BEŞİR İSLAMOĞLU

SORUN DİNDE Mİ, DİNİ YANLIŞ ANLAMADA MI?

Geçen gün birkaç arkadaşla “din” üzerinde konuştuk, tartıştık. Gördüm ki dini doğru anlamayı beceremeyenler, sorunu bizzat dinde aramaktadırlar, dinde görmektedirler. Şahit olduğum kadarıyla bu sorunun temelinde, geleneksel paradigmanın ve Kur’an ayetlerinin mesaj odaklı değil, lafız ve tarihsel odaklı okumanın büyük etkisi vardır.

Allah’a inandığını iddia eden insanların, Allah’ın kitabına ve o kitaptaki mesajlara inanma zorunluluğu vardır. Hiç kimsenin, “Allah’a inanıyorum, ancak Kitabına/dinine inanmıyorum” deme lüksü olamaz. Olursa, “mümin” olamazsın. O zaman da özgürsün, dilediğine inanır ve dilediğin şekilde yaşarsın… Bilelim ki Allah varsa, söyleyeceği de vardır, sorgusu da…

Bu yazıda muhatabım, Allah’a inandığını ve dolayısıyla mümin olduğunu söyleyenlerdir. Onlara diyorum ki tarihi süreç içerisinde yanlış dini yorumlar ve uygulamalar üzerinden hareket ederek, faturayı dinin kitabına çıkartmanız, büyük bir sapma ve haksızlıktır. Böyle bir tutum, haşa Allah’ı bilgisizlikle ve adaletsizlikle suçlamak olur ki bunun faturası ağır olacaktır.

Şimdi, sorunu/adaletsizliği Kitapta/dinde görenlere soralım;

Allah’ın kitabında/dininde neyi yanlış veya eksik gördünüz?

Allah’ın insanlardan istediği evrensel nitelikli mesajlardan hangisini akıl dışı ve absürt gördünüz?

İnsanların, akıllarını doğru kullanmayarak kendi acizliklerini ve tembelliklerini dine yüklemeleri vicdansızlık değil mi?

Adı Müslüman olanların, tarihi süreç içerisinde dini yanlış anlamaları ve yanlış uygulamalarda bulunmalarının faturasını, dine veya dinin sahibine çıkartmak büyük bir haksızlık değil mi?

Kur’an’ın mesajlarına baktığımızda, bütünüyle insanlara yol göstermek, karanlıklardan aydınlığa çıkartmak, anlaşmazlığa düştükleri konularda, aralarında hakem olmak üzere indirilmiş bir zikir ve rahmet kitabı olduğunu görürüz. Akıl sahipleri, aklını kullandıklarında, ayetler üzerinde tefekkür edip öğüt aldıklarında ve hükümlerini yerine getirdiklerinde hayatın nasıl rahmete dönüştüğünü bilfiil görmüş olacaklardır.

Demek ki sorun/adaletsizlik, asla Kitaptan/dinden değil, insanların dini yanlış anlamalarından ve uygulamalarından kaynaklanmaktadır. Dünyadaki kimi ülkelerin, kimi konularda adaletli ve disiplinli çalışarak başarıya ulaşmaları, yine fıtrat dinine olan bağlılıklarındandır. Kitap’ın dini ile fıtratın dini asla çelişmez.

Bilinmelidir ki Kitap’ın dini, fıtrattaki dine takviyedir; oradaki dinin/fıtratın korunmasına yöneliktir. Kendilerine elçi/din gönderilmeyen insanlar, fıtrat dinine göre sorumludurlar. Unutmayalım ki insanı sorumlu tutan Allah, her insana verdiği güç ve imkanlar oranında sorumlu tutacaktır. Hiç kimseye güç ve imkanlarının üzerinde bir sorumluluk yüklemez. (2/286)

“Zulmedenler, körü körüne hevalarına uydular. Hevalarına uyup kendilerine haksızlık edenlere Allah yardım eder mi, doğru yola iletir mi?

Öyleyse, yüzünü hanif olarak (şirk koşmaksızın) dine çevir, sımsıkı sarıl ki o din, Allah’ın insanları üzerinde yaratmış olduğu fıtrattır.

Allah’ın yaratmasında değişiklik olmaz. Kayyum (dosdoğru, diriltici) olan din budur. Lakin insanların çoğu bilmiyorlar (anlamak istemiyorlar).

O’na yönelin; takvalı olun (Allah’ın buyruklarına içtenlik uyun). Salatı ikame edin (şirkten arınmış bir inançla dine bağlanın). (sakın!) dinlerini parçalayan (bütünlüğünü bozan), gruplara (tarikat ve cemeatlere) ayrılan ve her grubun sahip olduğuyla böbürlenen kimselerden olmayın.” (30/29-32)

Selam ve sağlık dileklerimle…

SORUN DİNDE Mİ, DİNİ YANLIŞ ANLAMADA MI?

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin