Hayatın/varlığın bir maksadı olduğu gibi, Kur’an kitabının her bir ayetinin vahyedilmesinin de bir maksadı ve işlevi vardır. Bu maksat ve işlev dikkate alınmadan Kur’an doğru anlaşılamaz, hayata yön veremez.
Müslüman topluma baktığımızda, tarih boyunca Kur’an’ı meal ve tefsir etmeye çalışanların, Kur’an ayetlerini -genellikle- literal/lafız merkezli anlamaya çalıştıklarını ve rivayetlere kurban ettiklerini görürüz. Oysaki lafzi yaklaşımlarla birlikte daha ziyade maksat ve işlevi dikkate alınmalıydı ki bu maksat ve işlevi pek göremiyoruz.
Çağımızda Kur’an’ı bu tefsir ve meallerden okuyup anlamaya çalışanlar, maalesef çelişkilerden ve çekişmelerden beri olamıyorlar. Kur’an üzerindeki münakaşalar, bu çelişkileri net bir şekilde ortaya koymaktadır. Onun içindir ki Kur’an’a dayalı bir medeniyet inşa edilememiştir.
Evet, Kur’an’ın maksat ve işlevi –genellikle- dikkate alınmadığı için, büyük çaplı sapmalar meydana geldi. Kur’an’ın maksadı, insanlara ışık olan ve yol gösteren bir kaynak iken, bu maksat terk edilerek, kutsanan ve güzel kılıflarda muhafaza edilmesi gereken bir emanet haline getirildi.
Gelinen durumun altını birkaç madde ile çizelim:
- Kur’an, bütün insanların uyarılması ve öğüt alması için her türlü misali verirken, bu misaller dikkate alınmadı ve üzerinde tefekkür edilip ders çıkartılmadı. (Mesela, geçmiş toplumların kıssaları öğüt için anlatılırken, o kıssalar ilahi yasalar dışına çıkartılarak mitolojileştirildi.)
- Bütün kitaplar anlaşılmak için okunurken, Kur’an anlaşılmadan okunan bir kitap haline getirildi. Acaba, birileri (bir proje olarak) Müslümanları Kur’an mesajlarından uzak tutmaya mı çalıştı?
- Kur’an’ın mesajları her çağa hitap ederken, çağımız insanlarının kendi akılları ile değil de öncekilerin akıllarıyla anlamaya çalışmaları anlaşılabilir bir durum değildir.
- Kur’an’ın maksadı; okunup anlaşılması, idrak edilmesi, ayetler üzerinde tezekkür ve tefekkür edilmesi iken, Müslümanların, bu zahmete girmeden Arapçasından seslendirerek “hatim/bitirme” ve sevap devşirme yarışmasına girmeleri, maksattan ne kadar uzak kaldıklarının göstergesidir. Yoksa anlayarak okuyanlar, hatim yapmış sayılmazlar mı?
- Kur’an, “diri/yaşayanlar uyarılsın ve inkarcılar cezayı hak etsin” hükmünü verdiği halde, Kur’an’ın ölüler ve mezarlıklar kitabı haline getirilmesi, ne kadar sağlıksız düşündüklerini ortaya koymaktadır.
- “Kuran okuduğun zaman o kovulmuş şeytandan Allah’a sığın” emri kolaylığı sağlarken, Kur’an’ı eline alıp okumak isteyenlere, “abdest” şartını getirmek; emre karşı gelmek, okumayı zorlaştırmak ve Kitap’ı hayattan uzak tutmaktan başka bir işe yaramamıştır.
- Dinin temel kaynağı Kur’an olmasına rağmen, Müslüman toplum, Kur’an’ı sünnete, sünneti içtihada, içtihadı da şerhlere terk etmiştir. Böylece Kur’an aralarından buharlaşıp kaybolmuştur.
- Kur’an’ın amacı, insan hayatını Kur’an mesajlarına göre dizayn etmek iken, Kur’an ile yaşanan hayat arasında ciddi kopukluklar oldu. Böylece Kur’an farklı, hayat da farklı kulvarlarda seyretti.
- Kur’an’ın amacı gönüller fethetmek, İslam toplulukları meydana getirmek ve medeniyetler kurmak iken, maalesef Kur’an okumaları gönüller fethedemedi, sağlıklı İslam toplumu meydana getirmedi ve örnek medeniyetler kuramadı.
- Kur’an, kendisine tabi olanları karanlıklardan aydınlığa çıkaran bir kitap iken, Kur’an’a sahip olduğunu iddia eden Müslüman ülkeler, çoğu ülkelerin gerisinde kaldılar ve medeniyeti başka yerlerde aramaya kalktılar.
Özetle; bu ve benzer durumlar, Kur’an Kitabının doğru okunmadığını, doğru anlaşılmadığını ve dolayısıyla doğru yaşanmadığını açıkça göstermektedir. Kur’an ayetlerinin hayatımıza ışık tutması ve bizi yönlendirmesini istiyorsak, onun maksadını dikkate alarak çağın aklı ve bilimi ışığında yeniden okuyup anlamak zorundayız. Bunu başarmadığımız müddetçe, Kur’an bize ışık olmayacak, hayatımızı değiştirmeyecek ve insanlık için medeniyet inşa etmeyecektir.
Selam ve sağlık dileklerimle…