HABİB KARAÇORLU
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. YAZAR
  4. HAKKIN YOKLUĞUNDA BATILIN İŞGALİ

HAKKIN YOKLUĞUNDA BATILIN İŞGALİ

Geçen hafta vefatının 14.yılı nedeniyle rahmet ve minnetle andığımız Milli Görüş lideri Prof.Dr. Necmeddin Erbakan Hocamızın: “Hakkın olmadığı yeri batıl işgal eder.” Vecizesini bir kez daha hatırlatarak yazımıza başlıyoruz. Geçen haftaki yazımızda Albert Einstein’ın: “Soğuk aslında sıcağın, karanlık ise aslında ışığın yokluğudur.”  Mealindek ifadesi de bu tezi desteklemektedir. Millet olarak son zamanlarda ruhsal bir travma geçirdiğimiz artık alenen ortadadır. Trafikte yaşanan akıl almaz olaylar, her gün işlenen cinayetler, hırsızlıklar, aldatmalar, boşanmalar, intiharlar, nedensiz kavgalar, her türlü sahtekârlık, tüm zararlı alışkanlıklardaki rekor artışlar, iflaslar, kazalar, borçların,  yoksulluk ve açlığın artması vb. tüm bu hazin olaylar bir şeylerin yokluğundan dolayı meydana gelmektedir. Peki, yok olan bu şeyler nelerdir? Biz neyi kaybettik veya yok ettikte, bu bela ve musibetler ortaya çıktı.

Biz en başta bin dört yıllık inancımızı, hafızamızı, kimliğimizi, ruhumuzu ve değerlerimizi kaybetmiştik. Bunları geri getirmek için büyüklerimiz tarafından çok mücadele verildi. Hepsini değil de bir kısmını geri getirebilmiştik ki, bu değerleri yok etmeye çalışanlar bu milletin aslına ve hüviyetine geri dönmesine elbette tahammül edemezlerdi. Bunun için darbeler yaptırdılar, suikastlar düzenlediler, yargıyı bir silah olarak kullandılar,  yasaklar getirdiler, ekonomik krizler çıkarttılar, halkı bölerek çatıştırdılar, yapay gündemler oluşturdular, halkın gözünü boyadılar. Ve şimdide yine fırsat buldukça bütün bu kötülükleri yapmaya devam ediyorlar. Halk gerçek gündemden uzak,  ekonomik sorunlarla, tv yayınları ve sosyal medya ile oyalandırılırken ahlaksızlık, kanunsuzluk, anormallik ve sapkınlık normalleştirilmeye çalışılıyor. Bütün bunlar karşısında “Biz nereye gidiyoruz, ne oluyoruz? Diye sorgulayanlarımızın sayısı da maalesef giderek azalıyor. Halk yapay gündemlerle, algılarla meşgul olup gerçeklerden uzak tutulurken birleri halkın parasını, toprağını, evladını çalıp bir yerlere götürüyor.

Sahi, bu ülkede gündemi kim belirliyor dersiniz? Elbette en başta bazı siyaset kurumları ve onun borazancısı boyalı medya. Dört, beş aydan beri tv kanallarında ve sosyal medya ağlarında neler tartışılıyor, neler konuşuluyor? En önemli konuların başında terör örgütünün silah bırakması konuşulmakta. Kırk küsur yıldan beri ülkemiz, milletimiz ve devletimize çok ağır darbeler vuran, kırk, elli bin civarında insanımızın ve yüz milyar dolarlarla ifade edilen ekonomik kayıpların nedeni olan terör, gözü yaşlı, yüreği yaralı binlerce eş, anne, baba, kardeş ve çocuğun da yüreğine su serpecek bir şekilde bitirilecek mi dersiniz?  Peki, kırk, elli yıldan beri bir türlü bitirilemeyen bu savaş kimin savaşıdır? Aslında bu savaş, Müslüman Kürt halkının değil, Türkiye ile ezeli düşmanları arasında yapılan, adı konmamış bir savaştır. Türkiye’nin ezeli düşmanları olan İngiltere, Fransa, Almanya, ABD, Rusya, Çin ve diğer Batılı ülkeler hep bu terör örgütüne destek verdiler, onu finanse ettiler, korudular ve Türkiye’ye karşı kışkırttılar ve kullandılar. Aslında bu savaş bir vekâlet savaşıydı. Bu terör örgütü Türkiye’nin komşuları Suriye, Irak ve İran’da da örgütlendi. Kandırdığı taraftarlarına bölgede bir “Kürdistan” kurmayı vaat ediyordu. Ama önceki Kürt milliyetçilerinden farklı olarak Marksist-Leninist bir ideolojiyi benimsemişti ve bölge halklarının dini olan İslam’a tamamen karşıydı. Hem inanç hem de eylem bazında tüm İslami düşünce ve eylemler terör örgütü içinde yasaklanmıştı. Bu nedenle örgüte katılan genç kızlar örgüt liderleri ve mensuplarınca bir cariye gibi kullanıldılar. Örgütün gelir kaynaklarının başında uyuşturucu ticareti geliyordu, örgüt aynı zamanda bir uyuşturucu şebekesiydi. Örgüt adam öldürmeyi bir hak ve yöntem olarak görüyordu, nitekim teröristler örgüte karşı gelenler içinde kendi yakınları dahi olsa öldürmekten çekinmiyorlardı. Örgüt tepeden tırnağa bir suç ve günah sarmalı içinde debelenerek günümüze kadar gelmiştir. Bugünde geçmişte de terörün tek panzehiri İslam’dır. İslam’ın hâkim olduğu bir yerde bunun gibi sapık hiziplerin neşvü nema bulması asla mümkün değildir. Sorun gerçek manada İslam’ın ortaya konmaması ve yaşanmamasıdır.

Örgütün Batılı destekçilerinin on asırlık bir sorunu vardır. Adına “Şark meselesi” dedikleri Anadolu ve etrafındaki coğrafyada 11.asırdan itibaren hâkimiyet kuran Müslüman Türkleri ve onlarla birlikte hareket eden Müslüman Arapları ve Kürtleri bu topraklardan silip atmak diye Haçlı Avrupa’nın çok önemli bir sorunu vardır. Bu nedenle 11.asırdan 21.asra kadar Anadolu’ya ve civarındaki İslam beldelerine sayısız haçlı seferleri düzenlediler. Osmanlı Devletini yıktıklar, ancak henüz işleri bitmemişti. Orta doğunun kalbi Filistin’e paslı bir hançer gibi sapladıkları Siyonist işgalci İsrail devleti ile tüm bölgeyi bir ateş çemberi içine aldılar. Siyonizm’in Arz-ı Mev’ud idealiyle Haçlıların İstanbul, Kudüs ve Anadolu’yu geri alma idealleri bu noktada kesişmekte idi. Bu nedenle Osmanlının yerine kurulan Türkiye Cumhuriyetini de kendi haline bırakamazlardı ve nitekim de bırakmadılar. Devletin ve halkın içine yerleştirdikleri kripto ajanlarıyla her şeyi kontrolleri altında tutmaları pekte zor olmadı. Türkiye’yi geri bırakmak, zayıf düşürmek ve sürekli kendilerine muhtaç kılmak için her türlü oyunu planlayıp uyguladılar. Cumhuriyetin ilk yıllarında havacılık ve savunma sanayinin müteşebbisleri Nuri Demirağ, Vecihi Hürkuş, Nuri Killigil, Şakir Zümre ve daha birçok vatanseverin çalışmalarını sabote ettiler, engellediler. Türkiye NATO’ya girince de tamamen ABD’ye bağımlı oldu.  Erbakan Hocanın Gümüş Motor üretimi ve Devrim otomobili yapımı ile yine ağır sanayi hamleleri iç ve dış düşmanlar tarafından akamete uğratıldı. Aynı oyunlar bölgedeki ülkelerde de sergilendi.

Bugün ülkemizin maddi ve manevi kalkınmasının önüne binlerce engel konulmaya devam ediliyor. Türkiye’de ve bölgemizde batıl için çalışan şer güçlerin sayısı ve gücü maalesef Hakkın safında olanlardan çok çok fazla. Bu nedenle Haktan yana olanların çok daha fazla çalışmaları gerekiyor. Bizden önceki Hakk için çalışan büyüklerimiz gibi bizimde Hakk yolunda maddi ve manevi fedakârlık yapmamız lazım. Çocuklarımızın ve gençlerimizin kalbine en başta Allahü Teâlâ’nın birliğini ve sevgisini koymakla işe başlayıp onlara sevgi, merhamet, şefkat, iyilik, güzellik, dürüstlük ve doğruluğu aşılamalıyız. Bizim eğitmediğimiz çocuk ve gençleri başkaları eğitecektir, bizden çalacaktır. Unutmayalım: “Hakkın olmadığı yeri batıl işgal eder.” O halde Hakkı ortaya koymak gibi bir kutsal görevimiz var. Anne, babalar, dedeler, nineler, imamlar, müezzinler, vaizler, müftüler, öğretmenler, öğretim üyeleri, tarikatlar, cemaatler,  dernekler, vakıflar, sendikalar ve en önemlisi yöneticiler ki, bu konuda en büyük sorumluluk ve vebal sizdedir, Hakkın hakimiyeti için çalışmalısınız. Ya Hakkın safında mücadele edeceğiz ya da batıl bizi işgal edecektir, başka da bir seçenek yoktur, bunu iyi bilelim. Rabbim hepimize Hakkı Hakk bilip Hakk için çalışmayı batılı da batıl bilip batıldan imtina etmeyi nasip eylesin. Âmin.

HAKKIN YOKLUĞUNDA BATILIN İŞGALİ
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin