Sünnet kavramı dini bir kavram olduğundan, dinin temel kaynağı olan Allah’ın kitabından öğrenmek gerekir. Allah’ın kitabına başvurduğumuzda sünnetin; “Allah’ın yasası, değişmeyen kanun, yol ve yöntem, tutum ve tarz, hal ve uygulama” gibi anlamlara geldiğini görürüz.
Mesela Fetih suresi 23. Ayet şöyledir: “Allah’ın, öteden beri uyguladığı sünnet (yasa) hep böyle olmuştur. Allah’ın sünnetinde (yasalarında) bir değişiklik bulamazsın.”
Yine başka bir ayette sünnet kavramı şöyle geçmektedir: “Daha önceki dönemlerde de Allah’ın sünneti (uygulaması) hep böyleydi. Sen Allah’ın sünnetinde (uygulamasında) bir değişiklik göremezsin.” (33/62) Önceki toplumların sünneti (tutumu) da böyleydi.” (15/13)
Görüldüğü gibi Kur’an, sünnet kavramına ilişkin bilgiler vermektedir. Bu konuda zaten Müslümanlar arasında bir tartışma yoktur.
Sünnet kavramı “yol ve yöntem, tutum ve tarz, hal ve uygulama” anlamlarına geldiği için, Resulullah as için kullanılmasında hiçbir sakınca yoktur; zira Resulullah, Allah’ın kitabına uyarak bir yol belirlemiştir. Belirlediği yol, yukarıda ayetlerin ortaya koyduğu Allah’ın yasalarına uygun bir yol ve yöntem, tutum ve tarz, hal ve uygulamadan başka bir yol değildir. Hal böyle olunca, Resulullah’ın Kur’an mesajlarını aktarma ve yaşama konusunda izlediği yol ve yöntem, tutum ve tarz, hal ve uygulama, onun sünnetini teşkil etmektedir.
Durum bu kadar açık ve net iken, konu hakkında Müslümanlar arasındaki bu sıkıntı ve tartışmalar neyin nesidir? Niçin toplumda “sünnet” denilince Kur’an’ın çizdiği yol anlaşılmamaktadır? Yoksa Kur’an başka, Resulullah başka bir yol mu göstermektedir?
Açıkça belirtelim ki sıkıntı ve tartışmaların kaynağı, Resulullah as’ı Kur’an’dan değil de Kur’an dışı kaynaklardan tanımaya çalışmış olmamızdır. Evet, Resulullah’ı bize en doğru tanıtan kaynak Kur’an olmasına rağmen, maalesef onu, başka kaynaklardan tanımaya çalışmaktayız.
Kur’an, bizlere dosdoğru olmayı, adaletli davranmayı, iyilik etmeyi, emanete sahip çıkmayı, hakka bağlı kalmayı, yumuşak huylu olmayı, söze ve anlaşmaya bağlı kalmayı, iyiliği yaygınlaştırmayı, sıla-i rahmi gözetmeyi, zayıflara acımayı, ihtiyaç sahiplerine yardım etmeyi, hakkı ve sabrı tavsiye etmeyi, cömert davranmayı, iyilik ve takva üzerinde yardımlaşmayı, hikmetle ve güzel öğütle hayra çağırmayı vs. öğütlemektedir.
Evet, Kur’an, kısaca bizlerden şirksiz iman etmeyi, aracısız ibadet etmeyi ve hasenet ve salihat işlemeyi istemektedir. İşte, Resulullah da bu ayetlere uyarak sünnetini oluşturmuştur.
Diğer taraftan Kur’an; zulüm ve haksızlık yapmamayı, azgınlaşmamayı, yalan ve diğer günahlardan, iftira ve aldatmadan uzak durmayı, israf ve savurganlıktan, riya ve gösterişten kaçınmayı, söz ve eylem arasındaki çelişkili hayattan uzak durmayı vs. istemektedir. İşte, Resulullah’ın sünneti bu ve benzer günahlardan kaçınmaktır.
Açıkça belirtelim ki Kur’an’ı gereği gibi okuyup anlamaya çalışmadan, Kur’an’ın emir ve yasaklarını öğrenip dikkate almadan sünnete uyduğunu zannedenler, kesinlikle yanılmışlardır. Onlar sünnet yerine, çeşitli toplulukların gelenek ve göreneklerine uymuşlardır. Resulullah’ın, Kur’an rehberliğinde inşa ettiği medeniyeti, sünnet olarak görmeyip, Arap toplumunun geleneklerini ve bir takım basit hareketleri (cübbe, sarık, sakal vs.) sünnet kabul edenler, onu asla anlayamazlar.
O halde, Kur’an’ın istediklerini ve dolayısıyla Resulullah’ın din olarak ortaya koyduğu yolu (sünneti) ciddiye almayıp sahte sünnetler icat edip, o sünnetler peşinde koşanlar, sünnetsizdir; yani Kur’an ve uygulayıcısı olan elçisinin yolundan uzaktır. Onlar ‘sünnetsiz sünnetçiler’dir. Yani, Allah’ın istediği asıl sorumluluklarını yerine getirmeyen, Resulullah’ın Kur’ani uygulamalarını ciddiye almayan, başkalarının geleneklerini sünnet zanneden ve sünnet lafzını da ağızlarından düşürmeyen sözde sünnet bağlılarıdır.
Selam ve sağlık dileklerimle…