HABİB KARAÇORLU

DEMOKRASİLERİN PERDE ARKASI

Ülkemizde 14 Mayıs Pazar günü yapılacak seçimlerde sandık başına gidecek seçmenler hem 13.Cumhurbaşkanını hem de 600 sandalyelik meclisin yeni üyelerini seçmek için oy kullanacaklar. Seçime sayılı günlerin kaldığı bugünlerde siyasi arena alabildiğine kızışmış durumda. Seçmenleri etkilemek ve yönlendirmek için mitingler düzenleyen ve televizyon ekranlarına çıkan liderler ve adayların çoğunluğu bir taraftan kendi yapacakları icraatları halka anlatırken öte yandan siyasi rakiplerini de gözden düşürmenin veya karalamanın çabası içindeler. İktidar ve muhalefetin cepheleşerek ittifaklarla seçime girdiği 2023 seçimleri siyasi tarih açısından ilklerin yaşandığı çok ilginç bir seçim olarak tarihe geçecek.

1923 yılındaki kuruluşundan itibaren 1946 yılına kadar tek partiyle yönetilmiş olan devlet, her ne kadar 1946 yılında demokrasi ilan ederek seçimlere çok partili olarak gitse de “açık oy, gizli tasnif” anti demokratik uygulaması nedeniyle seçim sonuçlarının ters yüz edilmesi sonucunda devlete hükmedenler iktidarı muhalefete devretmeye yanaşmamışlar, ancak dört yıl sonra yapılan seçimlerde devredebilmişler, kendini devletin yegâne sahibi olarak görenler millet iradesi karşısında daha fazla duramamışlardır.

Türkiye’de ve demokrasi ile yönetilen diğer ülkelerde yapılan seçimlerde iktidardakiler her zaman ellerindeki devlet imkânlarını kullanmaları nedeniyle sahaya bazen 1-0, bazen 2-0 hatta 3-0 önde çıkmışlardır. Bu nedenle demokratik seçimlerin gerçek manada halkın iradesini sandığa yansıtıp yansıtmadığı konusunda asırlar öncesinde tartışmalar başlamıştır.  Bu nedenle demokrasinin ana yurdu olan Antik Yunanistan’da o dönemin filozofları Aristo ve Platon (Eflatun) tarafından demokrasi eleştirilmiş, halk içinde “ayak takımının yönetimi” gibi aşağılayıcı kavramlarla nitelendirilmiştir. Her ne kadar ülkeler asırlar boyunca otokratik krallıklar ve hanedanlıklar tarafından yönetilse de 1789 Fransız ihtilalı sonrasında demokrasi,  diğer yönetim şekillerinin arasından sıyrılarak günümüzde en yaygın kullanılan devlet sistemi haline gelmiştir. Artık siyaset bilimciler hangi sistemin daha iyi işlediğinden çok hangi demokrasinin daha iyi işlediği tartışmalarına girmişler ve liberal, komünist, sosyalist, muhafazakâr, anarşist ve faşist düşünürler kendi sistemlerinin erdemlerini ön plana çıkarmaya çalışmışlardır. Bu sebeple demokrasinin çok sayıda değişik tanımı ortaya çıkmıştır. Aslında asıl kaynağı Yunanca olan demokrasi kelimesi halk, ahali anlamındaki (dêmos) ile egemen, muktedir anlamındaki (krátēs) kelimelerinin birleştirilmesi ile oluşturulmuş “halkın iktidarı” anlamına gelse de her zaman halkın dediği de olmamıştır. Tarihi seyir içerisinde gerek doğuda ve gerekse batıda tam anlamıyla halkın iradesini tam manasıyla temsil eden yönetim, sistem veya rejimler pek nadir görülmüştür. Devleti veya iktidarı ele geçiren kişi veya zümreler zamanla halkın iradesi dışında uygulamalara giderek halkı kale almamış veya halkın iradesini bypass etmişlerdir. Demokrasinin beşiği olarak kabul edilen İngiltere’de demokrasi, “gevezelerin hüküm sürdüğü bir sistem” olarak tanımlanmıştır.

Türkiye’de halen demokrasinin vazgeçilmez unsurları olarak kabul edilen 123 adet siyasi parti bulunmaktadır. Bu 123 siyasi partiden 36 tanesinin Yargıtay tarafından seçime girmek için gerekli şartları yerine getirdiği tesbit edilmiştir. Seçime girebilecek partilerin kendi aralarında ittifak kurabilmelerine imkân tanıyan yasal değişiklerden sonra 2018 yılında kurulan ittifaklar 2023 seçimlerinde daha da genişleyerek çok farklı siyasi görüşlerin bir çatı altında buluşmasıyla sonuçlanmıştır. Bugün hem Cumhur, hem de Millet ittifakında sağcı, solcu, liberal, İslamcı, Milliyetçi ve Kemalist görüşlere sahip partilerin bir arada bulunması, meselenin bir seçimden ziyade bir referanduma dönüştüğünü göstermektedir. Bu seçimin önceki seçimlerden çok farklı bir anlam içerdiği, artık siyasi ve ideolojik görüşlerin bir kenara bırakılarak konunun;  statükonun değişip değişmemesi ya da iktidarın değişip değişmemesi alanına taşındığı açıkça görülmektedir. 15 Temmuz Darbe girişiminim ardından gündeme gelen anayasa değişikliği 16 Nisan 2017 tarihinde referanduma götürülerek halkoyuna sunuldu. % 51,41 gibi bir oranla kabul edilen anayasa değişikliği ile parlamenter sistemden vazgeçilerek Cumhurbaşkanlığı sistemine geçilmiş oldu. Artık Cumhurbaşkanı hem devletin ve hem de hükümetin başı olarak devletin tüm icraatı konusunda tek yetkili oluyordu. Cumhurbaşkanının partili olmasına da izin veren anayasa ile aslında Türkiye bir bakıma 1923-1950 yılları arasındaki sisteme geri dönmüş oluyordu. Partili cumhurbaşkanı,  kendi yardımcılarını, tüm bakanları, kamu kurum ve kuruluşlarının yöneticilerini, yüksek yargı organlarının üyelerini, rektörlerin atamasını tek başın atamaya ve devleti tek başına yönetmeye yetkili kılınıyordu. TBMM’nin bakanları ve hükümeti denetleme yetkisinin kaldırıldığı yeni sitemde bütçe yapma ve kullanma hakkı tamamen Cumhurbaşkanlığını yetkisine veriliyordu. 24 Haziran 2018 seçimlerinin ardından uygulamaya konulan Cumhurbaşkanlığı sistemi, devlette alışılagelmiş teamül ve uygulamaların dönüştürülmesinde bayağı zorlukların yaşanmasına neden oldu. Cumhurbaşkanlığı bünyesinde kurulan çeşitli kurumlarla bakanlıklar arasında yetki karmaşasının ortaya çıkması gibi konular tartışıldı. Son olarak 6 Şubat Kahramanmaraş depremlerinden etkilenen on ilde arama-kurtarma konularında yaşanan gecikme ve aksaklıklar sistemin bir kez daha tartışılmasına neden oldu. 6 Şubat depremlerinin gölgesinde seçime giden ülkemizde artık birçok şeyin değişebileceğinin sinyalleri seçim sathında izlenebilmektedir. Cumhurbaşkanlığı sistemiyle yönetilen son beş yıla damgasını vuran ekonomik sıkıntıların seçim dönemindeki bazı rahatlama tedbirleri ile kolayca atlatılabileceği zannedilmemelidir. Vatandaş devletten daha kalıcı ve daha güçlü çözümler beklemektedir.

Külli irade sahibi olan Yüce Rabbimizin sünnetullahı gereği toplumlar layık oldukları şekilde yönetileceklerdir. Toplumun yöneticileri toplumun davranış ve ahlak açısından ortalaması olarak ilahi adalet gereği belirlenirler. Rabbim nefislerimizi hayırla ıslah etsin. Biz kendimizi düzeltmedikçe Cenabı Allah da bizim durumumuzu düzeltmeyecektir. Bu nedenle nefislerimizle olan cihadımızı kazanmamızı Yüce Rabbimiz nasip eylesin. Âmin.

 

 

DEMOKRASİLERİN PERDE ARKASI

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin