Bir dostumuz, “şeriat İslamın kendisi midir” konusunu ele almamı istemişti. Bu talep üzerine bu yazımı şeriat konusuna ayırdım.
Önce ilgili ayetlere bakalım.
“Seni iş konusunda bir şir’a (şeriat) sahibi kıldık. Bilmeyenlerin isteklerine değil, sadece ona uy.”
“Bu Kur’an, insanlar için bir bilinç kaynağıdır; gönülden inanalar için de bir rehber ve rahmet kaynağıdır. (45/18, 20)
Ayette geçen “şir’a”; suyun kaynağına götüren yol demektir. Mecazen ifade edilen suyun kaynağı ise, rehber ve rahmet kaynağı olan Kur’an hakikatleridir.
Başka bir ayette ise, “Onlar hakkında, Allah’ın indirdiklerine göre hüküm ver. Sana gelen hakikati bırakarak onların keyfi yargılarına uyma. Sizler için, bir şir’a (şeriat/yol) ve minhac (uygulama yöntemleri) belirledik.” (5/48)
Bu ayette de “şeriat” olarak ifade edilen “şir’a”; vahyin hakikatlerine ulaştıran yol, yöntem ve ilkeler demektir. Bu ilkeler, adalet, merhamet, hikmet, ehliyet, liyakat, meşveret, maslahat gibi evrensel ölçütlerdir. Kur’an’ın belirlediği şir’aya (bu yol ve yöntemlere) uyulduğu takdirde, Kur’an insanlara rehber ve rahmet olacaktır.
Demek ki şeriat, dini hükümlerin (yasaların) kendisi değil, sözünü ettiğimiz ölçütlerdir. Yani, “hükümler bütünü” değil, o hükümlere götüren ilkeler/kurallardır. Onun içindir ki Ebu Hanife, dinin tek, şeriatların (dine ulaşma yollarının) ise muhtelif olduğunu söylemektedir (el-ʿÂlim ve’l-müteʿallim)
Bilindiği üzere, dinin iki temel maksadı vardır: Birincisi, Allah’ı gereği gibi tanıyarak hamd ve şükürde bulunmak, ikincisi de insan ilişkilerinde ahlaki normlara riayet ederek, adalet ve merhamet merkezli, insanların; can, mal, akıl, nesil, inanç emniyeti ve özgürlüğünü korumaktır. İşte şeriat, bu maksadı gerçekleştirmek üzere belirlenen yol ve yöntemlerdir.
Hayatın hangi alanı olursa olsun, dinin maksadını gerçekleştirmek için, mutlaka vahyin belirlediği yol ve yöntemler (şir’a) olmalıdır. Mesela; toplumun yönetimini sağlayan siyaset hukuku ve yasama mekanizması, “şura” denilen karşılıklı tartışma, danışma ve karar verme prensibi çalıştırılmadan sağlıklı ve adaletli bir netice alınamaz.
Onun içindir ki Muhammed Nebiden sonra, şir’a denen dinin ilkeleri (yol ve yöntemleri) sağlıklı çalıştırılmadığı için bütünüyle adil bir devlet sistemi kurulamamıştır. Halbuki devlet başkanı (halife) seçilmeden önce şir’a/ilkeler belirlenerek (kurumsallaştırılarak) yola çıkılmalıydı. İlkeler belirlenmeden aceleyle bir halife seçilince ümmet, siyasal alanda Haşim (Şia) ve Ümeyye oğulları (Emeviler) olmak üzere ikiye bölündü ve iktidarı ellerine geçiren Emeviler, saltanat sistemini kurumsallaştırarak kalıcı hale getirdiler.
Kabul etmek gerekir ki Müslüman geleneğinde –maalesef- siyasal alanda şir’a (yol ve yöntemler) aktif ve kalıcı hale getirilmediği gibi, iktisat, ticaret, evlilik, eğitim-öğretim vd. alanlarda da şir’aya dayalı bir hukuk sistemi oluşturulamadı.
Şir’a kavramı, -Kur’an’ın pek çok kavramı gibi- zaman içerisinde tahrif edilerek “şeriat” adını almış ve dini bir müessese olarak kullanılmaya başlanmıştır. “Şeriat” adı altında kurulan sistemler, maalesef şir’anın öngördüğü ilkeler üzerine bine edilmediği için, büyük haksızlıklara sebebiyet vermiştir. Her fırsatta, “kitabına uydurma ve hile-i şeriyye” denilen hinlikler devreye girmiştir.
Emevilerden itibaren, Müslüman coğrafyasında “şeriat” adı altında kurulan hukuk sistemleri sorunları çözmediği gibi, daha da karmaşık hale getirmiştir. İşin içinden çıkılmadıkları için, şer’i hukukun (!) yanı sıra, kaynağını örf ve adetlerden alan ve devlet başkanının yasama ihtiyacını karşılayan örfi hukuk sistemleri kurulmuşlardır.
Hülasa; şir’a, hukukun kendisi değil, her alanda hukuk ihtiva eden Kur’ani ilkeler, yol-yöntemler, usul ve kaidelerdir. Her toplum, bu ilkeler çerçevesinde, kendi sosyal, kültürel ve ekonomik yapısını dikkate alarak yasasını hazırlamalıdır.
İster adı halifelik, ister emirlik, ister şeriat, ister saltanat, ister cumhuriyet, ister demokrasi olsun, hangi düzen/sistem kurulursa kurulsun, şir’a denilen sağlam yol ve yöntemleri, usul ve esasları dikkate alınmıyorsa, asla İslami/adil olmayacak, büyük haksızlıklara sebebiyet verecek ve insanları müreffeh etmeyecektir.
O halde;
“şeriat gerekli midir, değil midir”
“şeriat yerine hilafet veya emirlik kullanılır mı”
“şeriat yerine İslam cumhuriyeti denilebilir mi”
“İslam’da demokrasi var mı, yok mu” gibi tartışmaların hiçbir ehemmiyeti yoktur. Kuracağınız sistemin adı ne olursa olsun, Kur’an’ın ön gördüğü şir’a (ilkeler) üzerine bine edilmiyorsa, Allah’ın istediği maksada ve huzura götürmeyecektir.
Selam ve sağlık dileklerimle…