16 Haziran itibarı ile geride kalan 2022-2023 öğretim yılının karnesini değerlendirecek olursak karşımıza neler çıkabilir? Karnesi diyoruz, çünkü karnede öğrencinin hem akademik başarısı hem de onun yanında davranış notlarına da yer verilir ki, bu öğrencinin neyi ne kadar bildiğini ve ne kadar eğitildiğine ilişkin başarısını göstermektedir. Geçmiş yıllardan farklı olarak günümüzdeki okul karnelerinde öğrencinin eğitimine dair şu kriterlere yer verilmektedir: Okul kültürüne uyum, Öz bakım, Kendini tanıma, İletişim ve sosyal etkileşim, Ortak değerlere uyma, Çözüm odaklı olma, Sosyal faaliyetlere katılım, Takım çalışması ve sorumluluk, Verimli çalışma ve Çevreye duyarlılık. Bu kriterlerle değerlendireceğimiz eğitimimize, daha doğrusu eğitim sistemimize vatandaşlar nasıl bakıyorlar? Türkiye’nin herhangi bir ilinde, her çeşit düşünceden, her yaştan, her sınıftan, her tipten, her cinsten insana eğitimin durumunu sorsanız hiç biri size olumlu bir cevap vermez. Türkiye halkının tamamının üzerinde ittifak ettiği nadir konuların başında eğitimde yaşanan olumsuzluklar gelir. Ülkemizdeki eğitim sisteminden ve kalitesinden memnun olan bir Allah’ın kuluna rastlayamazsınız.
Ülkemizdeki öğretimin seviyesinin nerelerde bulunduğuna dair PISA yani Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı bize net sonuçları vermektedir. OECD tarafından 1997’de geliştirilen uygulama uluslararası çapta üç yılda bir 15 yaşındaki öğrencilerin başarısını sınamaktadır. OECD ülkeleri yanında Çin, Japonya, Tayvan, Sigapur ve Güney Kore gibi uzak doğu ülkelerinde de uygulanan sınavlarda, elli küsur ülke arasında ülkemiz, Matematik, Fen Bilimleri ve Dil alanında yapılan sınavlarda ne yazık ki hep son sıralarda yer almaktadır. Okullardaki öğretimin yanında eğitimden de halkımızın pek hoşnut olmadığını biliyoruz. Okul karnesindeki davranış kriterlerinden eğitim sistemimizin geçerli not alması mümkün gözükmemektedir. “Okul kültürüne uyum” yani milli değerlere uyum: başarısız, “Öz bakım” yani temizlik, kılık kıyafet, beslenme: zayıf, “Kendini tanıma” yani kendi özüne göre şekillenme: başarısız, “İletişim ve sosyal etkileşim”: zayıf, “Ortak değerlere uyma”:milletin ortak değerlerinden çok uzaklarda; bu da başarısız, “Çözüm odaklı olma”: hiçbir şeyi çözememiş, çok zayıf, “Sosyal faaliyetlere katılım”: öğrenci sınavlardan başını kaldıramadığı için zaten katılamaz; zayıf, “Takım çalışması ve sorumluluk”: bencillik had safhada; zayıf, “ Verimli çalışma”: akademik başarı ortada; zayıf, ve “Çevreye duyarlılık”: çevrenin hali de ortada, bu da çok zayıf. Maalesef hem öğretim ve hem de eğitimdeki halimiz bu.
Türkiye’de 2019-2020 öğretim yılında ilk, orta, lise veya yüksek öğretime başlayan bir öğrenci dört yıllık öğretim süresinin ne kadarında okula devam etmiştir? Kovid-19 salgını nedeniyle 16 Mart 2020 tarihinde kapanan okullar ancak bir buçuk yıl aranın ardından 6 Eylül 2021 de yüz yüze eğitime geçebildi. 6 şubat depremlerinin ardından Türkiye’nin önemli bir bölümünde ilk ve orta öğretim kurumlarında eğitime ara verilirken, depremzedelerin yurtlara yerleştirilmesi gerekçesiyle üniversiteler de uzaktan eğitime geçtiler. Geçen dört yıllık öğretim süresinin yarısını okulun dışında geçiren tüm öğrenciler almaları gereken eğitimin ne kadarını almış olabilirler? Bu durum ileriki yıllarda daha net şekilde ortaya çıkacaktır. Üniversite öğrencileri sınavlara da online girmeleri nedeniyle resmen kopyacılığa teşvik edildiler. Güney Afrika’da bir üniversitenin girişindeki yazıda; Bir ülkeyi yok etmek için atom bombasına veya uzun menzilli füzelere ihtiyaç yoktur, Bunun için eğitim seviyesini düşürmek ve kopya çekilmesine müsade etmek yeterlidir. Bunun sonucunda ; Hastalar doktorların elinde ölür, Binalar mühendislerin elinde çöker, Para ekonomistlerin elinde kaybolur, İnsanlık din adamlarının elinde ölür, Adalet hakimlerin elinde kaybolur. Eğitimin çökmesi bir milletin çöküşüdür… diye yazmaktadır. Bu açıdan baktığımızda orta ve uzun vadede bizleri nelerin beklediğini kestirmek pekte zor gözükmüyor.
Sürekli kan kaybeden eğitimimizin bu hallere nasıl düşürüldüğünü anlamak için geriye dönüp bakmak yeterlidir. Başarılı ve başarısız öğrenciyi bir birbirinden ayırt eden ve çalışmaya teşvik eden sınıf geçme sistemi tembel öğrenci lehine değiştirilirse, disiplin yönetmeliği yaramaz öğrenci lehine yumuşatılırsa, olacağı budur. Zorunlu eğitim beşten sekize, sekizden on iki yıla çıkarılır, okuma kapasitesi yeterli olmayıp, eski uygulamanın zıddına sanayi ve tarımda istihdam edilecek çocuk ve genç boş yere sekiz yıl okulda tutulursa başka nasıl bir sonuç elde edilebilir? Öğrencilerin notları şişirilir, hatır için not verilir, özel okullarda herkese yüz tam puan verilirse, hangi başarıdan söz edilebilir. İhtiyacın çok çok üzerinde hiçbir planlama yapılmadan bir sürü üniversite ve bölüm açılır, sınavdaki eksi doğrusu ile öğrenciler bu bölümleri kazanır ve orada okursa, ,işsizliğe nasıl çare bulunur? Herkesin gözünü devlet kurumlarındaki kadrolara diktiği bir ülkede sanayi ve tarım nasıl gelişir? Sayıları altı ile on milyon arasında zikredilen göçmenler bugün Türkiye’yi terk etse, ticaret, tarım, hayvancılık ve sanayi sektörleri neredeyse çökme noktasına gelir. Bu eğitim zihniyetiyle nereye kadar daha gidebiliriz, bilemiyorum, ancak görünen o ki, bu ülkenin geleceği karanlık. Rabbim başta yöneticilerimiz olmak üzere bize doğru yolu göstersin, bize merhamet etsin, bizi gelecekte cahillerin eline bırakmasın. Âmin.