2022 yılı Şubat ayında başlayan Rusya –Ukrayna savaşının Trump’ın seçilmesiyle sona ereceği umutları son günlerde iki ülke arasında karşılıklı füze atışlarının yapılmasıyla son buldu. İki ay sonra görevi bırakacak olan ABD Başkanı Biden’ın giderayak son kozlarını oynayıp perde arkasından başlattığı Rusya-Ukrayna savaşına benzin dökerek yeniden alevlendirmesi tüm dünyada derin endişelere neden oldu. Ukrayna’nın elindeki Amerikan yapımı füzelerle Rusya’nın birçok şehrini vurarak savaşı Rusya’nın içlerine taşıyacağından söz ediliyor. Üstelik ABD’nin başta Almanya olmak üzere NATO’daki müttefiklerini de ikna ederek Rusya’ya karşı geniş çaplı bir savaş başlatacağı da konuşulmakta. Trump’ın seçtiği tüm bakanların savaş yanlısı kişilerden olması bu ihtimalleri güçlendiriyor.
Muhtemel bir Üçüncü dünya savaşının çıkması ile ilgili şu ana kadar belki yüzlerce komplo teorisi üretildi, fakat hiçbiri de tutmadı. Ancak görünen o ki, şu anda dünyayı sarıp sarmalayan ekonomik ve siyasi krizler birinci ve ikinci dünya savaşlarından önceki havaya çok benzemekte. Birinci Dünya savaşı öncesinde Avrupa’daki sanayileşmiş ülkeler arasındaki hammadde ve pazar bulma rekabeti sonuçta onları zorunlu bir savaşa sürüklemişti. Aslında o dönemde perde arkasındaki hesaplar daha farklıydı. Filistin’de bir Yahudi devleti kurmayı planlayan Küresel ırkçı emperyalizm Avrupa devletlerini kullanarak Osmanlı Devletini yıkmak istiyordu. Siyonist emellerin önünde büyük bir engel olan Osmanlı Devleti ve onun deruhte ettiği Hilafet kurumunun ortadan kaldırılması Yahudi-İngiliz çıkarlarının kaçınılmaz gereği idi. Bu konuda Büyük Britanya, namı diğer İngiltere, Osmanlı Devletini ve bünyesindeki Hilafeti, 16.yüzyıldan itibaren başlattığı sömürgecilik faaliyetlerinin önünde büyük bir engel olarak görüyordu. O dönemin en büyük emperyalist ülkesi İngiltere bu konuda Siyonistlerle işbirliğine giderek önce Sultan II.Abdulhamid’i tahttan indirmiş sonrasında ise Osmanlı Devletini büyük savaşın içine çekerek cebren ve hile ile yıkmıştı.
İkinci Dünya savaşı yine başını Almanya ve İngiltere’nin çektiği öncekinden daha büyük bir savaştı. Daha modern silahların kullanıldığı bu savaşın görünürdeki sebepleri yine ekonomik ve siyasi idi. Ancak bu savaşın perde arkasında da yine küresel ırkçı emperyalizm, yani Siyonizm vardı. Osmanlı Devletini yıkarak ele geçirdikleri Filistin topraklarına taşımak istedikleri Yahudileri ikna etmek için bu kez Almanya ve Hitler’i kullanacaklardı. Nitekim bunda da başarılı oldular. İkinci Dünya savaşının sonucu değiştiren Amerika Birleşik Devletleri Batının patronluğunu da İngiltere’nin elinden almıştı. ABD Siyonizm’e daha iyi hizmet edebilmek için Birleşmiş Milletler (BM) ve NATO gibi teşkilatları kurdu. Karşılarında SSCB (Rusya)’nin başını çektiği komünist bloka karşı güya hür dünyayı temsil ediyorlardı. Bu amaçla Kore ve Vietnam’daki komünist cephelerin işgallerini önlemek amacıyla çeşitli askeri operasyonlara girişmişti.
Doğu ve Batı kutupları arasındaki soğuk savaşın 1990’ların başında bitmesiyle dünya biraz rahatlamış ve derin bir nefes almıştı. Ancak kendini dünyanın “tek lideri” olarak gören ABD gözünü bu kez İslam dünyasına dikmişti. “Düşmansız bir liderlik ve savaşsız bir dünya olamaz” dı.1980 yılında silah desteği vererek İran’a karşı kışkırttığı Irak’ın Kuveyt’i işgaline göz kırpan ABD 1991yılında Birinci Körfez savaşıyla Orta Doğu’ya birinci adımını atmış, 2003 yılında da ikinci adımını atarak ırak’ı işgal etmişti. 2011 yılındaki Arap Baharı ile de Libya, Yemen ve Suriye’yi parçalamıştı. Diğer Arap ülkelerini de tam bir dikta yönetime sokan ABD Siyonizmin Arz-ı mev’ud planına epey hizmet etmişti.
Siyonizm Gazze’de başlayıp Lübnan’da devam ettirdiği yıkım ve soy kırıma daha ne kadar devam edebilir? Uluslararası Ceza Mahkemesinin aşağılık katil Netanyahu ve eski Savunma bakanı Gallant hakkında verdiği tutuklama kararından sonra İsrail uluslararası düzlemde bayağı sıkıntıya girmiş oldu. İsrail başlattığı savaşın sınırlarını nereye uzatabilir? Gazze ve Lübnan’daki kara savaşlarında çok büyük kayıplar veren Siyonist terör şebekesi umudunu bölgedeki büyük bir savaşa bağlamış durumda. İran’ı doğrudan savaşın içine çekmek için birçok provokatif saldırı düzenleyen terör şebekesi bölgeyle ilgili çok sinsi planları devreye sokmaya hazırlanıyor. Bir buçuk asırdan beri bölgedeki Kürtleri devlet kurma hayaliyle kullanan Siyonist merkez Irak’taki bölgesel Kürt yönetimi ile Suriye’deki ABD destekli PYD/YPG’nin oluşturduğu illegal kantonları birleştirmenin planlarını şimdi devreye koyuyor. Türkiye ve İran’daki ayrılıkçı Kürtleri işin içine çekmekte çok zorlanan Siyonist merkez bu iki ülke üzerinde yıllardan beri çok oyunlar oynuyor.
Siyonizmin nihai amacı bellidir: “Nil’den Fırat’a Büyük İsrail Devleti”. Bu amaç için iki büyük dünya savaşını sahneye koyan Küresel Irkçı Emperyalizm üçüncü bir savaşını da çıkartmak için planlar yapmaktadır. Savaşın ilk ateşi Ukrayna’da tutuşturulmuştur. Trump’ın Putin’i ikna ederek savaşı sonlandıracağı ihtimali kurduğu kabineden sonra hayal olmuştur. Savaşın ikinci ateşi Gazze’de tutuşturulmuş, önce Lübnan’a sonra Suriye’ye yayılmıştır. Ateş Türkiye’ye doğru gelmektedir. Siyonist terör şebekesi kurulacak bir Kürt devletini Truva atı olarak kullanacaktır. Türkiye ve İran’ın bu projeye sessiz kalması asla mümkün değildir. Bu nedenle bu iki ülke savaşla yıpratılmak istenecektir. Öteki taraftan her iki ülkedeki ekonomik sıkıntılar ile etnik, mezhepsel ve siyasi problemler sürekli körüklenmektedir. Ülkemizde son dönemlerde ardı ardına meydana tüm cinayetler ve patlak veren sosyal olaylar ile işlenen suç oranlarındaki kabarıklık tesadüfen oluşmamıştır. Bu menfur hadiseler, halkın devlete ve adalete olan güvenini sarsmak, gelecek konusunda ümitsizliğe sürüklemek için çok önceden planlanmış uygun zeminlerde filizlenen şeytani tohumlardır.
Türkiye ve içinde yer aldığımız bölge çok büyük sınavlardan geçmektedir ve daha çetinlerinden de geçecektir. Bin asırdan fazla bir zaman içinde bu bölgede kardeşçe yaşamış olan Türk, Kürt ve Araplar İslam harcıyla bir arada bulunarak birbirine yapışmış ve sağlam kaleler olarak küffarın karşısında durmuşlardır. Bugün de yaklaşmakta olan küffar saldırısı karşısında Allah’ın ipine sımsıkı sarılarak tefrikaya düşmeden bir ve beraber olmak zorundadırlar. Sorun Türk, Kürt ve Arap meselesi değildir, sorun İslam’ın küfür karşısında boyun eğmemesi, izzet ve şerefini kaybetmemesidir. Küfür cephesi için etnik yapı ve mezhep farkı önemli değildir, onların hedefi bölgeyi önce İslamsızlaştırmak, sonra istikrarsızlaştırmak ve nihai olarak insansızlaştırmak ve ele geçirmektir. Yumuşak lokma olmamak için İslam’la şuurlanıp, İslam kardeşliği ittifakı ile çelikleşeceğiz. Rabbim tüm Müslümanlara Kur’an şuuru, ümmet şuuru ve cihat şuuru nasip eylesin. Âmin.
.