Siyonist terör örgütlerinin Gazze’deki soykırımının üzerinden bir yıl gibi uzun bir zaman geçmesine rağmen vahşet ve katliamları hız kesmeden devam ediyor. HAMAS’ın elindeki rehineleri kurtaramayan ve karadaki savaşlarda El-Kassam ve Kudüs seriyyelerine karşı başarısız olan aşağılık teröristlerin gücü sadece kamplarda hayat mücadelesi veren çocuk ve kadınlara yetiyor. Gazze’de kaybettiği itibar ve moralini Batı Şeria ve Lübnan’a saldırarak geri almaya çalışan korkak teröristler Amerika’da yaklaşan seçimler nedeniyle oluşan mevcut durumdan azami ölçüde faydalanmanın peşindeler. Arkasına aldığı ABD gücüyle bölgede büyük bir terör estiren kuduz Siyonistler Suriye ve Yemen’e de saldırmak suretiyle resmen bölgedeki Müslüman ülkelere meydan okumakta ve büyük bir savaş çıkarmaya çalışmaktadırlar. TBMM’de meclisin açılması nedeniyle bir konuşma yapan Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan: “Vadedilmiş topraklar hezeyanıyla hareket eden İsrail yönetiminin, Filistin ve Lübnan’dan sonra gözünü dikeceği yer bizim vatan topraklarımız olacaktır” dedi.”İsrail saldırganlığı Türkiye’yi de içine almaktadır. Vatanımız, milletimiz, bağımsızlığımız için bu devlet terörüne elimizdeki her imkânla karşı duracağız” diye ekledi.
Geçen hafta bu köşede kaleme aldığımız “İsrail’in Katliamları ve Türkiye’deki İsrail” ve bir önceki hafta ele aldığımız “Sosyal Yapı Çökertiliyor mu?” yazılarımızın devamı ve bir bakıma açıklayıcısı olan bu yazıda Türkiye’nin kuşatılmışlığından bahsedeceğiz. Bazı haber kanallarındaki programlarda ülkemizin etrafında yer alan ABD üslerinden bahsedilirken gösterilen haritalarda ABD’nin Doğu, Batı, Kuzey ve Güney olmak üzere dört yönden Türkiye’yi kuşattığından bahsedilmektedir. Konuyu biraz da abartarak anlatan uzmanlar, yazarlar ve bazı emekli askerler ABD’nin birçok komşu ülkede kurmuş olduğu askeri üslerle güya ülkemizi geniş bir çember altına aldığını, fırsatını bulduğu anda dört biryandan ülkemize saldıracağını dile getirerek halkta bir güvenlik kaygısı oluşmasına neden olmaktadırlar.
Geçen haftaki yazımızda, İsrail’in Lübnan’a ve Hizbullah’a yaptığı saldırılarla, İran’ın İsrail’e yaptığı füze saldırısını çok farklı şekillerde haber yapan Türkiye’deki İsrail yanlısı, daha doğrusu İsrail malı bazı medya organlarından bahsetmiştik. Sahibinin sesi olan bu medya organları çok ince bir ayar çekerek derinden ve sinsice kendilerini ele vermeden görevlerini yerine getirmekte, halkı narkozlamaya ve uyutmaya devam etmektedirler. İsrail’i çok güçlü ve yenilmez gösterirken, İran’ı şov yapmakla ve hatta ABD ile işbirliği yapmakla itham etmektedirler. Oysa gerçekler sanılanın tam aksinedir. İran 1979 İslam devriminden sonra Amerika ile bağlarını koparmış bu konuda özgürlüğüne kavuşmuştur. İran devrimden sonra hiçbir zaman İsrail’i tanımamış ve hiçbir ilişkiye de girmemiştir. Ayrıca Amerika ve kuyruğuna takılmış olan Avrupa ülkeleri 45 yıldan beri İran’a ambargo uygulamakta ve nükleer alanda yaptığı çalışmaları engellemeye çalışmaktadırlar.
Peki, Amerika ile ilişkilerde Türkiye’nin durumu nedir? Türkiye 1952 yılında ABD ve İngiltere’nin başını çektiği NATO’ya üye olmuş ve bu sayede ABD içimize girmiş ve adeta devletimizi işgal etmişti. Ülkemizde kurduğu askeri üs ve radarlarla savunma konseptini adeta ablukaya almış ve askeri darbeleri buralardan yönetmiştir. Türkiye’nin toplamda 16 noktasında ABD Silahlı Kuvvetleri’ne ait askeri üsleri yer almakta, yine 15 farklı noktada ise NATO radarları vardır. Ayrıca 5 farklı noktada da ABD’nin füze ve nükleer bomba kontrol merkezleri konuşlanmıştır. İzmit, Balıkesir, Eskişehir, Konya, Ankara, Malatya ve Erzurum’da ise ABD’ye ait nükleer silah depoları yer alıyor. ABD’nin Türkiye’de bulunan en büyük askeri üssü İncirlik Hava Üssü’dür. Son yıllarda Malatya/Kürecik’te kurulan radar üssünün İsrail’in güvenliğini sağladığı da dile getirilmektedir. Hal böyleyken Amerika’nın bizi dışarıdan kuşatmasına gerek yoktur. ABD için bölgemizdeki en önemli konu İsrail’in güvenliğidir. Bütün hesaplar Orta Doğu bölgesindeki İslam coğrafyasının 1948 yılında bir hançer gibi kalbine saplanan İsrail terör şebekesinin işgal ettiği topraklarda tutunması ve genişlemesi üzerine yapılmaktadır.
Türkiye-İsrail ilişkileri 1949 yılından beri her alanda devam etmektedir. 1980 yılında İsrail’in Kudüs’ü başkent ilan etmesine karşılık o zaman iktidardaki Demirel azınlık hükümetine destek veren Erbakan’ın genel başkanı olduğu MSP’nin hükümete baskısıyla temsilcilik ikinci kâtip seviyesine kadar düşürülmüştür. 1990’lı yıllarda yeniden gelişen ilişkiler sonucunda İsrail’e birçok imtiyazlar tanınmış, tankların revizyonu başta olmak üzere birçok anlaşma yapılmıştır. 2000’li yıllarda İsrail pilotlarının Konya hava sahasında eğitim almalarına izin verilmiştir. Mavi Marmara olayının ardından gerilen ilişkiler sonradan yumuşamış ve İsrail’in Türkiye ile olan ticareti katbekat artmıştır. Gazze savaşı sonrasında yasaklandığı ilan edilen İsrail’le ticaretin farklı şirketler ve gemiler üzerinden yapıldığı defalarca iddia edilmiştir. İsrail’e yapılan çelik ihracatının Filistin üzerinden yapıldığı, Filistin’e yapılan çelik ihracatının % 30 bin (300 kat) artmasıyla gündeme gelmiş ve bu konu basında yer almıştır. Ayrıca Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattından İsrail’e petrol akışı devam etmektedir.
Dış politikadan yüzümüzü içeriye çevirdiğimizde ülkemizde son aylarda gündeme gelen kayıp olayları ve cinayetlerin artarak devam ettiğini üzülerek görmekteyiz. Sanki bir yerlerden organize ediliyormuş gibi nerdeyse hemen her gün bir cinayet haberiyle halkımız sarsılmaktadır. Uyuşturucu ve organize suçlar konusunda yapılan mücadelenin ardı arkası kesilmemektedir. Artık ceza evleri suçluları alamaz hale gelmiştir. Bu kadar çok suç şebekesi nasıl ve ne zaman oluşmuştur, bu konuların perde arkasının kesinlikle araştırılması gerekmektedir.
Ekonomik sorunlarla iyice bunalan halkımız bir de bu üzücü olaylarla iyice moral kaybına uğramakta ve gelecek endişesiyle büyük bir kaygı yaşamaktadır. Ülkemizdeki bazı medya organları ve sosyal medyadaki art niyetli grup veya kişiler çocukları, gençleri ve aileleri hedef tahtası haline getirmişlerdir. Ahlak, inanç ve milli kültürü yıkmak, insanımızı ruhsal bunalıma itmek, zihinsel yapıyı bozarak istenilen çizgiye çekmek, dayanışmayı ortadan kaldırıp bencillik ve düşmanlığı yaymak ve bin bir türlü fitne ve fesatla toplumu zayıflatmak için şeytani plan ve projeler çok güzel kılıflar içinde sürekli uygulanmaktadır.
Sonuç olarak halkımız maddi ve manevi olarak yıpratılmaya devam etmektedir. Büyük şeytan Amerika ve efendisi İsrail içeriden bizi kuşatma altına alarak büyük bir tahribat oluşturmanın peşindedir. Sermaye çevrelerinden birçoğu onların bu amaçlarına hizmet etmektedir. Halkımız varlık içinde yokluk yaşamakta, üretici ve tüketici alenen ezilmektedir. Bütün bu kuşatmayı kırmanın yolu, faizi, dövizi ve haksız kazancı problem olmaktan çıkarmakla mümkün olacaktır. Ayrıca çocuk ve gençlerimize ahlak ve maneviyat eğitiminin ciddi şekilde verilmesi de bir beka meselesidir. Rabbim düşmanların tuzaklarını kendi boyunlarına geçirsin, hepimize Kur’an şuuru ve Nebevi ahlakı nasip eylesin Amin.