HABİB KARAÇORLU

ASIL NİYETLERİ ORTAYA ÇIKTI

9-10 Eylül tarihlerinde Hindistan’ın başkenti Yeni Delhi’de yapılan G-20  zirvesine damga vuran “One Earth”(Tek Dünya),   One Famıly (Tek Aile) ve One Future (Tek Gelecek) sloganı bugünlerde ülkemizde çok tartışıldığı gibi bundan sonraki zamanlarda da tüm dünyada tartışılmaya devam edecek. Öncesi G-7 olan ve dünyanın en büyük ekonomileri arasında yer alan 19 ülkeden ve Avrupa Birliği Komisyonu’ndan oluşan G-20 (Group of 20) zirvesinde tüm dünyayı ilgilendiren; iklim değişikliği, açlık, yoksulluk, uyuşturucu, terör, savaş ve salgın hastalıklar gibi çok önemli sorunlarla ilgili doğru dürüst bir tek karar alınıp çözüm önerisi getirilmezken,”Tek dünya, Tek Aile, Tek Gelecek” gibi bir sloganın ön plana çıkartılması akıllara küresel kapitalist ırkçı emperyalizmin “Dünya Devleti” projesini getirmiş oldu.

Sermaye ve medya gücü başta olmak üzere, kurdukları birçok uluslar arası kuruluşu kullanarak adım adım dünya egemenliği hedefine yürüyen Siyonist küresel güçler, hazırladıkları çeşitli şeytani plan ve projeleri bir takım süslenmiş kılıflarla insanlığa yutturmaya ve dayatmaya devam ediyorlar.  Son olarak Kovid-19 virüsünü üreterek tüm dünyaya yayan ve bunun sonucunda oluşan pandemi dönemini fırsata çevirerek ekonomik ve siyasi çıkarlar elde eden Gizli Dünya Devletinin küresel şirketleri bu projenin ardından Rusya-Ukrayna savaşını başlatarak Avrupa ülkelerini enerji konusunda köşeye sıkıştırdılar. Aynı zamanda özellikle başta Afrika olmak üzere yoksul ülkelere gıda konusunda da büyük bir darbe vurdular. Hedeflerinde dünya nüfusunun azaltılması ve dünyadaki tüm yer altı ve yer üstü zenginliklerin elde edilerek insanlığın köleleştirilmesi olan bu süper şeytani güçler, bu yolda önlerinde engel olarak gördükleri tüm maddi ve manevi unsurları yok etmenin de planlarını birer birer hayata geçirmektedirler. Dinleri, kültürleri, devletleri, aileleri ve hatta cinsiyetleri dahi ortadan kaldırmanın gizli ve açık planları bu şeytani güçler tarafından küresel ve ulusal çaptaki çeşitli platformlarda gündeme getirilmekte ve parçalar halinde kabul ettirilerek uygun olan yerlerde uygulamaya konulmaktadır ki, bu yerlerden biri de Türkiye’dir. Dinler arası diyalog, ılımlı İslam, İstanbul Sözleşmesi,  ETCEP (Eğitimde Cinsiyet Eşitliği Projesi), LGBT’ye tanınan haklar, tarımda kısıtlamalar, GDO’lu gıdalar vb. hep bu planın bir parçasıdır.

Gıda, eğitim, sağlık, tarım, hayvancılık, ekonomi, ticaret, sanayi, bilim, teknoloji, çevre, savunma, güvenlik, hukuk, medya, din, dil, kültür, sanat, moda ve sosyal alanlardaki tüm konularda ellerindeki işbirlikçi kadroları ve sınırsız imkânları kullanarak alabildiğine ifsat faaliyetleri yürüten küresel şer güçler,  emellerini ülke yönetimlerine kabul ettirmek için de özellikle “para” silahını kullanmaktadırlar. 20 ve 21.yüz yıl itibarıyla dünyadaki ülkelerin tamamı neredeyse borç kıskacına alınmış ve giderek şişirilen borç meblağları bir tasma gibi devletlerin boynuna geçirilerek onları istedikleri yöne çevirmenin fırsatını doğurmuştur. Öyle ki, dünyanın en güçlü ekonomisine sahip ABD, dünyanın en çok borcu olan ülkesi haline gelmiş ve ülkedeki Yahudi kapitalistlerin kontrolüne geçmiştir. ABD Hazine Bakanlığının verilerine göre, ülkenin borcu 33,04 trilyon dolara ulaşmıştır. ABD Kongresinin, 2023 mali yılının sona ereceği Eylül sonunda yeni bir geçici bütçeyi geçirerek hükümetin kapanmasını önlemeye çalıştığı bir dönemde, ülkenin borcu tarihi seviyelere yükselmiştir. Yani Amerikan devletinin hizmetlerini yürütebilmesi için sürekli borçlanması gerekmektedir. Doları basma ve dağıtma yetkisine sahip olan FED (Amerikan Merkez Bankası)’in gerçek sahibi Amerikan Devleti değil küresel şirketlere sahip sekiz Yahudi ailesidir. Bu durum Avrupa ülkeleri için de geçerlidir. Almanya Federal İstatistik Ofisi Destatis, kamu borcunun 2022’nin sonunda 2,37 trilyon Euro’luk (2,6 trilyon dolar) yeni bir rekora ulaştığını aktararak yaklaşan tehlikeye dikkat çekiyor. İngiltere, Fransa, İtalya velhasıl tüm Avrupa ülkeleri aynı durumda batağa sürüklenmişlerdir. Borca mahkûm edilen devletler ister istemez küresel sermayeye de boyun eğmek zorundadırlar.

Küresel emperyalizm ekonominin kurallarını kurmuş olduğu çeşitli küresel kurumlarla tüm dünyaya kabul ettirmiştir. IMF, Dünya bankası, OECD, Dünya Ticaret Örgütü(WTO), Birleşmiş Milletler (BM) ve bağlı kuruluşlar ve diğer küresel kuruluşların tamamı küresel sermayeye yani küresel emperyalizme hizmet ederler. Merkezi Newyork’ta bulunan BM’nin bu yıl yapılan 78. genel kurulunda da aynı sahnede aynı tiyatrolara devam edilmekte, Güvenlik Konseyi adı altında mutlak karar mekanizması olarak beşli çeteyi oluşturan ABD, Rusya, Çin, İngiltere ve Fransa diğer 188 ülkenin iradesine ipotek koymaya ve onları figüran olarak kullanmaya devam etmektedirler.

Küresel emperyalizmin ülkeler üzerinde yaptırım aracı olarak kullandığı birinci silahı paradan sonra ikinci silahı demokrasi oyunudur. Küresel kapitalizm odakları Demokratik sistemle yönetilen veya yönetildiğini zanneden ülkelerde yapılan seçimlerde medya desteğiyle halkı doğrudan yönlendirerek seçim sonuçlarını belirleme konusunda uzmanlaşmışlardır. Ellerinde her zaman hazır bulundurdukları istihbarat ve bilgi kayıtları desteğiyle seçmeni etki altına alacak propaganda argümanlarıyla kendi amaçlarına hizmet edecek siyasileri ve partileri iktidara taşımaya maalesef ki, muktedirler. Makam hırsına ve şöhret hastalığına yakalanmış liderlik vasfına sahip kişileri medya aracılığı ile parlatarak önemli makamlara taşımakta ve amaçlarına hizmet ettirmektedirler. Eskisi gibi işlerine yaramayan veya kontrolden çıkanları da yine ellerindeki bilgi ve belgelerle kısa zamanda yıpratıp sahneden çekebilmektedirler.

Küresel emperyalizmin iktidarı için en çok kullandığı unsurlardan biri de kadındır. Sanayi devrimi sonrası ucuz iş gücü için kadınları fabrikaya çeken Kapitalist zihniyet, daha sonra ürettiği malların reklamı için de kadın bedenini kullanmıştır. Kapitalizmin günümüzdeki en büyük sermayesi ve kozu kadındır. Kadın iş sahasına çekilerek erkeklerle rekabete zorlanmış ve Feminizmin iğvası ile önce kendini erkekle eşit görmüş, sonra fiziksel olarak daha üstün olduğuna da inandırılmıştır. Kadının evinden çıkartılıp iş sahasına sürülmesi için eğitim başta olmak üzere her alanda düzenlemelere gidilmiş, kadın adına pozitif ayrımcılık yapılmış ve böylece nüfus artışının da önüne geçilmesi sağlanmıştır. Kadınlar önceleri en az üç ve normalde dört-beş doğum yaparken şimdilerde çalıştıkları için genelde bir veya en çok iki çocuk sahibi olmayı tercih etmektedirler. Eşlerin ikisinin de uzun süreli işlerde çalışması aile hayatını olumsuz etkilediği gibi çocuklar üzerinde de olumsuz sonuçlara neden olmuştur.

Sonuç olarak insanlığın düşmanı küresel kapitalist ve emperyalistler dünya hâkimiyetleri için dini inançları ve uygulamaları, milli kültürleri, aileleri ve en sonunda bireyleri sahip oldukları maddi ve manevi alanlardan uzaklaştırıp kendilerine köle yapmak istemektedirler, bunu provası 2020 ve 2021 yıllarında Kovid-19 pandemisi döneminde yapmışlardır. Bu arada o dönemde yapılan aşıları da unutmayalım. Kalp krizleri ve beyin rahatsızlıklarının arkasında bu aşılar mı vardır? Bunu da zamanla öğreneceğiz. Ancak şunu da çok iyi bilelim ki, dünya ve insanlık sahipsiz değildir. Dünyanın ve insanlığın sahibi onları yaradan Yüce Allah’tır ki,  O şöyle buyurmaktadır: “Onlar tuzak kurdular. Allah da tuzak kurdu. Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır.” (Ali İmran Suresi,54.Ayet) Yüce Rabbimiz o hain ve zalimlerin tüm tuzaklarını başlarına geçirsin, biz Müslümanları da gaflet uykusundan ve tembellik hastalığından kurtarsın. Amin.

ASIL NİYETLERİ ORTAYA ÇIKTI

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin