Filistin topraklarında ve özellikle Gazze bölgesinde Siyonist zulüm ve katliam alabildiğine devam ederken Filistin davasının önemli lideri İsmail Heniyye’nin şahadet haberi ile sarsılmıştık. İzzeddin El-Kassam’dan başlamak üzere bu zamana kadar Filistin davasının birçok lideri suikastlarla şehit edildi, ancak onların şahadetiyle dava zayıflamadı, aksine daha da güçlendi. Gazze’de Siyonistlere dünyayı dar eden şanlı mücahidlerin büyük komutanı Yahya Sinvar HAMAS’ın yeni lideri oldu. 22 yıl İsrail zindanlarında zulüm ve işkence gören ve bu nedenle Siyonistleri çok yakından tanıyan Yahya Sinvar bundan sonra zalim ve katil siyonistlerin en büyük korkulu rüyası olacaktır biiznillah.
Gazze’de ve tüm Filistin topraklarında aldığı darbelerle adeta kuduz bir ite dönüşen Siyonist çetenin elebaşları ne yapacaklarını şaşırmış bir şekilde sağa sola saldırmaya devam ediyorlar. Lübnan’dan atılan füzeler nedeniyle korkak fareler gibi deliklerinden dışarıya çıkamayan katil sürüleri yaklaşmakta olan ecellerinden asla kurtulamayacaklar. Oturdukları koltuklarını korumak için terör şebekesi İsrail’le işbirliği yapmaktan ve açık ve gizli olarak onların zulmüne yardımcı olmaktan hiç utanmayan ve Allah’tan korkmayan ama Amerika’dan korkan İslam ülkelerinin başındaki hain ve münafık işbirlikçilerine de kötü bir haberimiz var. 2009 yılından beri Bangladeş’te başbakanlık yapan Şeyh Hasina Vecid, ülkesinde yaptığı zulümlere artık sabredemeyen Bangladeş halkının ayaklanması üzerine apar topar bir helikopterle Hindistan’a kaçmak zorunda kaldı.
1947 yılında Hindistan’dan ayrılarak bağımsızlığını ilan eden Pakistan’ın “Doğu Pakistan” Eyaleti olarak bilinen Bangladeş, Hindistan’ın ve İngilizlerin attığı fitne tohumlarının yeşermesiyle 1970 yılından itibaren bir iç karışıklığa sürüklendi. Avami Birliği Partisi lideri Mucibur-Rahman Bangladeş’in Pakistan’dan ayrılarak bağımsızlını ilan etmesini savunuyordu. 1941 yılında Mevdudi’nin kurduğu Cemaati İslami Partisi’nin Bangladeş’teki temsilcileri ise Bangladeş’in Pakistan’dan ayrılmasına karşı çıktılar, onlara göre Pakistan’dan ayrılmak denek Hindistan’ın egemenliği altına girmek demekti ve bu nedenle de Pakistan’ın yanında yer aldılar. 1971 yılında çıkan iç savaşa müdahale den Pakistan’ın karşısına emperyalistler Hindistan’ı çıkararak yüzyıllarca kardeşçe yaşamış olan bu iki ülke halkını birbiriyle savaştırdılar. Sonuçta Pakistan ordusu Bangladeş’ten çekildi ve Hindistan ordusu ülkenin önemli bir kısmını işgal etti. Avami Birliği Partisi Bağımsızlık kararı alınınca Hindistan işgali sonlandırdı ve güya ülke bağımsızlığına kavuşmuş oldu. Biz İngilizlerin Siyonistlerle beraber hazırlayıp sahneye koyduğu bu senaryonun değişik versiyonlarının 20.yüz yılın İslam dünyasında birçok ülkede ustaca oynandığını ve 21.yüz yılda da oynanmaya devam ettiğini çok iyi biliyoruz. Aslında düşmanlar çok güçlü değiller, onlar güçlerini bizim içimizdeki hain işbirlikçilerin verdiği destekten alıyorlar.
1971 yılında Pakistan’dan ayrılarak güya bağımsızlığına kavuşan Bangladeş o zamandan bu zamana kadar geçen 53 yıl içinde asla huzur yüzü görmedi. Ülkede peş peşe darbeler yapıldı. Muciburrahman ve birçok işbirlikçi öldürüldü. 2009 yılında partisinin seçimleri kazanmasıyla başbakan olan Hasina kendisine en büyük rakip olarak gördüğü Cemaat-i İslami Partisini bitirmek için “Uluslararası ceza mahkemesi” adı altında bizdeki İstiklal mahkemelerine benzer bir mahkeme kurarak Cemaat-i İslami’nin 1971 yılındaki liderlerini burada yargılattı. Bu liderlerin suçu ülkelerinin bölünmesine karşı çıkmak, Hindistan’dan değil Pakistan’dan yana olmaktı. İdam cezası verilenlerden Muhammed Kamaruzzaman, Abdülkadir Molla, Rahman Nizami ve Mir Kasım Ali idam edildiler. Gulam Azzam ise hapishanede işkence altında öldürüldü.
Bangladeş’i Pakistan’dan ayıran Muciburrahman’ın kızı ve bir zamanlar İngiliz sömürge döneminde adliyede memurluk yapan Şeyh Lutfar Rahman (aslen Iraklı bir Arap’tır)’ın torunu olan Hasina, yaptığı zulümlerde hızını alamayıp 1971’deki iç savaşta Pakistan’a karşı savaşanların çocuklarına kamu görevlerinde yüzde otuz kontenjan verilmesiyle ilgili bir yasa çıkarıp ayrıca Cemaat-i İslami Partisini de kapattı. Ancak Bangladeş halkı yapılan tüm bu zulümlere artık dur deme zamanı geldiğini gördü ve ayaklanarak Hasina’yı devirdi.
Düşmanların arzularına hizmet ederek kendi halklarına zulmeden tüm işbirlikçi yöneticiler Hasina’nın düştüğü durumdan ders çıkarmalılar. Unutulmamalı ki Yüce Rabbimiz yeryüzünde imtihan gereği küfrün devam etmesine müsaade etmektedir. Ancak Adil olan Rabbimiz asla zulmün devam etmesine müsaade etmez, imhal eder (mühlet verir) ancak ihmal etmez, zamanı gelince zalimlerin en ağır şekilde cezasını verir.
Günümüz Müslümanlarının unuttuğu daha doğrusu unutturulan çok önemli bir konu var ki, bu da cihatsız bir İslam’ın olamayacağıdır. Cihat denilince nedense aklımıza hemen savaş geliyor. Asıl büyük cihat bizim nefsimizle yaptığımız savaşı kazanmamızdır. Yukarıda anlatmaya çalıştığımız tarihi konuların özünde de bu yatmaktadır. Sırf kendisi bir makama gelsin, şöhret sahibi, güç ve iktidar sahibi olsun diye kendi halkına, devletine ve ülkesine ihanet eden niceleri içimizden çıkmıştır ve çıkmaya da devam ediyor. Kerbela’da Hazreti Hüseyin ve Ehl-i Beytten 72 kişiyi katleden de bu zihniyetti. Çünkü Yezid onlara valilik ve birçok makamlar vaat etmişti. Ahireti, hesabı, cennet ve cehennemi unutarak dünyevi arzu ve emellerinin peşinden koşanlar belki dünyada olmasa da kesin olarak ahrette hüsrana uğrayacaklardır.
Cihadsız İslam olmaz. Kendi nefsimize karşı cihat ettiğimiz gibi, kötülüklerin kaybolması iyiliklerin hâkim olması içinde cihat edeceğiz. Emri bilma’ruf ve Nehyi anil münker, yani iyiliği emretmek ve kötülükten men etmek her Müslüman’ın mükellef olduğu bir farz-ı ayındır. Kendi ailemizden, akrabalarımızdan, komşularımızdan, arkadaş ve dostlarımızdan velhasıl tüm halkımızdan sorumluyuz. Namazı kılmayana namaz kılmasını, iyilik yapmayana iyilik yapmasını telkin edeceğiz. Kötülüklerle de mücadele edeceğiz, elimizle dilimizle yanlışları düzeltmenin mücadelesini vereceğiz. Yoksa kötülükler yaygınlaşır ve meydan kötülere kalırsa biz de bundan mutlaka zarar görürüz.
Hayatın tamamının bir imtihan olduğunu ve dünyanın da sadece geçici olarak kaldığımız bir imtihan salonundan başka bir şey olmadığını unutmadan, sadece Allah’ın rızası için yaşayalım, O’nun rızasını kazanacak ameller işleyelim, razı olmadığı yasaklarından da uzak duralım, bunlarla mücadele edelim. Hakkın hâkim olması, batılın da yok olması için çalışalım. Rabbim hepimize bu şuuru lutfeylesin, Hakk için çalışmayı nasip eylesin, Hakkın hâkim olduğu, batılın yok olduğu günleri görmeyi de bizlere nasip eylesin. Amin.