BEŞİR İSLAMOĞLU
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. YAZAR
  4. RESULLERE İNANALAR, ONLARIN MESAJLARINA UYDULAR MI?

RESULLERE İNANALAR, ONLARIN MESAJLARINA UYDULAR MI?

featured

Resuller, Allah tarafından seçilmiş elçilerdir. İnsan olan bu elçiler, sadece Allah’ın ayetlerini insanlara bildirmekle görevlidirler. Kendilerine ne öğretilmiş ise, onu değiştirmeden beyan etmişlerdir. Başta, büyükelçiler olarak bilinen Nuh, İbrahim, Musa, İsa ve Muhammed as olmak üzere bütün elçiler, şu ortak mesajı seslendirdiler:

“Ey insanlar! Sizin Allah’tan başka ilahınız yoktur; o halde sadece O’na uyun.”

Elçiler, tanrının tek (Allah) olduğunu bildirdikleri gibi, dinin de tek hakikat olduğunu bildirmişlerdi; ancak tarihi süreç içerisinde tanrı/Allah doğru anlaşılmadığı gibi, din/İslam da doğru anlaşılıp uygulanmadı. Musa as’a tabi olanların ekseriyeti “Yahudilik” adıyla yeni bir din icat ederken, İsa as’a tabi olanlar da “Hristiyanlık” adıyla yeni bir din icat ettiler. Dolayısıyla elçilerin getirdiği dinin/İslamın adını değiştirdikleri gibi, muhtevasını da değiştirdiler.

Sonradan icat edilen Yahudiliğin temel felsefesi, dünya cennetini elde etmek olmuştur. Onlara göre cennet bu dünyada yaşanmalıdır. Onun için de hep milli ve materyalist bir zihniyete sahip olmuşlar. Asıl paradigmaları, tüm dünyaya sahip olmak ve kendi egemenlikleri altına almaktır.

Yahudiler, Mesihi/kurtarıcıyı Hristiyanlar gibi gökte değil, yeryüzünde beklemektedirler. Onlara göre mesih, seçilmiş milletin hakimiyetini kuracak dünya hükümdarı ve milli bir kahramandır. Geldiğinde, intikam alacak ve adaleti ihya edecektir. Uzun zaman ezilmişlik ve sürgün hayatı yaşayan Yahudiler, daha çok çalışarak, dünya ekonomisini ve ticaretini ele geçirerek “mesih” denen kurtarıcıya zemin hazırlamaktadırlar. Bu çalışma sonucunda hem bilim alanında ve hem de dünya üretim ve ticaretinde dünyanın ilkleri arasında yerini almışlardır.

Sonradan icat edilen Hristiyanlıkta tanrı “baba” olarak şahsiyet kazanmıştır. Tanrı baba olunca, İsa da oğlu olmaktadır. Tanrı, sadece insan ve ruhun rabbi olarak kabul edilir. Din ve dünya işleri birbirinden ayrılmıştır. Din, hiçbir şekilde dünya işlerine karışmaz. Hristiyan alemde tam bir laiklik söz konusudur.

Hristiyan paradigmasında dinin kapsamı daraltılarak kiliseye (Tanrı tapınağına) ve ruhbanlığa (din adamlarına) teslim edilmiştir. Din işlerini papa ve bağlı konsiller (piskoposlar) yürütür. Papa, -Şia’da olduğu gibi- masum ve yanılmaz olandır. Dünya işleri ise, dinden soyutlanarak emperyalizme ve iktidarlara teslim edilmiştir.

Musa ve İsa elçilerin getirdiği Tevrat ve İncil, tahrif edilip Yahudilik ve Hristiyanlık adıyla yeni dinlere dönüştürülürken, Muhammed as’ın getirdiği Kur’an da rafa kaldırılarak, yerine başta Şiilik ve Sünnilik olmak üzere çeşitli mezhepler/dinler icat edildi.

Şiilikte din, masum imamlara teslim edilirken, Sünnilikte de mezheplere ve tarikatlara teslim edildi. Dinin tek kaynağı olan Kur’an, her iki mezhepte/dinde, hayatın dışına bırakılarak itibarsızlaştırıldı. Yerine, insanların görüşleri, heva ve istekleri hayatın merkezine yerleştirildi.

Oysa Kur’an, hayat kitabıdır; insanların hayatlarını düzenler. İnsanları karanlıklardan aydınlığa çıkartmak ve siratul müstakimde yürümelerini sağlamak için indirilmiştir. (14/1)

Kur’an; bizden, “adaletli olun, hakları gözetin, iyilik yapın; inkar etmekten, şirk koşmaktan, her türlü kötülüklerden, zararlı davranış ve aşırılıklardan uzak durun, kardeş olun, birbirinizle çekişmeyin, düşmana karşı besili atlar (caydırıcı silahlar) hazırlayın vs.” derken, biz bu ayetleri gerisin geriye, oturduğumuz yerde Allah’a okuyarak sevap kazanacağımızı zan ettik.

Oysa Kur’an, sevap makinesi değildir; İnkılap/devrim kitabıdır. Bütün batıl inanç ve fikirleri değiştirmek üzere indirilmiştir. Meydanı hiçbir şekilde zalim ve müstekbirlere bırakmaz. Binaenaleyh, hayatlarını Kur’an ilkelerine göre düzenlemeden, onun devrimci ruhunu kavramadan, birkaç ayet-sure okuyarak sevap kazanacağını zan edenler ciddi şekilde yanılmaktadırlar.

Hülasa; Allah’ın gönderdiği resullerin söylemleri ile inandıklarını söyleyenlerin yaşamları tezat teşkil etmektedir. Öncelikle inandıklarını söyleyenlerin, bu paradoksal olgudan, yanlış din anlayışından kurtulup Kur’an aydınlığında hareket etmesi ve resullerin mesajlarına uyması gerekir.

Kur’an’ın temel ilkelerine, aklın ve bilimin kurallarına aykırı ve çelişkilerle dolu olan dini hayatı, analitik bir eleştiriye tabi tutup, fıtratla uyumlu hale getirmeden ne dünyada başarılı olabiliriz; ne de ahirette hesap vermekten kurtulabiliriz.

Öyle ise, Resullerin getirdiklerine (Kitaplara) inandıklarını iddia edenler, çelişkilerle dolu hayattan vaz geçip, Kitap’ın ve fıtratın ilkelerine uymakla mükelleftirler. Kapitalizmin ve emperyalizmin kol gezdiği dünyada, onlarla rekabet edecek siyasi birliktelik ve iktisat sistemini acilen kurmak zorundadırlar. Aksi takdirde insanın kurdu olmuş zalimler, kendilerine köle olmayanlara yaşama hakkı tanımaz; -Filistin’de olduğu gibi- dünyanın gözü önünde çoluk çocuk ve kadın demeden önüne çıkanı katlederler.

İnananların, yeniden iman etmeleri ve çelişkili bir hayattan uzak kalmaları dileklerimle…

RESULLERE İNANALAR, ONLARIN MESAJLARINA UYDULAR MI?
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin