HABİB KARAÇORLU
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. YAZAR
  4. BÜYÜK FOTOĞRAFTA SURİYE

BÜYÜK FOTOĞRAFTA SURİYE

2011 yılında birçok Arap ülkesinde patlak veren Arap Baharı ile birlikte içi karıştırılan Suriye kısa bir süre sonra büyük bir iç savaşa sürüklenmişti. 1970-2000 yıllarında Suriye’yi katı bir diktatörlükle yöneten Hafız Esed‘in yerine geçen oğlu Beşşar Esed görevinin ilk yıllarında demokratikleşme ve özgürlükler konusunda halkına büyük ümitler vermişti.  Aynı zamanda Beşşar Esed Türkiye ile çok sıkı işbirliğine gitmiş ve bu gelişmeler iki ülkeyi birbirine çok yaklaştırmıştı. Ancak 2011 yılı Arap Baharı ile her şey ters yüz olmuş, bütün hesaplar değişmişti.

15 Mart 2011 tarihinde rejim karşıtı ilk gösterilerin başlamasından kısa bir süre sonra bütün ülke karışmış ve rejim karşıtları kendilerine yapılan saldırılara silahla karşılık vermişlerdi. Suriye ordusundan firar eden askerlerin oluşturduğu Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) Türkiye, ABD, Suudi Arabistan ve Katar’ın desteğini alarak ilk etapta Halep, Hama, Humus ve İdlip şehirleri başta olmak üzere Suriye’nin önemli bir bölümünü ele geçirmişlerdi. Ancak Suriye üzerinde hesabı bulunan ve askeri ittifaklar yapmış olan Rusya ve İran’ın rejime yardıma gelmeleri sonucunda dengeler değişmiş, muhalif güçler birçok bölgeden geri çekilmek zorunda kalmıştı.

2015 yılı sonrasında Suriye sadece rejim güçleri ile muhalif güçlerin çarpışma alanı olmaktan çıkmıştı. Daha önce muhalefetle birlikte hareket eden El-Kaide/En-Nusra menşeili silahlı gruplar kendi başlarına buyruk hareket ederek ÖSO’ya cephe almışlardı. Dönemin ABD Başkanı Obama’nın kurdurduğu iddia edilen Türkçe ismiyle Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) terör örgütü muhaliflerin elindeki birçok yeri ele geçirmişti, Kuzeyde ise ABD destekli YPG güçleri ile çarpışan IŞİD sonuçta ÖSO’yu zayıflatmış, ancak YPG’yi güçlendirmiş olarak sahadan çekilmişti. Suriye’nin doğusunda bulunan, Rakka ve Deyrizor başta olmak üzere elindeki tüm toprakları YPG’ye devrederek çöle kaçan IŞİD kendisine ABD’nin verdiği rolü çok güzel bir şekilde oynamış ve Suriye’yi paramparça etmişti.

2015 sonbaharında BM’nin 75.yılı törenleri nedeniyle Newyork’ta bir araya gelen Obama ve Putin Suriye üzerinde gizli bir anlaşma yapmıştı. Bu anlaşma sonrasında Suriye’ye çok güçlü giren Rusya neredeyse bombalamadığı bir şehir bırakmamış ve Halep başta olmak üzere birçok şehri viraneye çevirmişti. Muhalifler son olarak İdlib’e sığınmış ve ancak burada tutunabilmişlerdi. Öte yandan PKK/PYD/YPG’nin Suriye’nin kuzeyinde güçlenmesi ve Irak’taki bölücü güçlerle kontak kurması sonrasında Türkiye sırasıyla Fırat Kalkanı (2016), Zeytin Dalı (2018) ve Barış Pınarı (2019) harekâtlarını gerçekleştirmiş, sınır güvenliğini korumaya çalışmıştı. Ancak bu askeri harekâtlar hedeflenen sınırlarına ulaşamamış, ABD ve Rusya’nın engellemeleriyle karşılaşmıştı.

Suriye iç savaşının durdurulması ve barışın sağlanması için yapılan Astana görüşmeleri Türkiye, İran ve Rusya’nın garantörlüğü ile sürdürülse de maalesef kesin bir sonuca varılamadı ve 12 milyon Suriyeli, göçmen olarak yaşamaya devam etti. Astana görüşmelerinde üzerinde anlaşılan maddelerin uygulanması konusunda taraflar birbirini suçlamaya devam ediyordu. Neticede bu suçlamalar 27 Kasımda yeniden bir iç savaşın patlak vermesiyle sonuçlandı. İdlib’i elinde bulunduran Hey’etu Tahrîri’ş-Şâm (HTŞ)  ile ÖSO’nun yeni ismiyle Suriye Milli Ordusu (SMO)’nun ittifak güçleri birkaç gün içerisinde önce İdlip çevresindeki rejim güçlerinin elinde bulunan köy ve kasabaları ele geçirdiler. Hemen ardından Haleb’e yönelen muhalif güçler inanılması zor bir başarı elde ederek iki gün içerisinde Haleb’i ele geçirdiler. Rejim güçleri hızla Halep’ten geri çekilerek buraları YPG’ye bırakmıştı. Çünkü sahada Esad’a en büyük desteği sağlayan Rusya, Ukrayna savaşı, İran ve Hizbullah ise İsrail’le savaşmaları nedeniyle güçlerini buralardan çekmek zorunda kalmışlardı.

Halep’ten sonra Hama’ya yönelen muhalif güçler burayı da ele geçirdikten sonra şu anda Humus’a girmiş durumdalar. Esed güçlerinin burada da fazla tutunamayıp Şam’a çekileceği söyleniyor. Muhalif güçleri ABD ve İsrail’in desteklediğine dair iddialar ne kadar doğrudur, bilemiyoruz. Ancak inkâr edilemeyecek bir gerçek var ki, o da tüm bu gelişmeler dolaylı şekilde İsrail’e yarıyor. Gazze’deki katliamlarına devam eden Siyonist katiller ortalama her gün çoğunluğu bebek, çocuk ve kadınlar olmak üzere yüz civarında masumu öldürmeye devam ediyor. Bölgede İsrail’in karşısında artık hiçbir güç kalmamış gözüküyor. Gazze’deki direnişe en büyük desteği veren Lübnan’daki Hizbullah güçleri Siyonist katillerle karada çok iyi çarpışsa da havadan yapılan vahşi saldırılar karşısında ateşkese razı olmak zorunda kaldılar. Yapılan anlaşma sonucunda Lübnan-İsrail sınırına Lübnan ordusu yerleştirildi ve İsrail kuzey sınırını güven altına almış oldu.

Filistin, Lübnan ve Suriye’deki durumu daha iyi anlamak için fotoğrafın tamamına bakmamız gerekiyor. 2022 yılı Şubat ayında başlayan Rusya-Ukrayna savaşı geçen ay biranda kızışarak neredeyse Rusya-NATO savaşına dönüştü. ABD’nin yeni Başkanı Trump’ın izleyeceği barışçıl dış politikanın aksine gelişmeler savaşların artarak devam edeceğini gösteriyor. Suriye’de yalnız bırakılan Esed’in yardımına Rusya ve İran yeniden gelecekler mi? Rusya ABD ile anlaşarak Ukrayna’daki topraklar karşılığında Suriye’deki egemenliğinden vaz mı geçti?  Bunu ilerideki günlerde göreceğiz. Ancak şu bir gerçek ki, Suriye’de barışın sağlanması eskiye göre daha zor olacak. Şu anda petrol bölgelerini elinde bulunduran PKK/PYD/YPG güçleri HTŞ ve SMO ile anlaşacaklar mı yoksa savaşacaklar mı? Ayrıca on üç ayrı gruptan oluşan HTŞ güçleri aldıkları yerde nasıl bir yönetim kuracaklar ve SMO ile birlikte yönetimde bulunmayı kabul edecekler mi? Bu soruların cevaplarının olumlu olacağı kanaatinde değilim.

Suriye’de muhaliflerin en büyük handikapı birlik olmamalarıdır. Bosna Hersek savaşındaki Ali İzzet Begoviç gibi güçlü bir lidere sahip olamayan ve düzenli bir ordu oluşturamayan Suriye’deki muhalif grupların kalıcı bir zafer elde etmeleri asla mümkün değildir. İdlip’te Suriye Kurtuluş Hükümeti adı altında bir yönetim kuran HTŞ güçleri Türkiye’nin otorite ve yönetimine asla yanaşmadılar. Bu nedenle Halep başta olmak üzere ele geçirilen diğer şehirlerin yönetiminde SMO ile anlaşmaları muhtemel görünmüyor.

1916 yılında yapılan Sykes-Picot anlaşması ile Orta Doğu’da temelleri atılan Büyük İsrail Devleti ile ilgili projeler adım adım uygulanıyor. Savaşlar, iç karışıklıklar, bölünmüşlükler ve tüm çatışmalar hep İsrail’e yarıyor. Suriye’deki iç savaştan en karlı çıkacak ülke yine İsrail olacaktır. Bölgede kendisi için tehlike oluşturan Irak, Lübnan, Suriye, Libya ve Yemen parçalandı ve etkisiz hale getirildi. Diğer ülkeler İsrail’e açık ve gizli destekleri sayesinde şimdilik ayaktalar. Bundan sonrası bölgeyi neler bekliyor? Çok iyi günlerin beklemediği muhakkak, ancak yaklaşan tehlikeden habersiz uyumaya devam eden milyonlar nasıl uyanacak? İnşallah erkenden uyanırlar. Rabbim tüm İslam âlemine uyanış ve diriliş nasip eylesin, Kur’an şuuru, ümmet şuuru ve cihat şuuru versin. Âmin.

BÜYÜK FOTOĞRAFTA SURİYE
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin