanlara vahiy mi geliyor. Sonuçta onlar da mevcut İlahiyat öğrenimini alan insanlardır. Tabi ki yasanın kendilerine tanıttığı imkânla mealleri inceleyebilir, yanlış gördüklerini düzeltebilirler; ancak bilmelidirler ki Allah kendilerine yasaklama hakkı vermemiştir.

Tarih boyunca İslam dini ile ilgili binlerce farklı yorum yapılmıştır. Bazı yorumlar ekollere, mezheplere, tarikat ve cemaatlere dönüşmüştür. Ehl-i sünnet ve ehl-i şia adıyla iki ana damar/mezhep ortaya çıkmıştır. Her birinin içerisinde onlarca ekoller var olmuştur. Peki, DİB hangisini esas alacaktır? Tabi ki “ehlisünnet itikadına ve tasavvufa uygunluk” kriterlerini esas alacaktır; ancak burada homojen bir yapı söz konusu değildir. Mesela, ehl-i sünnetin iki büyük kelam alimi olan Maturidi ile Eşari arasında -iki ayrı din gibi- farklılıklar vardır.

Netice itibariyle DİB’in bu eylemi, belli ki siyasidir. Siyasi otoriteyi rahatsız eden bazı kimseleri susturma operasyonudur. Dolayısıyla yasak, yazılan meale değil, yazan şahsa gelecektir. Siyaset erki, din-diyanet platformunda kimi görmek istemiyorsa onu susturmaya çalışacaktır; ancak başaramazlar. Her şeyin dijital ortama aktarıldığı bir dönemde yasak getirmek mümkün değildir. Bu uygulama bırakın konuya bir rahatlama getirmeyi, tersine ayrılıkları daha da derinleştirecektir.

Diğer taraftan, eğer DİB, incelemelerden sonra bazı kimselerin meallerine yasak ve sansür getirirse, yasakları kaldırmakla övünen bu hükümetin sicili “meal yasaklayan” olarak tarihe geçecektir ki tarihte örneği yoktur. Geçmişte –bugünkü DİB gibi- kendilerini ehl-i hadis/sünnet gören mahfiller, başta Mutezile paradigması olmak üzere bazı kişilere benzer yasaklar getirip, kitaplarını toplatılıp yaktılar; ancak onları tarihten silemedikleri gibi daha da önemli hale getirdiler.

Hülasa; DİB’in bu eylemi/operasyonu yanlış olmuştur. Yapılması gereken iş, mealleri inceleme kurulu yanlışları tespit edip ilgililere duyurmasıdır. Demelidirler ki “bu ayet ile ilgili çeviri/yorum, şu ayete ve dolayısıyla dinin şu temel esasına aykırıdır, düzeltilmelidir.” Bunun ötesine geçme hakları olamaz; zira her insan dilediği alimi takip edip okuma hakkına sahiptir. Buna hiç kimse engel olamaz.

Selam ve sağlık dileklerimle…

MEALLER YASAKLANABİLİR Mİ?
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin