Ülkemiz gündeminin birinci sırasına iyice yerleşmiş olan ekonomik sorunlar hız kesmeden her geçen gün artarak büyümeye devam ediyor. Bu hafta açıklanan Eylül ayı enflasyon rakamlarında TÜİK’e göre tüketici enflasyonu yıllık % 61,53’e ulaşmış iken bağımsız Enflasyon Araştırma Grubu ENAG’a göre % 130.13’e tırmanmış durumda. Enflasyon rakamları birbirinden çok farklı çıksa da vatandaş, çarşı, pazarda satın aldığı ürünlerin fiyatlarındaki hızlı değişime göre fiyatları bir önceki yılla mukayese ederek kendi enflasyonunu hesap ediyor ve açıklanan rakamlara pekte itibar etmiyor artık. Gıda başta olmak üzere birçok tüketim grubunda önceden aydan aya değişen etiketler neredeyse bazı kalemlerde her hafta değişmeye başladı. Bir bardak çayın, bir simidin on liradan, bir tostun yetmiş, seksen liradan satıldığını gördükten sonra işitilen her rakam normal karşılanıyor artık.
Bu hafta itibarı ile İlk ve orta öğretimden sonra yüksek öğretimde de eğitimin başlamasıyla öğrenciler ve veliler için ekonomik yönden sıkıntılı günler de başlamış oldu. Ülkemizde beslenme sorunu yanında barınma sorunu da artık gündemden düşmüyor. Cumhuriyet tarihinde hiç görülmemiş bir şekilde konut sıkıntısının yaşanması ve kiraların füze hızıyla yükselmesi kiracıları veya kiralık ev arayanları büyük bir çıkmaza sürüklemiş durumda. Konut ve kira fiyatları ülkemizde bozulan ekonomik dengelerin geldiği olumsuz noktayı gösteriyor. Gelir dağılımındaki eşitsizliğin yanı sıra yabancı paralar karşısında hızla değer kaybeden Türk Lirası, vatandaşımızın aleyhine olarak alım gücünü düşürürken yabancıların lehine alım gücünü yükseltiyor.
Ekonomik tablonun bir de devlet tarafına bakmak lazım ki, son yıllarda hızla büyüyen faiz giderlerinin bütçeye yükü katlanarak devam etmekte. 2021 yılı Aralık ayında başlatılan kur korumalı mevduat (KKM) sisteminin 3,5 trilyonluk bir meblağa ulaşmasıyla birlikte bütçeye aylık maliyetinin 35 milyar TL civarında olduğu hesaplanıyor. Ayrıca 2023 yılı bütçesinde yer alan 565,5 milyar TL’lik faiz giderinin yanında Yap-İşlet-Devret projelerine verilen Hazine garantisi de kamu bütçesi için büyük bir yük oluşturuyor. Tüm bu giderlerin bütçe içerisinde 1 trilyon TL’yi aştığı düşünülürse devlet gelirlerinin önemli bir bölümünün rantiye ve sermaye çevrelerine aktarıldığı görülmektedir. 2023 genel seçimleri sonrasında yeni hükümette görev verilerek iş başına gelen ekonomi kurmayının hazırladığı 2024-2026 yıllarını kapsayan Orta Vadeli Program (OVP)’a göre enflasyon ancak 2026 yılında tek haneye düşecek, yine üç yılın sonunda işsizlik ancak yüzde bir oranında düşecek ve ihracat ile ithalat arasındaki cari açık 100 milyar doların üzerinde olmaya devam edecek. Bütçe açıklarının da devam edeceği belirlenen bu planın vatandaş açısından sevinilecek bir yanının olmadığı, bu planın yine rant ve sermaye çevrelerinin beklentilerini karşılayacak şekilde hazırlandığı muhalefet partileri ve sendikalar tarafından dile getirilse de önemli sermaye çevreleri OVP’ye desteklerini sürdürüyorlar.
Her ekonomik krizde karlarını ikiye, üçe katlayan rantiye ve sermaye sınıfı yanında alım gücü giderek azalan sabit ücretli ve dar gelirli insanlarımızın mağduriyeti de giderek artıyor. TÜRK-İŞ tarafından her ay açıklanan açlık ve yoksulluk rakamlarına göre Eylül ayında ülkemizde açlık sınırı 13 bin 334 TL olurken, yoksulluk sınırı 43 bin 433 TL’ye yükselmiş bulunuyor. Bu rakamlara göre sayıları milyonlarla ifade edilen asgari ücretliler ve emeklilerin önemli bir bölümü açlık sınırının altında bulunuyorlar. Her krizde fedakarlığı alt gelir grubundaki vatandaşlardan bekleyen yönetimlerin nedense rantiye ve sermaye sınıfından fedakarlıkta bulunmaları için hiç bir talepleri olmuyor. Servet biriktirerek, sermayelerini büyüterek, kazançlarını çoğaltarak daha çok mutlu olacaklarını zanneden kesimler alt tabakalardaki insanların seslerine kulak vermiyor, çaresizliklerini görmezden geliyor ve vicdanlarında her hangi bir rahatsızlık duymuyorlar. Giderek faiz sarmalına daha çok kendini kaptıran kamu bütçesinde oluşan açıkların yeni borçlar, zamlar ve vergilerle kapatılmaya çalışılması yıllardan beri ülkemizde çok eleştirilen ekonomik modellerin kısır bir döngüsü olarak karşımızda duruyor. Kamu kurumları da tasarruf yapmaya pek sıcak bakmıyor, lüks ve konfordan bir türlü vazgeçilemiyor, belediyeler festival, konser, eğlence faaliyetlerine devam ediyor ve vatandaş bunlarla teselli edilmeye çalışılıyor. Her zaman fedakârlık ve cefakârlık örneği olan yurdum insanı, ”sen parayı, malı mülkü boş ver, Cenabı Allah din, iman versin, altı üstü üç günlük dünya, canım sağ olsun yeter” söyle, fedakârlığı yine sen yap, onların gözünü toprak doyursun de ve rahat et. Bu düzen bu zihniyetle değişir mi? Asla. Rabbim aç gözlülere insaf ve vicdan, düşünme yoksullarına da feraset ve basiret nasip eylesin. Amin.