HABİB KARAÇORLU

BU ZİLLET BİZİ NEREYE GÖTÜRÜR?

2006 yılından itibaren işgalci Siyonistlerin karadan, denizden ve havadan abluka altına alarak teslim olmaya zorladığı Filistin’in Gazze bölgesinden 7 Ekim günü HAMAS’ın El-Kassam Tugaylarına bağlı mücahidler, tarihte eşine az rastlanıldığı şekilde muhasara edilen kalelerden yapılan huruç hareketine benzer şekilde işgalcilere karşı Gazze açık hava hapishanesinden cesurca hücuma geçtiler. Aksa Tufanı adı verilen bu huruç hareketinin iki amacı vardı;  birincisi Filistinli Müslümanlara yapılan zulümleri unutup gaflet içinde Siyonist işgalcilerle normalleşme aşamasına giren Arap ve İslam âlemine yeniden gerçekleri hatırlatmak, ikincisi ise son zamanlarda Siyonist işgalcilerin Mescid-i Aksa’ya sürekli baskınlar düzenleyerek, pis ayaklarıyla o mukaddes mekânı kirletmelerine ve orayı korumaya çalışan kardeşlerimize kalleşçe saldırmalarına karşı bir cevap vermekti.

Siyonist işgalciler hiç beklemedikleri bu hücum karşısında önce şoka girdiler, ne yapacaklarını bilemediler ve ardından bu korkuyla ABD’yi ve diğer suç ortaklarını yardıma çağırdılar.  İsmini burada anmak istemediğimiz işgalcilerin başındaki katil ve aşağılık terör çetesinin elebaşı içeride yaşadıkları siyasi sıkıntıları atlatmak için bunu bir fırsata çevirdi. Gazze’yi üç gün boyunca aralıksız bombaladıktan sonra kara hareketine hazırlanan işgalci katiller, Gazze’deki mücahitlerin bu saldırıya hazır olduğunu ve sonuçta büyük bir ihtimalle yenileceklerini anlayınca çeşitli bahanelerle kara harekâtını ertelediler. Hiçbir insanlık alameti taşımayan bu aşağılık mahlûklar, havadan, karadan ve denizden barbarca ve canavarca,  tüm insanlığı ayağa kaldıracak düzeyde sivil hedefleri bombalamaya devam ettiler. Savaş şartlarında bile kullanılması yasak olan çok korkunç bombalar Gazze’deki sivil hedefleri birer birer vururken; nice çocuklar anne ve babasını, nice anne, babalar da çocuklarını kaybettiler. Kana doymayan işgalci katiller 17 Ekim Salı günü akşam saatlerinde Gazze’de el-Ehli Baptist Hastanesi’ni de hedef aldılar. Gazze Sağlık Bakanlığı, hava saldırısında en az 500 kişinin hayatını kaybettiğini duyurdu. Ne acıdır ki, bu saldırıda şehit düşenlerin çoğunluğunu yine çocuklar, kadınlar ve bakıma muhtaç hastalar oluşturuyordu. Müslümanları insan olarak bile görmeyen aşağılık işgalciler, batıl inançları dışında kendilerini bağlayan hiçbir değer, kural ve kanun tanımadıkların bir kez daha tüm dünyaya göstermiş oldular.  Suç ortakları ABD ve Avrupa’nın desteğini arkasına alarak alabildiğine şımaran ve fütursuzca cinayetler işleyen Siyonist mahlûklar Gazze şeridinde yeni bir soy kırım başlatmış durumdalar. Bu soy kırımla Filistin topraklarındaki süfli emellerini gerçekleştirme açısından önemli bir engel olarak gördükleri Gazze halkını ya öldürmek veya oradan başka yerlere sürmek istemektedirler.

Bütün dünyayı ayağa kaldıran Siyonist saldırılar sonucunda bugüne kadar 4 binden fazla şehit ve 12 binin üzerinde yaralının bulunduğu Gazze’de elektrik ve suyun da işgalcilerce kesilmesi ve ayrıca ilaç, sağlık malzemesi ve gıda girişine de yasak konulması suretiyle hayatta kalanlara da Siyonist pislikler yaşama şansı tanımadılar.  Özellikle hastanelere, okullara, camilere, sosyal alanlara ve son olarak da bir kiliseye saldırı düzenleyen zalim caniler dünya kamuoyunun gösterdiği kınama ve tepkiye zerre kadar aldırmadan her gün ve her saat saldırılarına devam ederek çocukları ve masumları sürekli katlediyorlar. ABD Dış işleri bakanı Blinken’in işgalcilere desteğe gelerek, kendisinin de bir Yahudi olduğunu belirtmesinin ardından Başkanları Joe Bıden da bizzat destek için işgalcilerin ayağına kadar gitti. Bütün bunlar olurken Müslüman ülkelerin yöneticileri işgalci katilleri kınamaktan öteye geçemediler ve sanki iki taraf arasında orantılı nizami bir savaş varmış gibi tarafları itidale ve barışa çağırma zilletine düştüler. Müslümanların bu korkak ve pısırık hallerinden cesaret alan Siyonist katiller saldırıların dozajını her geçen saatte daha çok artırarak masum sivilleri katletmeye devam ediyorlar. Dünya kamuoyunun bir “soy kırım” olarak nitelendirdiği bu kahpe ve alçak saldırıları ne Birleşmiş Milletlerin ve ne de herhangi bir gücün durduracağı ihtimali gözükmüyor.

Arzı mev’ud hedefiyle 126 yıl önce Büyük İsrail Projesini başlatan Siyonistler önce 1948 yılında Filistin topraklarında İsrail devletini ilan ettiler ve sonrasında ABD, Avrupa ve Müslüman ülkelerden de işbirlikçilerin desteği ile 2001 yılında Büyük Orta doğu projesini başlattılar. BOP ideali ile ABD ve müttefikleri Afganistan ve Irak’ı işgal ettiler, ancak bu işgaller kendilerine pahalıya patlayınca, taktik değiştirip 2011 yılında Arap Baharını başlattılar. Arap Baharı projesi kapsamında Libya, Tunus, Mısır, Suriye ve Yemen’de iç kargaşa ve  iç savaşları başlattılar. Tabi ki bütün bu olup bitenlerin hepsi işgalci teröristlere yaradı ve onların bölgede daha da güçlü bir hale gelmesini sağladı.

Arz-ı Mev’ud içinde yer alan Mısır’daki Nil nehri ile Doğu Anadolu bölgemizdeki Fırat nehri arasındaki topraklarda yüz yıldan beri terör ve iç karışıklıklar bir türlü bitirilemedi. Siyonist alçaklar eğer Filistin’i tamamen zapt eder ve yutarlarsa, sıra Lübnan’a gelecek. Lübnan’dan sonra zayıflatılmış ve parçalanmış olan Irak ve Suriye’yi alt etmek onlar için çok da zor olmayacak. Sonrasında sırada Türkiye ve İran var. Tabi ki, Türkiye ve İran çok büyük lokmalar, yutulmaları çok zor.  Onun için bölünmeleri lazım. Kırk yıldan beri devam eden bölücü terörle başa çıkmaya çalışan Türkiye kendi içinde bu sorununu tam olarak çözebilmiş değil. “Ana dilde eğitim” ve “özerklik”  gibi iddia ve söylemleri olan Kürt ırkçılarının nihai hedefinde “Büyük Kürdistan”  hayali var. 2017 yılında referandumla Irak’tan bağımsızlığını ilan etmeye çalışan Kuzey Irak Kürdistan yönetimi, Türkiye, İran ve Irak devletlerinin kararlı tutumları sayesinde bu sevdasını ertelemek zorunda kaldı.  Türkiye, İran ve özellikle Irak için bu sıcak tehlike devam ediyor. Bölgede çıkacak bir kargaşa ve kaos ortamında bu iş bir oldu bittiye getirebilir. Böyle bir durumda Irak devleti parçalandığı gibi Türkiye ve İran da büyük bir riskle karşı karşıya gelecektir. Orta doğunun göbeğinde ikinci bir İsrail kurulacak ve bölge ülkelerine nefes aldırılmayacaktır.

İsrail bir devlet değil organize bir terör örgütüdür. Çünkü İsrail’in belirli bir sınırı yoktur. Bu Siyonist örgüt şimdiye kadar hiçbir uluslar arası yaptırımı ve kararı kabul etmemiştir. İşgalci İsrail terör şebekesinin hedefi gayet açıktır ve niyeti de gizli değildir. Birinci hedefleri Filistin’de bir tek Müslüman bırakmamaktır ki, bu niyetle Gazze ateş altına alınmıştır ve bu bir soy kırımdır. İkinci hedef bölgedeki diğer Müslüman ülkelerdir. Onları da fırsat buldukça birer birer halledecektir. Müslümanlar ve yöneticileri bu gerçeği görmek zorundadır. Yoksa akıbetleri çok kötü olacaktır. Korkunun ecele faydası yoktur. ABD, İngiltere, Fransa ve diğer müttefikleri Irak’ta ve Afganistan’da nasıl yenildilerse bu coğrafyada yine yenilmeye mahkûmdurlar. O halde bölge ülkeleri derhal işbirliğine gitmediler. Bu işbirliğine itiraz eden işbirlikçiler alaşağı edilmeli, yerine cesur ve sadık liderler gelmelidir. Vakit geçmeden bu zilleti üzerimizden atmalı İslam’ın izzet ve şerefini kuşanmalıyız. Rabbim tüm Müslümanlara Kur’an, ümmet ve cihad şuuru nasip eylesin. Âmin.

BU ZİLLET BİZİ NEREYE GÖTÜRÜR?

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin