HABİB KARAÇORLU

BU AYMAZLIĞIN SONU NASIL BİTER?

Asrın felaketi olarak nitelendirilen 6 Şubat depremlerinin yarasını henüz daha saramadan ve şokunu üzerimizden atamadan maalesef ki 15 Martta deprem bölgesinde etkili olan sağanak yağışla meydana gelen afetle bir kez daha sarsıldık. Bu öyle bir sağanaktı ki,  Şanlıurfa ve Adıyaman illerimizde sele dönüşerek 17 insanımızı daha kaybetmemize neden oldu ve selde kaybolan dört kişiyi arama çalışmaları da devam etmekte olup hala bulunamadılar. Şanlıurfa’da daha önce benzerine rastlanmayan sel felaketi neredeyse bütün şehri balçık altında bıraktı. Şanlıurfa’nın merkezinde bulunan ve daha üç ay önce açılışı yapılan Abide kavşağının alt geçidinin sel ve taşkınlarla dolması sonucunda birçok insan burada boğularak hayatını kaybetti. Depremin vurduğu bölgenin bu kez de sel felaketine maruz kalması ister istemez zihnimizde farklı çağrışımlara neden oldu.

Pazarcık ve Elbistan depremleri tarihte eşi görülmemiş bir yıkıma neden olmuştu. On bir ilin doğrudan etkilendiği bu büyük felaketin şokunu üzerimizden atmak elbette hiçte kolay olmayacak. Şu ana kadar 50 bin insanımızın hayatını kaybettiği bu afetin tam olarak bilançosu ortaya çıkmış da değil, çünkü yıkılan on binlerce binanın enkazının sadece yüzde yirmisi kaldırılmış durumda. Bu aklı almaz felaketle ilgili şu ilginç anekdotu bir kez daha hatırlayalım: “Hollanda’dan gelen Arama Kurtarma Ekibinden birinin, gördüğü dehşetli manzara karşısında Adıyaman’da söylediği şu cümle çok enteresandı; “Siz Tanrı’yı bu kadar kızdıracak ne yaptınız?” Söyleyene değil söyletene bak derler ya; Evet biz bu kadar Allah’ın gazabını çekecek ne işler yapmıştık acaba? Maalesef ki depremle ilgili günlerce TV kanallarında bilim adamlarını dinledik. Adeta her birimiz jeoloji mühendisleri kadar yer bilimiyle ilgili şeyler öğrendik, ancak çoğunluğumuz olayın metafizik boyutunu hiç konuşmadık, araştırmadık ve düşünmedik. İşin vahim tarafı da bu olsa gerek. Deist olmakla suçladığımız bazı gençlerimizin aslında nerelerden ilham aldığı da ortaya çıkıyordu. Bu büyük felakette kâinatın sahibi ve külli irade sahibi Yüce Rabbimizin emri altındaki yeryüzünün niçin böyle sarsıldığını pek düşünenimiz olmadı. Oysaki Yüce Rabbimizin Kerim Kitabında bu konuyla ilgili o kadar çok ayeti vardı ki, onlar biz ibret alalım ve ders çıkartalım diye nazil olmuştu. Yüce Kitabımızda kısa bir gezinti yaparak şu ayetler üzerinde bir düşünelim: Enam Suresi 42,43 ve 44. Ayetler: “Andolsun ki Senden önceki ümmetlere de (onları ikaz ve irşad etmek üzere elçiler) gönderdik. (Bu davetlere icabet ve itaat etmeyince, arkasından boyun eğmeleri ve pişmanlıkla Bize yönelmeleri için) onları “Be’sa” (çeşitli sıkıntı ve sarsıntılar, stres ve bunalımlar) ile ve “Darra” (zararlar ve zorluklar) ile yakalayıp sıkıştırdık, (maddi ve manevi darlıklara ve çeşitli hastalıklara uğrattık) olur ki; (tevbekâr olup tevazu ve) tazarru-niyaz ile Bize dönüp yalvarırlar diye (böyle yaptık.) Onlara, zorlu azabımız geldiği zaman yalvarmaları gerekmez miydi? (Ne olurdu hiç olmazsa bu tür ikaz ve belalarımız geldiği zaman bari hatalarını bilip, tevbe ederek boyun eğseler ve Bize dönselerdi!..) Amma velâkin onların kalpleri katılaşmış ve şeytan onlara yapmakta olduklarını çekici (süslü) gösterip (azdırmıştı).Derken, kendilerine öğretilip hatırlatılan (İlahi gerçekleri ve uhrevi mesuliyetleri) unutup, (Hakk’tan ve hayırdan sapıtarak bâtıla ve barbarlığa yanaştıklarında, Biz de tutup) onların üzerine (dünyalık zenginlik ve etkinlik gibi) her şeyin kapısını açtık. (Ve onları nefsi hevâları ve şeytanlarıyla baş başa bıraktık.) Öyle ki, kendilerine verilen (bu fani ve fena lezzetlerle) ferahlanıp şımardıkları, (zahiren mü’min ve müttaki rolü oynadıkları halde, hakikatte iman huzurunu, kulluk sorumluluğunu ve cihad şuurunu unutup gaflet içinde oyalandıkları) bir sırada, ansızın onları (musibet ve ölümle) yakaladık. O vakit, artık bütün ümitleri tükenmiş (müblis ve müflis) kimseler olarak onları (mahrum ve mahcup şekilde ahirete yolladık).”  Bu ayetlerle ilgili depremde sahip olduğu yirmi üç marketten yirmisini ve sekiz dairesini kaybeden Hatay’lı iş adamı Mehmet Bulanık’ın: “Depremden bir gün önce pazar günü eşimin hazırladığı kahvaltı sofrasında çatal koyacak yer yoktu. Yirmi çeşit yiyeceğin oldu sofraya bakan oğlum: “Sofrada ton balığı yok şimdi ben yiyeceğim deyince Allah’tan korkun, Allah bize ceza verir, böyle yapmayın” demiştim ve şimdi soğuk bir sandviçle karnımızı doyuruyoruz.” Sözleri çok ibretliktir. Yine aynı konuda Yüce Rabbimiz Hud Suresi 116 ve 117. Ayet-i Kerimelerde şöyle buyuruyor:  “Sizden önceki toplumlar içinde yeryüzünde bozgunculuğu önleyecek birikimli kimseler bulunsaydı ya! Onlardan, kurtuluşa erdirdiğimiz az bir kesim bunu yaptı. Zulmedenlerse içinde şımartıldıkları refahın peşine düşüp günahkâr oldular. Rabbin, halkı iyilik peşinde olan ülkeleri haksız yere helâk edecek değildir.” Bu ayetlerin anlamları gayet açık olduğundan yorumunu siz değerli okurlarıma bırakıyorum.

Kur’an-ı Kerim’de geçmiş kavimlere ait sıkça anlatılan kıssalardan biri de Hazreti Musa ve Fir’avun arasında geçen mücadeledir. Bununla ilgili Zuhruf Suresi 47-56. Ayet-i Kerimleri dikkatlice okuyalım: “ Mûsâ’yı, mûcizelerimizle destekleyerek Firavun ve çevresine gönderdik. (Onlara) “Ben âlemlerin rabbinin elçisiyim” dedi. Onlara mûcizelerimizi gösterince bunlara gülüverdiler. Oysa kendilerine gösterdiğimiz her mûcize bir diğerinden daha büyüktü. Belki yanlış yoldan dönerler diye kendilerini felâketlerle sarstık. Bunun üzerine şöyle dediler: “Ey büyücü! Rabbinin seninle sözleşmesine uygun olarak bize dua et, artık biz doğru yola döneceğiz.” (Dua sebebiyle) onların başından felâketi uzaklaştırınca bir de bakıyorsun sözlerinden dönüveriyorlar. Firavun kavmine seslenerek şöyle dedi: “Ey milletim! Mısır’ın mülkiyeti benim değil mi? Şu ırmaklar ayaklarımın altında akmıyor mu? Bunları görmüyor musunuz? Ayrıca ben bu değersiz, neredeyse söylediğini anlatmaktan âciz adamdan daha iyi değil miyim? (O bir peygamber ise) kendisine altın bilezikler indirilse yahut dizi dizi melekler onunla birlikte gelseler ya!”Firavun bu konuşmalarla halkının aklını çeldi, hemen ona boyun eğdiler; onlar zaten yoldan çıkmış bir topluluk idi. Bize karşı öfkelendirici davranışlarını sürdürünce onlara hak ettikleri cezayı verdik ve hepsini suya gömdük.  Onları, arkadan gelecek diğerlerinin geçmişi ve ibretlik örneği kıldık.”  Kur’an-ı Kerim’de anlatıldığı üzere Firavun ve hanedanlığına sırasıyla, tufan, çekirge, bit, kurbağalar ve kan gibi afetler gönderilir.  “Andolsun ki biz, Firavun ve çevresini belki öğüt alıp düşünürler diye yıllar yılı kuraklığa ve ürün kıtlığına uğrattık.” (Araf Suresi: 130)“Bunun üzerine, ayrı ayrı mucizeler olarak üzerlerine tufan, çekirge, haşerat, kurbağa ve kan gönderdik. Yine büyüklük tasladılar ve günahkâr bir kavim oldular. (Araf Suresi: 133)

Hayat Kitabımız Kur’an-ı Kerim’i sadece namazda okuyan veya Ramazan ayında hatim olarak dinlemekle yetinen çoğunluğumuzun büyük bir cehalet içerisinde olduğu ve yaşanan afetlerden hiçbir ders çıkarmadığı gün gibi aşikârdır. Afet bölgesi için tahsis edilen 100 bin TL’lik faizli krediyi kimlerin gidip aldığını işitince: “Eyvah ki, eyvah! Bu toplum nasıl akıllanacak?”  Diye üzülmekten ve endişelenmekten kendimizi alamıyoruz. Faizin ne denli büyük bir günah olduğu ve alıp verenleri ne gibi bela ve musibetlerin beklediği ayet ve hadislerde anlatılmıyor mu? Hiçbir ihtiyacı olmadığı halde sırf faiz oranı düşük olduğu için bu krediyi alıp altına veya dövize bağlayıp bundan kar umanlar, hem kendinizi ve hem de bizi yaktığınızın farkında mısınız?  Giderek şube sayılarını artıran bankalar, 2021 yılında 92 milyar 942 milyon TL kar etmişken, 2022 Yılında 433 milyar 457 milyon TL karla kazançlarını yüzde 366 artırdılar. Herkes zarar ediyor ama onlar dört misli kâr ediyorlar. Çünkü herkes onlara borçlu.

Ülkemiz çok sıkıntılı günlerden geçiyor. Aşırı kuraklık yurdumuzun her bölgesinde çiftçileri kara kara düşündürüyor. Son doksan yılın en sıcak ve kurak mevsimini yaşayan Trakya’da kuraklık nedeniyle ekinler büyüyemedi ve böyle giderse mahsül alınamayacak. Hayvancılık can çekişiyor, dar gelirli insanlar için et yemek hayal oldu. Etin kilosu 300 liraya dayandı. Ama bizim yöneticilerin ve yatırımcının gözü inşaatta, beton ekonomisinde. Yine ovalara, tarım arazilerine temeller atılacak, beton yığınlarıyla doldurulacak, deprem olduğunda sadece müteahhitler suçlanacak ve hesap sorulacak. Tarım arazisini imara açanın, imar affı çıkaranın ve diğer A’dan Z’ye sorumlu olanların masumiyetine karar verilecek.  Cenabı Allah’ın gazabını çekecek haramların çoğalması için çalışanlar; içki, kumar, fuhuş ve faizin yaygınlaşmasını kolaylaştıranlar ve haramlara daldıkça dalanlar, alın Kur’an’ı okuyun ve akıbetinizi öğrenin. Bu işler bu kadar basit değil. Mülkün sahibi olan Allah, mülkünde bu kadar azgınlaşmaya ilelebet sabredecek değil. Okuyun Ad kavminin kıssasını, okuyun Semud’u, Fir’avun’u, Nemrud’u Nuh, Lut, Şuayp kavimlerini ve diğer helak edilmiş kavimlerin kıssalarını, kendinize gelin! Rabbim hepimize akıl, fikir, şuur, hidayet ve basiret versin. Nefsimizin, heva ve heveslerimizin şerrinden muhafaza eylesin. Yaşadıklarımızdan ibret almayı nasip eylesin. Âmin.

BU AYMAZLIĞIN SONU NASIL BİTER?

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin