BEŞİR İSLAMOĞLU

ORUÇ TUTMAKTAN MAKSAT, SORUMLULUK BİLİNCİ KAZANMAKTIR

Gerçekten, biz mi orucu tutuyoruz, yoksa oruç mu bizi tutuyor?

“Savm (oruç); sizden önceki toplumlara farz kılındığı gibi, size de farz kılındı; umulur ki savm ibadetiyle takvaya (sorumluluk bilincine) kavuşursunuz.” (2/183)

Savm, önceki toplumlara da farz kılındığına göre, insanlık için vazgeçilmez ve kıymetli bir ibadettir. Onu kıymetli kılan özellik ise, insanlığı takvaya ulaştırmış olmasıdır.

Peki, savm/oruç ibadeti insanlığı nasıl takvaya ulaştırır? Veya savm ibadeti kişiye ne kazandırır (kazandırması gerekir)? Asıl üzerinde durulması gereken husus budur.

Esasen her ibadetin bir takım kazanımları (maksatları) olması gerekir. Hatta sadece ibadetler değil, her ne iş ile meşgul isek, o işin mutlaka kazanımları olması gerekir. Mesleğimizi icra ederken, işimizi yaparken ve hayatımızı yaşarken vs. bakmamız gerekir; neler kazandık? Yaptığımız işin kazanımları nelerdir? Mutlaka muhasebesini yapmalıyız; neler kazandık ve neler kaybettik?

Evet, her zaman kendimizi test etmeliyiz; okuduğumuz Kur’an, kıldığımız namaz, yerine getirdiğimiz hac/umre, verdiğimiz zekat/sadak, tuttuğumuz oruç vs. bizlere ne kazandırmaktadır?

Mesela, hak ve adalet terazimizi hassas kılmakta mıdır? Ahlakımızı güzelleştirmekte midir? İnsanlar arası ilişkilerimizi olumlu yönde düzeltmekte midir? Her türlü sorumluluklarımızı hatırlamakta mıdır, yerine getirmekte midir? Bizleri takvalı/kamil insan kılmakta mıdır?

Bilindiği gibi, Allah’ın bizim ibadetlerimize ihtiyacı yoktur. İbadet etmemizin maksadı; fıtratımızı korumak, insanlıktan ayrılmamak, iyilikte yarışmak ve topyekün bir ümmet olmaktır. (İnsanlık için ümmet/anne olanlar kurtuluşa ereceklerdir.)

Konumuz olan oruç ibadetine dönersek, bilelim ki Kur’an ve oruç ayı olan Ramazan, muhasebe için iyi bir fırsattır. Bu ayı iyi değerlendirmek ve rahmete dönüştürmek için sorumluluk almak gerekir. “Ayın sonunda şunları kazanacağım” diye bir program yapmak elzemdir.

Evet, bu ayda yoksullar ve akrabalar daha çok gözetilmeli, küskünlükler sulha dönüştürülmeli, iyilikler çoğaltılmalı ve salihatın her türlüsüne ağırlık verilmelidir.

Kur’an bu ayda indirilmeye başladığından dolayı bu ay, aynı zamanda Kur’an ayı olarak kabul edilmektedir. Binaenaleyh, bu ayda Kur’an’a daha çok muhatap olunmalı, tefekkür ederek okumalı, mesajlarına kulak vermeli, bizlerden ne istediğine bakılmalı ve gereği yerine getirilmelidir.

Günümüzün Müslümanların ekseriyeti tahsilli ve okuduklarını rahatlıkla anlayabilen insanlardır. Kur’an’a yaklaşımları (okumaları)  önceki nesillerden mutlaka farklı olmalıdır. Ramazan ayında ve sair zamanlarda “hatim indirmek, cüz tutmak, ruhlara hediye etmek” gibi vahyin iniş maksadına yakışmayan uygulamalardan vaz geçmeli, onu hayatı düzenleyen bir ruh ve zikir olduğunun bilincine varılmalı ve ona göre muhatap olunmalıdır.

Bu ayda kendimizi rektefeye (bir nevi itikafa) almalı, kendimizi sorguya çekmeliyiz. İşlerimizde hak ve adaleti gözetip gözetmediğimizi, dürüst çalışıp çalışmadığımızı, insan ilişkilerimizi “merhamet” üzere sürdürüp sürdürmediğimizi, kendimiz için istediğimizi, başkaları için de isteyip istemediğimizi empati yaparak sorgulamalıyız.

Bu ayda savmın anlamı olan “tutma” fiiline uygun olarak kendimizi zararlı olan her şeye karşı tutmamız lazım. Ağzımızı ve midemizi tuttuğumuz gibi, kalplerimizi ve gözlerimizi, dillerimizi ve kulaklarımızı, nefislerimizi ve öfkelerimizi de tutmamız gerekir.

Kalplerimizdeki kibir ve kini, gözlerimizdeki kem bakışı atamıyorsak, dillerimizdeki yalan ve iftirayı bırakamıyorsak, kulaklarımızla dedikodu ve tecessüsü terk etmiyorsak, nefislerimizdeki şeytani dürtüleri ve hileleri bırakmıyorsak, öfke ve sinirlerimizi yatıştıramıyorsak ve her türlü olumsuz hallerde mantıklı ve adaletli davranamıyorsak sadece “perhiz” yapmış olacağız.

Mesela, oruçlu bir insan “açlıktan kan şekerim düştü” diyerek öfke patlatmasına gidiyorsa ve eğer oruç ona öfke tutmasını öğretmemiş ise, oruç onu tutmamıştır; sadece o, oruç tutar gibi yapmıştır.

Yine, akşam iftarını leziz yemeklerle açıp, “Allah bulamayanlara da versin” diyerek, bulamayanları arayıp bulmuyorsa, elinden gelen yardımı yapmıyorsa, o kimseye oruç bir şey kazandırmamıştır.

Özetle belirtmek gerekirse, her oruç tutan Müslüman kendisine sormalıdır;  oruç bana ne kazandırdı? Takva sahibi kıldı mı? Sorumluluk bilinci kazandırdı mı? Sorumluluklarımı yerine getirmeye yardımcı oldu mu? Olumlu yönde beni değiştirdi mi?

Eğer her konuda olumlu yönde bir değişiklik meydana getirdiyse, yani  kazanımlar sağladıysa, orucun bizi tuttuğuna rahatlıkla inanabiliriz; aksi takdirde orucumuz sadece bir diyet/perhiz olmuştur; açlık ve susuzluktan çektiğimiz acı da bize zarar olarak kalmıştır.

Evet, oruç tutmaktan maksat, on bir ay boyunca bozulan halimizi (ahlakımızı) düzelmektir. Oruç tutmakla bozulan halimizi düzeltmiş isek, maksat hasıl olmuştur; değilse, bize sadece açlık, susuzluk ve keder kalmıştır.

Öyle ise, başta namaz ve oruç olmak üzere yerine getirdiğimiz tüm ibadetlerimiz bizleri düzeltmeli ve muttaki/kamil bir insan yapmalıdır. Muttaki/kamil insan yapmıyorsa, bilelim ki o ibadetimizden Allah da hoşnut olmamıştır.

Unutmayalım ki oruç tutmaktan maksat, muttaki olmak, yani sorumluluk bilinci kazanmaktır.

Mevzuyu şu rivayetle noktalayalım:

“Nice oruç tutanlar var ki aç ve susuz kalmaktan ve yine nice namaz kılanlar var ki yorgunluktan başka namazdan elde ettikleri bir kazanç (!) yoktur.”

Her Müslümana maksadına uygun bir Ramazan ayı geçirmesini Allah’tan niyaz ederim.

Selam ve muhabbetlerimle…

ORUÇ TUTMAKTAN MAKSAT, SORUMLULUK BİLİNCİ KAZANMAKTIR

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin