Bu köşede defalarca yazdık, yine yazmaya ve uyarmaya devam edeceğiz. Ülkemizde ahlaki ve manevi yönde bir sorun yaşandığını ve bu sorunun da çok üzücü sonuçlarının olduğunu hep ifade ettik. Ahlak ve maneviyat eksikliğinin sonuçlarını artık her yerde ve her gün görmekte ve bir kısmımız da maalesef zaman zaman bizatihi yaşamaktayız. Son olarak Bolu Kartalkaya Kayak Merkezinde bir otelde çıkan yangında 36’sı çocuk olmak üzere 78 insanımız feci şekilde can verdi. Otelin dördüncü katındaki restoranın mutfak kısmanda 21 Ocak gecesi saat 03.27’de başlayan yangın otelin bütün katlarına sıçrayıp oteli kısa zamanda enkaza çevirdi. Saatlerce yanmaya devam eden oteldeki yangın güç bela söndürebildi.
Ülkemizde yaşanan her feci olaydan sonra bu facianın da sorumluları aranmaya başlandı ve yine mesele bilimden ve gerçeklerden çok uzak bir şekilde maalesef siyasete kurban edildi.Her zaman olduğu gibi iktidar ve muhalefet cephesi medyada birbirini suçladılar. Ülkemizde meydana gelen deprem, sel, heyelan, çığ, yangın, hava, kara ve deniz yollarındaki tüm kazalar, gıda zehirlenmeleri, iş kazaları, maden kazaları ve tüm ihmal ve kusura dayalı ölümler ve yaralanmalarda fatura kime kesilir ve asıl suçlu kimdir? Tabi ki her bakımından en zayıf olanlarımızdır; bunlar işçidir, ustadır, alt düzeyde görevlidir, memurdur veya birimdeki en son adamlardır. O suçlular, güçlü olmadığı için her zaman haksızdır, suç onların üzerine yıkılır, cezayı onlar çeker. Ancak güçlü olanlarımız ise her zaman haklıdırlar, kimse onlara ceza vermeyi düşünmez ve vermeye de güç yetiremez. Türkiye’de kendisini sorumlu görüp Japonya veya Avrupa’da olduğu gibi istifa etmek diye bir şey de yoktur.
Ülkemizde aynı olayların, faciaların ve felaketlerin defalarca tekrar etmesi, bizim hiçbir musibetten asla nasihat alamadığımızı ve inatla hiçbir ders çıkaramadığımızı da gösteriyor. Çünkü bizim kendimizi değiştirme gibi bir niyetimizin olmadığı gibi her başımıza geleni kaderle ilişkilendirip kadercilik oynadığımız da acı bir gerçeğimizdir. “Önce tedbir, sonra tevekkül” diye irade ve kader konusunda ciddi bir ilahi ikazdan da çoğumuzun haberi yoktur. Tv kanalları içinde çok farklı bir yayıncılık yapan ve yapmış olduğu beş yıldız kalitesindeki yayınlarıyla her zaman takdir ettiğimiz bir tv kanalında eski itfaiyeci ve yangın uzmanı Abdurrahman İnce Bey gerçekleri ortaya koyuyor: Yanan otelde dört şey eksik: Birincisi: otel yangına dayanaklı ve yangından korunacak şekilde inşa edilmemiş ve yangın söndürme tertibatları çalışmıyor. İkincisi: Otelde yangın algılama ve uyarı sistemi yok, alarmlar çalmamış. Üçüncüsü: Her otelde bulunması gereken otomatik yağmurlama sistemi yok. Yani birçok otelin odalarının tavanlarında bulunan yangını algılayıp su püskürterek yangını söndürecek sistem yok. Dördüncüsü: Otelin yangın merdivenleri yanlış yapılmış, dışarıdan değil, içeriden yapılacak ve bu merdiven yangından insanları koruyacak teknik donanımlı bir şekilde olacak.
Ülkemizde otellerin yangın konusunda denetimini kim yapar? Ülkemizde otellerin yangın denetimleri Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yapılmaktadır. Bu denetimlerin içeriği, turizm tesisleri uygulama yönetmeliği ve binaların yangından korunması hakkında yönetmelik gibi mevzuatlara dayanır. Buradan da anlaşılacağı üzere turistik otellerin yangın güvenliği denetimleri, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın sorumluluğundadır. Bakanlık, özellikle, otellerin yangın merdiveni, alarm sistemleri, yangın söndürme ekipmanları ve personel eğitimleri gibi konulara dikkat etmekle yükümlüdür. Gerekli denetimler yapılmış mıdır? Bakanın ifadesine göre, evet, 2021 ve 2024 yıllarında yapılmış. Peki bu eksiklikler görülmemiş midir? Bu otelin yangın açısından güvenli olmadığı tesbit edilip, gerekli işlerin yapılması otelden istenmiş midir? Hayır. Peki, soruşturma kapsamında kimler sorumlu bulunup gözaltına alındı? Bolu Belediye Başkan Yardımcısı, İtfaiye Müdür Vekili, işletme sahibi, şirket genel müdürü, otel müdürü, iş sağlığı güvenliği uzmanı, otelin aşçısı, otelin mutfak çalışanlarından üç kişi ile elektrikçisi.
Parça bütünün habercisidir, denilir ya. Sorun sadece yangın önlemleri konusunda olsa hadi neyse! Sorun her yerde var. Ülkemizde en ucuz şey nedir? diye sorulsa, kanaatimce, insan hayatıdır derim. Daha geçen hafta İstanbul’da sahte içkiden 38 kişi öldü. Bizim bazı bağnazlara sorsan: “çok iyi olmuş, içmeselerdi.”derler. Sorun içki içip içmeme meselesi değil, sorun sahtekârlık ve ahlaksızlık meselesidir. Sahte içki yapan, sahte sucuk yapmıyor mu, domuz etini dana eti diye yedirmiyor mu? Bir adam sahtekârlıkla para kazanmaya niyetlenmişse her fırsatını ve yolunu bulduğu işte sahtekârlık yapar. Ülkemizde maalesef bir gıda terörü yaşanıyor, halkın sağlığı ile oynanıyor. Peki gıdaları denetlemek kimin sorumluluğunda? Tarım ve Orman Bakanlığında. Gıdalarda taklit ve tağşiş yapanlara ne uygulanıyor? Genelde para cezası veriliyor. Yaptığı sahtekârlıkla 10 milyon TL kazanan birine 1 milyon TL ceza verseniz, adam 9 milyon TL kârda demektir. Demek ki mevzuat bu konuda yetersiz, adli ceza verilmesi ve ömür boyu meslekten men edilmesi, hiçbir ticari faaliyet yapmasına izin verilmemesi gerekir ki, başkalarına da ibret olsun.
Ahlaki ve manevi yönden yoksul olanları denetlemek ve cezalandırmak sorunu temelden çözer mi? İçinde Allah korkusu olmayan, sevap-günah diye bir derdi bulunmayan, helal ve haram diye bir kırmızı çizgisi bulunmayan, ahiret, hesap, azap, ödül diye bir kaygı taşımayan, kul hakkı nedir bilmeyen birini nasıl durduracaksınız? Sürekli güvenliği artırarak mı? Sürekli denetleyerek mi? Alıştığı ve artık umursamadığı cezaları tekrar tekrar vererek mi? Ahlaki erdeme sahip olmayan, onurunu kaybetmiş, utanma duygusu kaybolmuş, edep ve hayâdan yoksun birini nasıl dizginleyeceksiniz? Devamlı başkalarını suçlayıp kendisinde hiçbir kusur ve ayıp görmeyene ne diyeceksiniz? Politize olmuş birine gerçeği nasıl kabul ettireceksiniz?
Ülkemizde ahlakın bozulması ve maneviyatın giderek azalmasının temel sebepleri vardır. Bunların başında eğitim sistemi gelmektedir ki, bu eğitim sistemi Batı eğitim sisteminden kopyalanmıştır ve milli ve manevi bünyemize uyumlu değildir, bünyeyi zehirlemektedir. İkincisi mevcut hukuk sistemidir ki, bu sistem de yine Batıdan kopyalanıp yapıştırılmıştır, adaletin tecelli etmesinde çok yetersizdir . Üçüncüsü ülkemizde iki yüzyıldan beri bir kültür emperyalizmi yaşanmaktadır. Basın, tiyatro, sinema derken evlerimize giren televizyon bize hep Batı kültürünü dayatmış ve kabul ettirmiştir. Bugün ahlaksızlığın temel kaynaklarından biri belirli mahfillerin elinde bir silaha çevrilmiş bulunan tv yayınlarıdır. Ahlaksızlığı meşrulaştırma ve yayma peşinde olan bazı tv programlarına dur diyecek bir yasa ve merci de maalesef yok gibidir. Tv yanında internet de tüm alanları teslim almıştır. Sosyal medya her gün yediden yetmişe herkesin zihnine zehir ve pislik saçmaktadır.
Ahlak ve maneviyatı çökerten dördüncü neden ekonomik sistemdir. Faiz ve sömürüye dayalı mevcut ekonomik sistem toplumu istenmeyen alanlara itmektedir. Enflasyon beraberinde birçok kötülüğü de getirmekte ve toplumu bozmada önemli bir rol oynamaktadır. Vatanımızın ve milletimizin düşmanları savaşarak yenemeyecekleri bu ülkeyi soğuk savaşla kazanmanın hesapları içindedir. İnancı zayıflatılmış, ahlaki değerlerini kaybetmiş, birbirine olan güveni ve adalet duygusu yok olmuş, zengin ve yoksulları arasında uçurumlar oluşmuş, devlete olan güven ve saygısı zedelenmiş ve milli birlik ve beraberliği zayıflatılmış bir toplumu içeriden bölerek çatıştırmak pekte zor değildir. Örnek, Irak, Suriye ve diğerleri. Ahlak ve maneviyattaki çürüme bu ülke için bir beka sorunu oluşturmaktadır. Rabbim bizleri gafletten uyandırsın, hidayet nasip eylesin, sıratı müstakiminde yürümeyi ihsan eylesin. Âmin.