Ülkemizde 14 Mayıs günü yapılan seçimlerin ardından gözler bu kez 28 Mayısta yapılacak ikinci tur Cumhurbaşkanlığı seçimine çevrilmişken, bu arada seçim atmosferinde pek ilgilenemediğimiz dışarıda gelişen bazı konulara da dikkat etmemiz gerekir. Özellikle Siyonist işgali altındaki Filistin topraklarında yaşananlar ve Orta doğu olarak ifade edilen ülkemizin de içinde yer aldığı bölgemizdeki diğer siyasi gelişmeler elbette doğrudan ülkemizi de ilgilendirmektedir. İç politikadaki meseleleri dış politikalardan asla bağımsız düşünemeyeceğimizi burada bir kez daha ifade edelim. Bir asırlık bir geçmişe sahip olan Türkiye Cumhuriyeti devletimizin, mirasını devraldığı altı asırlık Osmanlı Devleti ve hatta ondan önceki geçmişimiz olarak kabul ettiğimiz Selçuklu Devletinin yaklaşık üç asırlık dönemini de hesaba katarsak, bu coğrafyada bin yıldan beri devam eden amansız bir kavganın ve çok çetin bir mücadelenin haklı tarafı olduğumuzu söyleyebiliriz.
Tam dört asır Osmanlı hâkimiyetinde kalan Kudüs Şehri ve Filistin topraklarının I.Dünya savaşının sürdüğü 1917 yılı sonlarında İngilizlerin eline geçmesiyle başlayan, Filistinli Müslümanların yaşadığı zulmün üzerinden bir asırdan fazla bir zaman geçti. Filistinli Müslüman kardeşlerimizin bu zaman sürecinde hiç unutamadığı ve adını “Yevmü-n Nekbe” (Büyük felaket günü) koyduğu 15 Mayıs 1948 tarihinin üzerinden de tam 75 yıl geçmiş oldu. Bu nedenle BM ve Arap Birliği’nin de gündemine aldığı 15 Mayıs Nekbe Günü bu yıl küresel çapta anılmaya başlandı.
1917 yılından itibaren İngilizlerin himayesindeki Filistin topraklarına yavaş yavaş yerleşen Siyonist Yahudiler çeşitli işgal ve terör eylemleriyle ele geçirdikleri Filistin topraklarında 14 Mayıs 1948 akşamında İsrail devletini ilan ettiler. Bu ilanın ardından ertesi gün 15 Mayıstan itibaren Filistinlilere karşı toplu katliamlar ve sürgünler başlattılar. Devlet ilan eden Siyonist işgal güçlerine karşı beş Arap ülkesi; Mısır, Suriye, Lübnan, Ürdün ve Irak’ın başlattığı savaş, maalesef Siyonistlerin galibiyetiyle sonuçlanarak işgalin daha da büyümesini sağladı. Bu savaşın sonucunda 15 binden fazla Filistinli Müslüman katledildi ve bir milyon civarında Filistinli zorunlu göçe tabi tutularak topraklarını terk etmek zorunda kaldı.
15 Mayıs günü, Filistinliler için gerçekten çok büyük felaketlerin yaşandığı bir gündü ve o nedenle bugün “Nekbe günü” olarak ilan edildi. 1948 yılından itibaren ölen ya da öldürülen Filistinlileri anmak, yaşanan sürgünün ya da göçlerin sonucunda kaybedilen toprakların, malların, mülklerin ve hakların yasını tutmak için her yıl 15 Mayıs tarihinde Filistinliler tarafından anma günü olarak geçirildi ve 15 Mayıs Filistin devletinin de resmi tatil günlerinden biri olarak kabul edildi. Günümüzde 15 Mayıs, Siyonist işgalciler tarafından İsrail’in bağımsızlık günü olarak kutlanırken, Filistinliler ve Araplar tarafından felaket günü olarak anılmaya devam etmekte ve her yıl bugünde protestolar ve gösteriler yapılmaktadır. “Nekbe” Siyonist işgalciler tarafından sürdürülerek Filistinliler için durmaksızın devam eden bir soy kırım ve zulmün sembolüdür. Siyonistler 1967 yılındaki “Altı Gün” savaşında işgali genişleterek Ürdün’ün elindeki Kudüs ve Batı Şeria topraklarıyla Suriye’nin Golan tepelerini ve Mısır’ın Sina yarım adasını da ele geçirdiler. Sonradan Mısır ve Ürdün’ün yaptığı barış anlaşmalarıyla bölgede tamamen sahipsiz kalan Filistinlilerin ellerinde kalan diğer toprakları da hemen her gün Siyonistler barbarca yaptıkları saldırılarla işgale devam etmektedirler. Özellikle Batı Şeria’da Filistinli köylülerin evleri ve bahçeleri buldozerlerle yıkılarak ellerinden alınmakta ve onların yerlerine yeni gelen göçmen Yahudiler yerleştirilmektedir.
1967 yılından beri İlk kıblemiz Mescid-i Aksa’ya sürekli saldırılarda bulunan Siyonist işgalciler, kendilerine direnen Müslümanlara da aşırı şiddet uygulayıp sindirmeye ve bir oldubittiye getirerek kutsal mabedimizi yıkmaya çalışmaktadırlar. Bugün işgalci İsrail’in hapishanelerinde binlerce direnişçi Filistinli bulunmaktadır ve gayri insani şartlarda çürütülmektedir. İslam âleminin gözü önünde cereyan eden bu sinsi saldırılar hükümetler tarafından sadece kınamalarla geçiştirilmekte ve bundan cesaret alan işgalci teröristler her geçen gün saldırılarının dozajını daha da artırmaktadırlar. Allah korusun, bir sabah uyanıp da Mescid-i Aksa’nın yakılıp yıkıldığı haberini aldığımızda artık iş işten geçmiş olacak ve Müslümanlar bu durum karşısında içine düştükleri zilletten çok zor çıkacaklardır.
Bugün Müslüman Filistin halkı 14 milyonluk nüfusuna rağmen paramparça edilmesi nedeniyle Siyonist teröristlere karşı tam bir kurtuluş savaşı veremiyor. Sürgünde yaşayan 6 milyondan fazla Filistinli topraklarına geri dönmenin hayalini sürdürürken, İşgalci Siyonistlerin dört parçaya böldüğü; Kudüs, Batı Şeria, Gazze ve doğrudan işgalleri altındaki şehir ve köylerde 8 milyona yakın Filistinli yaşıyor. Terörist İsrail çetesinin her fırsat bulduğunda özellikle Ramazan ayında Gazze’ye düzenlediği saldırılarda şu ana kadar aralarında çocuk ve kadınların da bulunduğu binlerce mazlum şehit edildi. Bu katliamlara sessiz kalan siyonizmin uşakları ABD ve Avrupa yanında İslam ülkelerinin hükümet ve liderleri de bu vahim durumu kınamalarla geçiştirerek dolaylı yönden destek vermiş oluyorlar. Siyonizm’in planlarını en iyi şekilde deşifre ederek bizlere öğreten Erbakan Hocamız: “İsrail sadece güçten anlar” demişti. İsrail güçten anlar, ancak onun karşısına çıkacak güçler çeşitli saldırılar ve suikastlar yapılarak durdurulmaya devam ediliyor. Türkiye, Mısır, İran ve Pakistan başta olmak üzere tüm İslam ülkelerindeki Siyonizm ve emperyalizmle mücadelede kararlı olan hareketlerin liderlerine ve kadrolarına çeşitli darbeler yapıldı, engeller konuldu ve tamamen bitirilmesi için projeler yürütülüyor.
Yeryüzünde yaşayan Müslümanlardan sadece Filistinliler zulüm görmüyor. Bugün Arakan, Doğu Türkistan, Keşmir, Kırım, Çeçenistan, Suriye, Irak, Yemen, Libya, Tunus, Mısır, Somali ve daha birçok İslam ülkesi ya işgal altında, ya da zalim rejimlerin zulmü altında inim inim inliyor. Doğu Türkistanlı Müslüman Uygur kardeşlerimize Komünist Çin yönetiminin uyguladığı baskı ve asimilasyon görmezden geliniyor. Rus işgali altındaki Kırım ve Çeçenistan’ın özgürlük mücadelesinin arkasında artık kimse yok. Suriye, Irak, Libya, Sudan ve Yemen iç savaşlardan bitap düşmüş ve parçalanmış durumda. Bu ülkelerden kaçan milyonlarca mazlum Müslüman sığındıkları ülkelerde hayat mücadelesi veriyor. Ülkemizde de bazılarınca sayıları 10 milyon olarak ifade edilen mülteciler çok önemli bir sorun haline gelmiş durumda. 14 Mayıs seçimlerinde siyasi malzeme konusu olan Suriyeli, Afganistanlı, Iraklı ve diğer göçmenlerin durumları neredeyse 28 Mayısta yapılacak 2.tur seçimin sonucuna etki edecek şekilde gündemdeki yerini koruyor. Yazımızın başında belirttiğimiz gibi iç politikalar asla dış meselelerden bağımsız ele alınamaz. İçerideki huzur ve güven komşularımızda ve bölgemizdeki huzur ve güvenle orantılıdır. Bu nedenle çok hassas bir dönemden geçmekte olduğumuzu unutmadan dış işleri politikalarında milli bir mutabakat sağlamak ve dünyanın karşısına tek ses olarak çıkmak zorundayız. BOP yani BİP (Büyük İsrail Projesi) için çalışan ABD ve AB’nin oyunlarına gelmeden komşularımız İran, Irak, Suriye başta olmak üzere diğer İslam ülkeleri ile dostane ilişkilerimizi artırarak güç birliği yapmak zorundayız. İçeride ırkçılık seviyesine ulaşmış olan ayrıştırıcı politikalarla oy toplamaya çalışanlara da prim vermemeliyiz. Türk olsak da Kürt olsak da Arap olsak da fark etmez, biz bu ülkenin insanları, bu kadim coğrafyanın ayrılamaz kardeşleriyiz. Irkçılık dinimizce haram kılınmıştır, Allah katında üstün olanlar O’nun yoluna en çok riayet edenlerdir. Rabbim bize kendi doğru yolunu göstersin ve orada ayaklarımızı sabit kılsın. Âmin.