Ülkemizdeki hızlı enflasyon artışının çalışanlar ve emekliler üzerindeki olumsuz etkilerini dengelemek için yapılan maaş zamları özellikle emekliler arasında büyük bir hoşnutsuzluk meydana getirmiş oldu. Çünkü daha önce asgari ücrete yapılan % 34’lük zamla asgari ücret 8 bin 500 TL’den 11.400 TL’ye yükseltilmiş, bu nedenle emekliler de: “emekli maaşları asgari ücretin altında olmamalı /olmayacak” iddia veya vaadinden hareketle kendi maaşlarının da en az asgari ücret seviyesine çıkarılacağına seçimden önce inanmış ya da inandırılmışlardı. Geçen hafta TBMM’de görüşülüp kabul edilen torba yasayla tüm emeklilere % 25 zam yapılması kabul edildi. Böylece seçim öncesi verilen 2 bin TL’lik seyyanen zamla 7 bin 500 TL’ye çıkartılan ve emeklilerin yarısına yakın kısmına ödenen en düşük emekli maaşı yerinde kalmış oldu. Emeklilerimizin çokça şikâyetçi olduğu diğer bir mesele de, SSK ve Bağ-Kur’lularda az prim yatıranla çok prim yatıranın aynı maaşı alması. Öyle ki, 5 bin gün prim yatıranla, 12 bin gün prim yatıran şu anda aynı 7 bin 500 TL’lik en düşük emekli maaşını alıyor. Her iki uçtaki emekliye aynı maaşın ödenmesi hususunda da her zaman olduğu gibi sendikalarımız ve muhalefet partilerinin çoğunluğu üç maymunu oynamaya devam ediyor. Aynı şekilde memurlara verilen 8 bin 77 TL’lik seyyanen zammın memur emeklilerine verilmemesi de ayrı bir trajedik tabloyu oluşturuyor. Böylece ilk defa çalışan memurlarla emekli memurlar arasında maaş zammı konusunda ayrım yapılmış oldu. Sayıları 16 milyona ulaşan ve eşleri ile birlikte 30 milyon civarında hesap edilen emekliler: “Türkiye’de iktidarları bizim oylarımız belirliyor, bu da unutulmasın” kabilinden sitem ve uyarılarını kısık sesle de olsa ifade ediyorlar.
Bir ülkede iç barışın temin edilmesi, huzur ve güvenin oluşması, birlik ve beraberliğin devamı, kardeşliğin, karşılıklı sevgi ve saygının pekişmesi için adalet ve eşitliğin mutlaka ve mutlaka olması gerekir. Ücretler, yani gelir dağılımı, vergiler, kamudaki görev ve makamlara atamalar, kamu teşvik ve ihaleleri, kanun önünde eşitlik, vatandaşa verilen hizmetler ve eğitimde fırsat eşitliği gibi çok önemli hususlarda insanlar arasında adaletin gözetilmemesi halinde devlet ile tebaa arasındaki bağlar zayıflar, devlete olan güven ve saygıda zedelenmeler meydana gelir. Yukarıda saydığımız hususlarda telafi edilmeyen hatalar, ihmal edilen düzenlemeler, ertelenen iyileştirmeler, geç kalan adalet, ayrımcılık kokan ödeme ve atamalar sonuç olarak olumsuz şekilde devlete geri döner. Adalet mülkün yani devletin temelidir, temeli zayıflayan bir binanın, Allah muhafaza, bir afet anında ayakta kalması zor olur.
Türkiye’nin serbest piyasa ekonomisine geçtiği 1980’li yıllardan itibaren gelir dağılımındaki dengeler aşırı şekilde bozulmuştur. Orta direk denilen; memur, işçi, esnaf ve çiftçi, her yedi yılda bir meydana gelen ekonomik krizlerde büyük kayıplar yaşarken, sermaye sahipleri tüm krizlerden karlı çıkmışlar, servetlerine servet katmışlardır. Bu konuda yapılan özelleştirmelerin payı çok büyüktür. Devletin elindeki kamu iktisadi teşebbüsleri (KİT’ler) plansız, programsız yapılan ihalelerde değerinin altındaki bedellerle şahıslara devredilmiştir. Özelleştirmelerle satılan KİT’ler bugün devletin elinde olsaydı, devlet ekonomik ve mali konularda bu kadar sıkıntı yaşamazdı. Bütçe açıklarını kapatmak için yapılan zamlar ve konulan vergilerden en çok etkilenen ücretli kesimlerdir. Sepetli motorla veya eski bir pikapla nakliyecilik yaparak günlük birkaç yüz lira kazanıp evinin geçimini sağlamaya çalışan dar gelirli bir vatandaşla, 4-5 milyon TL değerindeki lüks araca akaryakıt alan zengin iş adamı aynı vergileri ödemekle mükelleftirler. Hadi bundan vazgeçtik. Her yıl milyonlarca ton buğday, arpa, mısır, şekerpancarı, pamuk, sebze ve meyve üreterek 100 milyonunun karnını doyuran çiftçi de traktörüne akaryakıt alırken aynı vergileri ödemektedir. Çiftçiye bir darbe de TMO’dan gelmiştir. Açıklanan buğday ve arpa taban fiyatlarından ürününü vermek isteyen çiftçiye kapılar kapatılmış, çiftçi tüccarın insafına terk edilmiştir.
Ülkemizde ekonomik dengeler iyiden iyiye bozulmuştur. Enflasyonu düşürme iddiasında olan yeni ekonomi ekibinin ortaya koyduğu tüm uygulamalar, enflasyonu düşürmek bir yana daha da şaha kaldıracaktır. Havaların sıcak geçtiği, bu nedenle doğalgaz ve elektriğin fazla kullanılmadığı, sebze ve meyve fiyatlarında mevsimsel düşüşlerin olduğu, vatandaşların önemli bir kısmının şehir dışında bulunduğu ve okulların kapalı olduğu bu yaz aylarının bitmesine iki-üç ay gibi kısa bir zaman kalmıştır. Artan enflasyonun etkileri Eylül ayından itibaren iyiden iyiye kendini hissettirecek ve vatandaşa zorgünler yaşatacaktır. Şimdi yapılması gereken yılbaşını beklemeden bozulan dengelerin yeniden düzeltilmesidir. Öncelikle emeklinin ve çiftçinin durumlarında iyileştirmeler acilen yapılmalıdır. Yaşlısı, genci, kadını ve erkeği ile tüm insanlarımızın hepsi bizim için çok değerli ve vazgeçilmezdir. Rabbim ülkemiz ve milletimizin tüm sıkıntılarına kolaylıklar ihsan eylesin. Amin.