BEŞİR İSLAMOĞLU

MÜSLÜMAN GEÇİNENLER NERELERDE YANLIŞ YAPTI?

ABD eski başkanı Donald Trump’ın seçim propagandası esnasında bir konuşmasında şöyle diyordu: “(Ey Amerika halkı) hiç merak etmeyin. Ben iktidar olursam, 19 trilyon dolar borcumuzu Körfez Ülkelerine rahatlıkla ödetirim. O ülkeler bizimdir. Biz olmazsak onlar olamazlar. Onlar bizim sayemizde var vs.

Evet, ABD, -kim başa gelirse gelsin- “emperyalizm” üzerine kurulmuş sömürü düzenini sürdürecektir. Yüz yıllardır dünya ekonomisine ve finans kaynaklarına sahip olan Yahudileri arkalarına alarak, başta Ortadoğu olmak üzere pek çok ülkede hakimiyetini sürdürmektedir.

ABD ve AB’nin, yüzyıllardır kimleri, niçin sömürdükleri gün gibi aşikardır. Bu husus, hakkal yakin olarak ortadadır. Onlar, hiçbir şekilde emperyal sistemlerinden vaz geçmezler. Asıl sorgulanması gereken, Müslüman geçinen halklar ve ülkelerdir. Bu halklar ve ülkeler “niçin ve nerede” yanlış yaptılar ve ezilmeye mahkum oldular?

Şunu unutmamalıyız ki Allah’ın, yeryüzünde ve göklerde değişmeyen bir sistemi vardır. Bu sistem determinizm denilen sebep-sonuç kanunudur. Bu kanuna göre, herkes çalışmasının karşılığını görür. Yüce Allah, hiç kimseye haksızlık etmez; kişi ve topluluklar kendilerine haksızlık ederler. (3/117)

Eğer bir kimse veya bir topluluk bir musibete duçar oluyorsa, “nerede yanlış yaptık” diye kendilerine sormaları gerekir. İlahi sistem, aralarında elçisi Muhammed as da olsa, sistem dışına çıkanları af etmiyor. (Uhud’da okçular hatırlansın) Ama İlahi sisteme göre çalışan kim olursa olsun, başarı sağlar. Bu başarılarını zulme dönüştürürlerse, onlar da bir gün yok olmaya mahkum olurlar. Tabi yok oluncaya kadar da binlerce, milyonlarca canlar yanacaktır.

Bakınız yüce Allah, musibetlerle ilgili bir ayetinde ne buyuruyor: “Daha önce düşmanlarınıza iki kat yaşatmış olmanıza rağmen, şimdi sizin başınıza bir musibet gelince, “bu neden başımıza geldi” diye sızlanıyorsunuz. De ki: “O musibet sizden kaynaklanıyor. Doğrusu Allah, istediği her şeyi yapmaya kadirdir.” (3/165)

Unutulmamalıdır ki Müslüman olduğunu kabul edenlerin yeryüzünde sorumlulukları çok büyük ve kapsamlıdır. Öncelikle Allah’ın ipine (sistemine) sımsıkı tutunmaları ve ayrılığa düşmeden birlikte hareket etmeleri;  ardından, insanları hayra çağıran, ma’rufu yaşayan ve yaşatan, münkerden sakındıran önder bir topluluk olmaları zorunludur. Ayrılığa düşüp parçalandıklarında güçlerini kaybettikleri gibi, dünya ve ahiret azabından da kurtulamayacaklardır. (3/103-105)

Adı Müslüman halklara ve ülkelere baktığımızda, Allah’ın ipine/sistemine bütünüyle sarılmadıklarını, birlikte hareket etmediklerini, ma’rufu gerçekleştirmediklerini, münkerden uzaklaşmadıklarını ve takvalı davranmadıklarını görmekteyiz.

Yeraltı ve yerüstü zenginliklere sahip olan kimi devletler, azgınlaştılar ve sahip oldukları nimetleri kendi yoksul kardeşlerine kullanmayıp, emperyalistlere peşkeş çektirler. Başta Afrika ülkeleri olmak üzere kimi ülkeler, kendilerine emanet edilen yoksul insanlara dönüp bakmadılar. Milyar dolarları Batıdaki bankalara yatırdılar.

  1. yüzyılda Avrupa’da kilise ve iktidar tahakkümlerine karşı halklar ayaklanıp “reform” mücadelesi verirken, adı Müslüman olan halklar, haksızlıkları görmeyip, uyumaya devam ettiler. “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” felsefesiyle hareket ederek, kendilerine zarar dokunmadığı sürece her şeyi mubah gördüler. Başlarındaki krallar yanlış yaptıklarında seslerini çıkartıp eleştirmediler.

Halbuki inandıkları Kur’an, zulme rıza göstermemelerini, adaletli davranmalarını ve düşmana karşı besili atlar (caydırıcı silahlar) hazırlamalarını istemişti. Maalesef, 1400 yıl boyunca (azı hariç) tembelliği ve mehdi/kurtarıcı beklemeyi din haline getirerek Kur’an mesajlarına ihtiyaç duymadılar. Kur’an mesajlarını sadece güzel sesleriyle okuyarak müzik şölenlerine dönüştürdüler.

Asırlardır İslam’ın başkenti kabul edilen Mekke’de gece gündüz Kur’an –sadece- tilavet edilirken, Medine’de de, gece gündüz “kale Resulullah” dinilerek “hadis” adı altında rivayetler okunmaktadır. Kur’an’ın ve Resulullah’ın mesajlarının yüklediği sorumlulukları üzerlerine almadılar. Yanı başlarında Filistin halkının her gün zulüm ve ölümle baş başa kalması onları hiç enteresan etmedi.

Hülasa; kabul ve itiraf etmeliyiz ki adı Müslüman olanlar, ne kendi aralarında, ne de kendilerine zarar veren ötekilere karşı görev ve sorumluluklarını yerine getirmediler. Bugün başlarına gelenlerden ötürü “ah vah” etmeleri, bir anlam ifade etmiyor. Düştükleri bu travma ve utanç verici durum, kendi yaptıklarının veya yapmadıklarının sonucudur; zira Allah, hiç kimseye haksızlık etmez, çalışana verir.

Dilerim, Filistin’de yaşanan zulüm ve soykırım, başta Müslümanlar olmak üzere, bütün insanların uyanmasına, yeryüzünde insanca yaşamalarına ve bu utanç verici durumdan kurtulmalarına vesile olur; ancak vesile olması için, “Kur’an ve kainat kitabına/yasalarına dönmekten başka bir yol da yoktur. Zulme uğrayan insanların bir an önce kurtulmaları dileklerimle…

 

MÜSLÜMAN GEÇİNENLER NERELERDE YANLIŞ YAPTI?

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin