HABİB KARAÇORLU

GERÇEĞİ KİM SÖYLEYECEK?

Kavurucu yaz sıcaklarının alabildiğine hız kesmeden devam ettiği bu günlerde Irak’ın kuzeyinden gelen acı haberle millet olarak bir kez daha sarsılıyoruz. Hainlerin düzenlediği kalleş saldırıyla altı kahraman askerimizin şehadeti yine ocaklara ateş salarak yüreklerimizi dağladı. Terör belası kırk yıldan beri milletimizin yakasından düşmedi, düşmüyor, düşmeyecek. Çünkü terörün tamamen kurutulması için bir türlü işin temeline inilip ciddi planlar yapılmadı. Terörün kaynağının kurutulması için maddi sebeplere sarılmak yanında manevi reçetelerin de ortaya konulması gerekiyor ki, maalesef konulmadı.

Ülkemizin ekonomik yönden zor ve sıkıntılı günler geçirdiği bu günlerde bela ve musibetlerin de adeta ülkemiz üzerine yağmur gibi yağdığına şahit olmaktayız. Geçen aylarda anormal hava şartlarının neden olduğu sellerle gelen tarımdaki zarar ve ziyanların ardından bu kez baş gösteren kuraklık tehlikesi de su sıkıntısını beraberinde getirdi. İstanbul başta olmak üzere birçok büyükşehirde barajlardaki su seviyelerinin düşüklüğü de yetkilileri ve halkı kara kara düşündürüyor.

Doğal afetler denilince ilk akla gelen musibetlerin başında depremler bulunmakta. Asrın felaketi olarak nitelendirilen 6 Şubat Kahramanmaraş depremlerinin ardından artık neredeyse depremsiz bir günümüz geçmiyor, doğudan batıya, kuzeyden güneye Anadolu coğrafyası adeta bir beşik gibi sallanıyor. Deprem uzmanlarının tüm bildiklerini boşa çıkaran yeni fay hatlarından bahsediliyor. Konya, Antalya, Karadeniz bölgesi gibi risksiz yerlerde korkutucu büyüklükte depremler meydana geliyor. Korkutucu depremlerin yanında yine insanları hüzne boğan yangınların da bu yaz aylarında sıklıkla yaşanması maddi kayıplar yanında manevi kayıplara da yol açıyor. Yanan ormanlar, fabrikalar, evler ve iş yerleri insanımızın hafızasından ve gönlünden bir şeyleri götürerek derin acı izler bırakıyor. Peki, kesilen ormanlara ne demeli? Madenlere feda edilen oksijen kaynağımız binlerce ağacın yeri ne zaman ve nasıl doldurulacak? Ülkemizde ağaç katliamları ne zaman son bulacak? Milletin vekilleri: “şimdi bunun sırası değil” diyerek mecliste verilen önergeleri reddedip tatillerine devam mı edecekler?

Ülkemizin üzerinde dolaşan kara bulutlardan adeta toplumdan nasibini almayan yok gibi. Toplumsal travmalara dönüşen kavgalar; kadın cinayetleri, cinayetle sonuçlanan silahlı çatışmalar, karakolda biten ev sahibi-kiracı sürtüşmeleri, meslek ve sektör haline gelmiş olan hırsızlık ve dolandırıcılık hikâyeleri ve her gün onlarca cana mal olan trafik ve iş kazaları… Canı yanan insanların adliyelerde umutsuz adalet arayışları, işsizlik, yoksulluk, borç esareti ve dağ gibi yığılmış çözüm bekleyen binlerce sorun… Halının altına süpürülmeye devam ediyor.

Bela ve musibetlerden daha bir beteri var ki, o da bunları görmemezlikten gelme ve nedenlerini düşünmeme felaketidir. Her musibet ve felaketin belki çaresi, telafisi vardır, ancak vurdumduymazlığın, aymazlığın, boş vermişliğin, arsızlığın, ihmalkârlığın, aptala yatmanın ve gamsızlığın çaresi yoktur. Zaten ormanların yağmuru çektiği gibi bela ve musibetleri toplum üzerine çekenler de bunlardır.

19 ve 20.yüzyılın en büyük hastalıkları olan ve 21.yüzyılda da artarak devam eden inkârcılık, maneviyatsızlık, isyankârlık, şımarıklık, tanrı tanımamazlık, doyumsuzluk ve günahlarda ısrarcılık bugün tüm dünyayı sarıp sarmalamış durumdadır. Tüm bilimlerin araştırma ve gözlemleriyle ortaya koyduğu tek yaratıcının varlığı ve O’nun sonsuz kudret ve sanatının muhteşemliği gerçeği, küfür cephesinin eğitimde, metodolojik bilimsel çalışmalarda, kültür, sanat ve sosyal alanlarda sergilediği ceberrut tahakkümü ile gözlerden uzak tutulmaktadır. Bütün bunların sonucunda tek Yaratıcının mülkünde O’na meydan okunuyor ve dünya düzeni için koyduğu kurallar ihlal ediliyor, bozulması için her türlü çalışma yapılıyor. Sonuç olarak da doğal afetler, binbir çeşit bela ve musibetler yağmur yağıyor.

İçinde bulunduğumuz bu felaket asrında gerçekleri dile getirecek, insanlığı uyaracak, geleceği tehdit eden tehlikeleri gösterecek aydınlar, mütefekkirler, önderler ve liderler nerede? Üniversiteler mi, medya ve yazarlar mı, siyasi liderler mi, dini ve ictimai kanaat önderleri mi? Üniversitelerdeki akademisyenlerin, medyadaki yazar ve aydınların, dini kanaat önderlerinin ve siyasi liderlerin kaçını doğruları dile getirirken görebiliyoruz? Çok az, çok çok az, işitilemeyecek ve görülemeyecek kadar çok az maalesef. “Ey millet!, ey yöneticiler! Bir dakika durun,biz nereye gidiyoruz, biz kimiz, biz ne yapıyoruz? Bu yol yanlış, bu usul yanlış, bu düşünceler yanlış! Diyen kaç cesur yazarımız, aydınımız, dini önderimiz ve siyasi liderimiz mevcut? “Gelin bu batıl düşünceleri ve uygulamaları terk edelim, Kâinatın sahibi Allah’ın yoluna dönelim, O’nun kurallarına uyalım, O’na isyan etmeyelim, yoksa sonumuz vahim olur.” Diyecek cesur insanlar ortaya çıkmadıkça, toplum da bu gerçekleri kabul etmedikçe bizim durumumuz düzelmeyecek daha da beter olacaktır,  bunu iyi bilelim. Rabbim hepimize af ve rahmetiyle muamele eylesin, akıl, fikir ve şuur nasip eylesin. Âmin.

GERÇEĞİ KİM SÖYLEYECEK?

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin