1979 İslam devriminden günümüze kadar sürekli Ortadoğu bölgesinin en çok konuşulan ülkelerinden biri olan İran, son yaşanan helikopter kazasıyla birlikte bir kez daha dünya gündeminde önemli bir yer aldı. 13 Nisanda İsrail’e yaptığı hava hücumlarıyla tüm dikkatleri üzerine toplayan İran’da geçen Pazar günü hiç beklenmeyen bir hadise meydana geldi. Cumhurbaşkanı Reisi ve beraberindeki devlet erkânını taşıyan helikopter Azerbaycan sınırından Tebriz’e giderken bir anda düştü ve kayboldu. Olumsuz hava şartları ve dağlık arazi şartları sebebiyle saatler geçmesine rağmen bir türlü bulunamayan helikopterin yerini ancak Türkiye’den gönderilen Akıncı İHA tesbit edebildi.
İbrahim Reisi Azerbaycan sınırında Aras nehri üzerinde iki ülke tarafından ortaklaşa inşa edilen Kız Kalesi Barajının açılışını Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile yapmak amacıyla bölgeye gelmişti ve Hudaferin bölgesinden Tebriz’e geçerken helikopter ile yolculuk etmeyi tercih etmişti. Reisi ve Dışişleri Bakanı Hüseyin Emirabdullahiyan’ın da aralarında yer aldığı beraberindeki heyet üç helikopterle hareket ederken bir süre sonra İranlı yetkililer Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanının bulunduğu helikopterin sert iniş yaptığını açıkladı.
İlk haberler Reisi ile uçakta bulunanlara erişildiği ve herhangi bir can kaybının olmadığı yönünde olsa da ilerleyen dakikalarda bu tür haberlerin doğru olmadığı ortaya çıktı. Reisi’nin yanı sıra Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, Doğu Azerbaycan Valisi ve Tebriz Cuma imamı helikopterde bulunan diğer isimlerdi. Cumhurbaşkanını taşıyan helikopterin Tebriz sınırları içerisinde kalan Ozi köyü yakınlarındaki ormanlık alana düştüğü belirtildi. İçişleri Bakanı Vahidi, yaptığı açıklamada kötü hava şartları nedeniyle havadan arama kurtarma operasyonu yapılamadığını ancak devletin tüm imkânlarıyla arama tarama faaliyetlerini sürdürdüğünü açıkladı. Ayetullah Ali Hameney de halktan dua etmesini isteyerek ülkenin işlerinin aksamayacağını belirtti. Bu durum muhtemelen en kötü senaryonun gerçekleşeceğinin işareti olarak algılandı. Bölgeye sevk edilen onlarca kurtarma timi hava durumu ve arazinin dağlık olması nedeniyle kaza yerine ulaşmakta zorlandı. Dahası bazı arama ekiplerinin de kötü şartlar nedeniyle kayboldukları bildirildi. İran’ın Türkiye’den talep ettiği Akıncı İHA’nın da aramalara katılmasıyla sonunda pazartesi sabahında enkaza ulaşıldı ve helikopterdekilerden kurtulan kimsenin olmadığı anlaşıldı. Bu helikopter kazası 25 Mart 2009 tarihinde seçim çalışmaları için kiralık bir helikopterle yolculuk yapan ancak bu helikopterin düşmesi sonucu hayatını kaybeden merhum Muhsin Yazıcıoğlu ve yanındaki yol arkadaşlarının kaza sonrası yaşadığı süreci hatırlattı. Mahkemesi devam eden bu olayın üzerindeki sis perdesi hala daha tamamen kaldırılamamıştır.
Reisi ve beraberindeki devlet erkanının hayatına mal olan kaza İran’ın yanı sıra ülkemizde de büyük bir üzüntüyle karşılandı. Derin tarihi bağlarımızın bulunduğu komşumuz İran’ın Cumhurbaşkanı, Dışişleri Bakanı ve önemli devlet yetkililerinin böylesine bir kazada vefatları bizde de üzüntüye yol açması yanında bir de önemli tartışmaların yapılmasına neden oldu. 24 Ocakta Türkiye’ye gelen Reisi iki ülkenin ticaret hacminin artışı dâhil birçok konuda ilişkilerin kuvvetlenmesi konusunda samimi bir yaklaşım sergilemişti. İran gibi kadim bir devlete sahip büyük bir ülkenin iki numaralı isminin 45 yıllık çok eski bir helikopterle niçin yolculuk yaptığı, beraberindeki iki helikopterin aynı güzergâhtan geçip yerlerine ulaşmasına rağmen Cumhurbaşkanının helikopterinin niye düştüğünü, birden çok devlet görevlisinin neden aynı helikoptere bindirildiğini Türk medyası sorguluyor ve biz de bu soruların cevabını bulmaya çalışıyoruz.
İran, yüz yıllardan beri birçok devlet ve medeniyetin varlık mücadelesi verdiği çok çetin bir coğrafya olmanın yanında birçok etnik kökene, din ve mezhebe ev sahipliği yapan çok karışık yapıda bir ülkedir. 1979 yılındaki İslam devrimiyle birlikte ABD ve müttefiki Avrupa ülkelerinin ambargo uyguladığı İran’ın başı hiç beladan kurtulmuyor. ABD’nin 1980 yılında üzerine saldırttığı Irak ve ona destek veren Körfez ülkeleriyle sekiz yıl savaşan İran, sahip olduğu çok zengin petrol ve doğalgaz rezervleri sayesinde ekonomik yönden ayakta kalmaya çalışıyor. Birinci ve İkinci Körfez Savaşlarıyla birlikte iç düzeni sarsılan Irak’ta aktif rol oynayan İran, Arap Baharından sonra da Orta Doğu bölgesindeki en önemli aktörlerden biri olarak sahne aldı.
2011 yılındaki Arap Baharıyla birlikte iç savaşa sürüklenen Suriye ve Yemen’de taraf olarak rol alan İran buralarda savaşın yönünü değiştirdi. 1980’li yıllardan itibaren destek verdiği Lübnan’daki Şii Hizbullah örgütü ülkedeki en büyük askeri güç haline geldi. 2006 yılında Hizbullah İsrail’le girdiği savaştan galip çıkınca da Lübnan’daki en büyük siyasi güç olarak kabul edildi. HAMAS’ın 7 Ekim Aksa Tufanına büyük bir destek veren Hizbullah o tarihten bu yana İsrail’le birçok sınır çatışmasına girdi ve Siyonistlere ağır darbeler vurmayı başardı.
İran 2011 yılındaki Arap Baharı ile Yemen’de patlak veren iç savaşta da taraf oldu ve buradaki Zeydileri destekledi. İran Zeydi Husilerin kurduğu Ensarullah adındaki silahlı kuvvetlerine büyük destek sağladı. Bu nedenle de Yemen’deki iç savaşa müdahil olan Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleriyle de arası bozulmuştu. Ensarullah’ın HAMAS’a destek vermek için Kızıldeniz’de gerçekleştirdiği operasyonlar İsrail’in aleyhine sonuçlar doğurdu ve ABD ve İngiltere Ensarullah’ın saldırılarını durduramadı. Ticaret gemilerinin rotasını değiştirmesine neden olan saldırılar dünya ekonomisine olumsuz şekilde yansıdı.
HAMAS’ın 7 Ekim Aksa Tufanı harekâtı Orta Doğu’da safların belirginleşmesini sağlamış, İsrail’le normalleşme sürecine giren ülkelerin yön pusulalarını bozmuştur. Bu süreçte İran’ın çok büyük bir rol oynayarak doğrudan HAMAS’ın yanında yer alması ve yedi buçuk aydan beri devam eden savaşta HAMAS’ın küresel ölçekte psikolojik üstünlük sağlaması, Filistin davasının dünyada büyük bir destek görmesi İsrail’i ve başta ABD olmak üzere destekçilerini köşeye sıkıştırmış ve itibarlarını sıfırlamıştır.
Son olarak İran’ın komşusu Azerbaycan ile 2020 yılındaki Karabağ savaşı nedeniyle bozulan ilişkilerini düzeltmeye gitmesi ve baraj yapımı gibi ortak projelerde bir araya gelmesi hem İsrail’i hem de bölgedeki güç odaklarını önemli ölçüde rahatsız etmiştir. Özellikle Azerbaycan ile Nahcivan’ı dolayısıyla Türkiye’yi ve tüm Türk dünyasını doğrudan birbirine bağlayacak olan Zengezur koridorunun açılması konusunda Reisi’nin pozitif bir tavır alması da birilerini oldukça ürkütmüştür.
Yukarıda özetlemeye çalıştığımız siyasi ve askeri durumlar nedeniyle İran her zaman ABD ve İsrail’in hedefindeki en büyük düşmanlarından biri olmuştur. Bu nedenle 19 Mayıstaki helikopter kazası sonrasında gözler haklı olarak olayın faili olmasından şüphelenilen ABD ve İsrail’e çevrildi. İsrail’in ve ABD’nin İran’ın içinde temas halinde olduğu grupların ve ajanların olduğundan her zaman söz edilmektedir. Ayrıca kazanın gerçekleştiği bölgeye yakın bir yerlerde, Azerbaycan sınırında İsrail’in askeri üslerinin olduğu da sıklıkla dile getirilmektedir. Bir takım ihmaller zincirinde bu şüphelilerin rolü nedir ve Cumhurbaşkanı Reisi ve Dış işleri Bakanı Emirabdullahiyan bir takım ihmaller zincirinin mi yoksa dışarıdan bir suikastın mı kurbanı olmuştur? Bu konu halen sis altındadır ve bu karanlık durum aydınlatılmaya muhtaçtır. Bizim anladığımız kadarıyla Reisi ve Emir Abdullahiyan attıkları cesur adımların bedeli olarak bir suikaste kurban gitmiş ve şehit edilmişlerdir. İran devleti bu durumu bilmesine rağmen “takıyye” yapıyor olabilir.
Rabbim bütün iç ve düşmanların, işbirlikçi münafıkların ve zalim müstekbirlerin hile ve desiselerinden, şerlerinden ve kötülüklerinden tüm ümmetimizi muhafaza buyursun. Hepimize Kur’an şuuru, ümmet ve cihad şuuru nasip eylesin. Âmin.