17 Ocak Cuma günü ilk ve orta öğretimdeki 19 milyona yakın öğrencimiz karnelerini alarak yarı tatile girmiş oldu. Eski dönemlerde karnelerin sağ tarafında öğrencinin eğitim yani terbiye durumunu gösteren “Hal ve Gidişat” diye öğrenci davranışlarının okul ve sınıf içerisindeki değerlendirilmesi yapılır, veliler ders başarısı yanında çocuğunun bu notlarına da dikkat ederlerdi. Hal ve Gidişat notu iyi olmayan öğrenci aile de sigaya çekilir, eksik ve kusurunun bulunduğu alanlarla ilgili çok sık nasihatler ve tembihatlar yapılırdı. Çocuk ve gencin terbiyesi her şeyinden çok önemliydi.
1980’li yıllara geldiğimizde ülkede hal ve gidişat çok değişti. 1970’li yıllarda dış mihrakların içerideki işbirlikçileri ile karıştırdıkları Türkiye’de bu bahaneyle askeri bir darbe yapılmıştı. Anarşik faaliyetleri kasıtlı olarak önlemeyen cuntacılar bir günde duruma hâkim olmuştu. 12 Eylül askeri cuntası yeni bir toplum inşa etmenin çaba ve gayreti içerisinde idi. Türkiye ekonomisini küresel ekonomiye entegre etme amacı taşıyan 24 Ocak 1980 ekonomik kararlarını uygulama görevini almış olan cunta bu işin başına Turgut Özal’ı getirmiş ve Türkiye serbest piyasa ekonomisine geçmişti. Böylece sermaye sınıfını güçlendiren, ancak Özal’ın orta direk dediği, memur, esnaf, işçi ve çiftçinin milli gelirdeki payını düşüren yasa ve uygulamalar hayat geçirilmişti. 12 Eylül cuntası ekonomideki bu değişimin benimsetilmesi ve yeni modele sorunsuz geçiş için halkta da bir zihniyet değişiminin olması gerektiğinin farkındaydı. Cuntanın başındaki Kenan Evren konuştuğu her platformda içeri tıktığı siyasetçilerin ve onların görüş ve ideolojilerinin ne kadar yanlış ve zararlı olduğunu anlatıyordu. Aslında bunların en büyük suçları Amerika’ya kafa tutmaları, ABD üslerini kapatmalarıydı. ABD’nin “bizim çocuklar” dediği cuntacılar elbette onun çıkarlarını da koruyacaklardı.
12Eylül rejimi eğitimde de önemli reformlara gitmişti. Öyle ki, tüm ders kitapları, eğitim kurumları, tüm müfredat Kemalizm’i haykırıyor hale getirilmişti. Cuntanın lağvettiği 1961 Anayasası yerine hazırlanan 1982 Anayasası tepeden tırnağa Kemalizm’in ruhunu taşıyor, farklı hiç bir düşünceye yer vermiyordu. Kenan Evren Cuntası siyasete de çeki düzen vermiş, 1983 sonunda yapılan seçimlere sadece üç parti katılabilmişti. Evren’in seçimlerde zımmen destek verdiği Özal’ın Anavatan Partisi, aldığı % 45 oyla iktidara gelmişti. Tek başına iktidara gelen Özal Serbest Piyasa ekonomisi programına alabildiğine devam etti ve kamudaki özelleştirmeler, vergi reformları, serbest döviz kuru ve ithalatın kolaylaştırılmasıyla Türkiye ekonomisini küresel ekonomiye entegre etme yolunda epey mesafe aldı.
Ekonomi, hukuk, siyaset ve eğitimdeki reformlar kısa zamanda meyvelerini vermeye başlamış, kamuda rüşvet, torpil, adam kayırma, köşe dönme gibi konular konuşulmaya başlanmıştı. Cuntanın uyguladığı eğitim sistemi de dava sahibi gençlik yerine “sev-genç” diye tabir edilen yeni bir nesil yetiştirme de epey mesafe almıştı. Türkiye’de 1980’e kadar var olan inanç, düşünce, fikir, ideoloji, dava, vatan, devlet ve millet için çalışan, koşuşturan ve fedakârlık yapanların çoğunluğu ya cezaevlerinde ya da yurt dışında veya yasaklı olarak sindirilmiş durumda idiler, böylece meydan renksizlere ve eyyamcılara kalmıştı.
Yukarıda anlatmaya çalıştığımız 12 Eylül döneminin reformları halkta da bir zihniyet değişimi meydana getirmiş artık halk nezdinde inanç, düşünce, dava ve maneviyat ikinci plana çekilmiş, maddiyat ön plana çıkmıştı. Hal böyle olunca karnedeki “Hal ve Gidişat” notunun da pek bir önemi kalmamış, akademik başarı dikkate alınır olmuştu. Eski siyasetçilerin yeniden sahaya döndüğü 90’lı yıllarda eğitim, hukuk ve eğitim alanında 12 Eylülün izleri silinmeye çalışılsa da ABD ve içerideki mahfilleri bu çalışmalardan çok rahatsız olarak duruma el koydular. Ülkede faili meçhul cinayetler ard arda gelmeye başlamış, terör tırmanmış ve ekonomik krizler patlak vermişti. Bütün bu sorunların üstesinden gelen Erbakan’ın başbakan olduğu Refahyol hükümetine karşı yine askerler kullanılarak 28 Şubat postmodern darbesi yaptırılıyordu.
28 Şubatçılar ülkede irticanın arttığını bahane ederek rejime yeniden balans ayarı yaptılar. Tüm İslami faaliyet içindeki cemaatler, vakıflar ve kuruluşlar hedef tahtası yapıldı, baskı altına alındı. 28 Şubatçı vesayetin emrindeki D-ANASOL hükümeti 8 yıllık zorunlu eğitimi getirerek eğitimi seküler bir tarzda yeniden düzenledi. Hedefte yine eğitim, yine gençlik vardı. 1999 seçimlerinin ardından kurulan ANASOL-M iktidarı da 28 Şubatçıların arzularına hizmet ediyordu. Yine ekonomik krizler patlak veriyordu. Bütün bu sıkıntıların gölgesinde yapılan 2002 seçimleri ile yeni bir umut olan AK Parti iktidara geldi.
Yıl 2025. Ülkenin hal ve gidişatı şu anda nasıl görünüyor dersiniz? 1820’li yıllardan itibaren iki yüz yıldan beri Anadolu ve bağlantılı coğrafyalarda gençlik üzerinde çeşitli planlar kuran ve bir takım oyunlarla gençliği, ülkesi, devleti ve milletiyle karşı karşıya getiren arkasına Siyonizm’in gizlendiği ABD denilen Büyük Şeytanın ve İngilizlerin eli hiçbir zaman içimizden çıkmadı. “Müslümanlar-Azınlıklar” , “Batıcı-Mürteci”, “ İlerici-Gerici”, “Laik-Müslüman”, “Sağcı-Solcu”,”Türk-Kürt”, “Alevi-Sünni” ,”Yenilikçi-Gelenekçi” vb. diye her dönemde ülke insanını bölmek ve çatıştırmak için plan ve projeler hazırladılar. Osmanlının Tebaa-i Sadıka dediği Ermenilerin gençlerini kandırarak devletlerine düşman ettirdiler. Yüz yıllardan beri Osmanlı coğrafyasında Müslümanlarla beraber huzur içinde müreffeh bir hayat yaşayan Ermeniler kısa bir zamanda devlete ve milletlerine düşman kesildiler.
Sultan Abdülhamid’i devirmek için de “irticai ayaklanma” bahanesine sarıldılar. Cumhuriyet döneminde Batıcılık-Çağdaşlık bahanesiyle İslam ve Müslümanlar hedef alındı. “İrtica tehdidi” diye hep Müslümanlara saldırılar devam etti. 1960’lı yılların sonunda sağcılık-solculuk piyasaya sürüldü. Binlerce ölü, yaralı, mahkûm geride kalmıştı ki bu kez bölücü terör örgütü devreye sokuldu.
ABD, İngiltere, Fransa ve diğer düşmanlar yıllarca terör örgütünü desteklediler. Terörün ülkemize ve milletimize çok ağır bedelleri oldu. Bugün terör örgütünün elebaşı ve uzantısı siyasi kanadıyla uzlaşma aranıyor. Geçen hafta ele aldığımız “İçeriyi nasıl tahkim etmeli?” adlı makalede çözüm yollarını dile getirmiştik. Bizi Malazgirt’te, Niğbolu’da, Kosova’da, İstanbul’un fethinde üstün kılan milli kodlarımıza dönmedikçe hiçbir çözüm planı, hiçbir reçete, hiçbir kimse kurtuluşa götüremeyecektir. Bu ülke, bu millet, bu devlet ancak inançlı, ahlaklı, çalışkan ve milli hedefe kilitlenmiş gençleriyle kurtulacaktır. “Hal ve Gidişatı” düzgün olan, para için, doktorluk mesleğine ihanet etmeyen, sahte alkol üretmeyen ancak alkolle mücadele eden, ihaleye fesat sokmak bir yana devletin bir kuruşuna dahi sahip çıkan gençlerle içeriyi tahkim edeceğiz.
Hal ve gidişattan rahatsız olan vatandaşlarımızın tercümanı olarak bir kez daha ifade edelim; bu eğitim sistemi milli ve manevi olmalıdır. Bu ekonomi faiz ve rant ekonomisi olmaktan kurtulup adil bir ekonomiye dönüştürülmelidir. Batıdan ithal 6248 dâhil bütün yasalar iptal edilip milli bünyemize uygun yasalar çıkarılıp yürürlüğe konulmalıdır. Rabbim aklımızı, kalbimizi ve işlerimizi doğru yolunda sabit kılsın, şeytanların ve ordularının şerlerinden emin eylesin. Âmin.