Geçen gün, genellikle yazılarını beğendiğim bir hocanın bir yazısını okudum. Yazıda hoca şöyle bir ifade kullanıyordu: “ … yapılan adaletsizlikler bizi de Resulullah as’ı da üzmüştür.”
Bu ifadeyi okuduğumda ben de o hoca adına üzüldüm. Sahiden bugün işlediğimiz günahlardan dolayı Muhammed as üzülür mü?
Bazı arkadaşlar; “takıldığı noktaya bakın” şeklinde düşünebilir. Evet takıldığım nokta “tevhit ve adalet” konusudur. Tevhit ve adaletin ne olduğunu Kur’an ayetleri belirler. Ayetler, ölen insanların hiçbir şey duyamayacaklarını haber verir. (30/52)
Peki, Resulullah’ı hoşnut etmek veya onu üzmemek nerden çıktı? Yoksa Muhammed Allah’ın ortağı mı? Bunu bilinçli söyleyenler, o elçinin ölmediğini, aramızda dolaştığını ve bizleri murakabe ettiğini söylemiş olmuyorlar mı?
Her şeyden önce, Muhammed as, Allah’ın ortağı değil, kulu ve elçisidir. Her insan gibi o da vefat etmiştir, yaptıklarından sorumlu ve hesap verecektir. Dolayısıyla insanlar, ona karşı değil, Allah’a karşı sorumludur. Kur’an mesajlarına uyduklarında, Allah hoşnut olacaktır.
Nebimiz, vefat etmeyip aramızda olsaydı, elbette onu üzecek söz ve fiillerden kaçınırdık; ama o vefat etmiştir. Vefat etmediğini iddia etmek, hem Allah’a, hem de Nebimize büyük bir iftiradır ve haksızlıktır.
Muhammed as’ın, insanları duyduğuna ve yaptıklarından dolayı üzüldüğüne inanmak, Hristiyanlıktan sızma İsrailiyat ürünüdür; zira Hristiyan teolojisi, Hz. İsa’nın ölmediğini, dünya semasında gezdiğini, kıyamete yakın yeryüzüne ineceğini söylemektedir. Oysa Kur’an, Hz. İsa’nın, diğer nebiler gibi insan olduğunu ve vefat ettiğini, dolayısıyla ölümünden sonra insanların neler yaptıklarından haberdar olmadığını bildirmektedir. (5/116)
Bilinmelidir ki nasıl ki İsa as vefat edip, kendisinden sonra yapılanlardan haberdar değil ise, Muhammed as da vefatından sonra ümmetinin yaptıklarından haberdar değildir. Üzülmesi veya sevinmesi söz konusu değildir. Hz. İsa’nın söyledikleri, bütün nebilerin ortak cevabı niteliğindedir. “Beni vefat ettikten sonra, onları gözetleyen sadece sensin.” (5/116)
Dinimizi Kitap’tan öğrendiğimizde, göreceğiz ki ne İsa Nebi Allah’ın oğludur, ne de Muhammed nebi Allah’ın ortağıdır. Bugün yaptığımız zulümlerden dolayı Nebi as üzülmez; çünkü o yaptıklarımızı görmez ve bilmez. Yaptıklarımızı bilen ve gören, sadece Allah’tır. Onun için ifadelerimizi doğru kullanalım ve sadece Allah’ı hoşnut edelim ve tabir caizse Allah’ı üzmeyelim.
Esasen günahlarına üzülmesi gereken, kişinin kendisi olmalıdır. Günah işleyen kişi, günahının farkına varmalı, Allah’tan affını dilemeli ve tövbe edip bir daha yapmamalıdır. Elbette, günaha saplanmış kişi için yakınları; “keşke öyle yapmasaydı, halini düzeltseydi” diye üzüntülerini ifade ederler; ama bu üzüntüye vefat etmiş olan Nebi’yi ortak etmenin, ne Kur’an’a, ne de akla uygun bir yanı yoktur, olamaz.
Hülasa; Nebiler de her insan gibi ölümlüdürler. Ahiret gününde dirilene kadar hiçbir şey duymaz ve görmezler. Duyan ve gören sadece Allah’tır. Dolayısıyla Allah’a ait sıfat ve yetkileri, çok Sevdiğimiz Nebimize vermek, ona büyük bir haksızlık ve şirk olur.
O halde, Allah’ı ve elçilerini doğru tanıma ve inanma konusundaki tasavvurlarımızı ayetlere göre test etmek zorundayız. Aksi takdirde, tevhit ve adalet terazimiz büyük yara alır, şirk ve zulme dönüşür.
Selam ve sağlık dileklerimle…