HABİB KARAÇORLU
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. YAZAR
  4. IRKÇILIK OYUNU YENİDEN SAHNEDE

IRKÇILIK OYUNU YENİDEN SAHNEDE

Dokuz aydan beri Gazze’de devam eden Siyonist zulüm ve bu nedenle yaşanan insanlık dramı dünya gündemindeki sıcaklığını ve önemini yavaş yavaş kaybediyor olabilir mi? Çoğunluğu bebek, çocuk ve kadın olmak üzere 40 bine yakın insanın katledildiği, 100 bine yakın insanın yaralanıp sakat kaldığı ve geride kalan iki milyondan fazla insanın, evsiz barksız, aç ve susuz şekilde hayatta kalma mücadelesi verdiği, insanlığın yardım etmekte aciz kaldığı Gazze halkı niçin bu kadar sahipsiz ve zalim, katil Siyonistler niçin bu kadar cüretkâr? Tek gayesi ve nihai hedefi “Arz-ımev’ud” topraklarında “Büyük İsrail Devleti”ni kurmak olan küresel Siyonizm odakları Gazze’de işledikleri cinayetleri ve yaptıkları mezalimi gözlerden ırak tutmak için gündem saptırıcı yeni yeni oyunları sahneye sürmeye devam ediyorlar. Siyonizmin ülke, devlet ve milletleri birbirine düşürmek için yüz yıllardan beri sahneye sürdüğü senaryo ve oyunlardan biri de ırkçılıktır. “Böl, parçala, yönet” stratejisinin en önemli argümanlarından biri de ırkçılık virüsüdür. Irkçılık virüsü toplumda çok büyük bir hızla yayılma ve akıl, mantık ve sağduyuyu kısa zamanda felç etme özelliklerine sahip şifası zor bulunan ruhsal bir hastalıktır.

Dini devletin ve sosyal hayatın dışına iten 1789 Fransız ihtilalı ile ortaya çıkan Milliyetçilik, Ulusalcılık ya da o zamana kadar insanları bir arada tutan din birliği yerine ırk birliğini esas alan etnik milliyetçilik hareketleri önce Avrupa’ya oradan da tüm dünyaya yayıldı. Böylece din birliğine veya güçlü bir otoriteye tabi olma ya da zorunlu coğrafi birlikteliğe sahip olan devletler için bölünme, parçalanma dönemi başlatılmış oldu. Birinci ve ikinci dünya savaşının baş aktörleri; İngiliz, Fransız, Alman, İtalyan, Rus ve Japon devletleri emperyalist ve yayılmacı politikaları yürüten birer kafatasçıdan başka bir şey değildiler. Bu ırkçılar birbirleriyle amansız bir şekilde savaştılar, milyonlarca insanı öldürdüler, sakat bıraktılar ya da mağdur ettiler. Sonuç olarak siyonizmin hedeflerinin gerçekleşmesine hizmet ettiler. İslam ümmetinin en güçlü devleti ve hamisi Osmanlı devletini yıktılar sonra Filistin topraklarında Siyonist bir devletin kurulmasını sağladılar.

Irkçılık virüsü Osmanlı ülkesine girmeden önce devletin iki tür tebaası vardı; biri Müslüman ahali, diğeri ise gayrı Müslim azınlıklardı. Müslümanların o zamanlar nüfus hüviyet cüzdanı denilen kimlik belgelerinde “Milliyeti” hanesinde “İslam” yazıyordu. Gayrı Müslimler için ise İsevi, Musevi gibi doğrudan dini kökenini ifade eden kelimeler ya da daha ayrıntılı, Katolik, Ortodoks veya Protestan gibi mezhep isimleri yazardı. Osmanlı Devleti gayrı Müslim tebaanın hak ve hukukuna azami riayet eder, onlara asla zulmetmezdi.  Başlangıçta devlet yönetiminde söz sahibi olanlar Müslümanlar olsa da Tanzimat ve Islahat fermanlarıyla her iki tebaa eşit sayıldı. Marko paşalar, Agop memurlar, meclis üyeleri ve milletvekilleri devlet kurumlarında arzı endam ettiler.

Siyonizmin süfli emelleri önünde engel gördüğü Sultan Abdülhamid’i devirmek için önce bir yer altı teşkilatı olarak kurdurduğu İttihad ve Terakki Cemiyetinin birincil ideolojisi Türkçülük ve Turancılıktı. Oysaki gerek Selçuklu ve gerekse Osmanlı devletleri asla ırk üzerine dayalı bir dava gütmemiş, kendilerini İslam’a hizmeti şiar edinmiş, i’layı kelimetullah (yeryüzünde Allah’ın ismini yüceltmek) için çalışan ve fetihler yapan birer cihad teşkilatı olarak görmüş ve tanıtmışlardır. İttihat ve Terakki amacına ulaşıp Sultan Abdülhamid’i devirip devletin dizginlerini eline aldıktan sonra dokuz yıl içinde Trablusgarp, Balkan ve Birinci Cihan harplerini kaybedip altı asırlık devletin zevaline sebep oldu.

Osmanlı coğrafyasında sadece ırkçılık virüsü olarak Türkçülük yoktu. Bunun yanında Arapçılık, Arnavutçuluk, Kürtçülük ve diğer etnik grupların kendi asabiyetlerini hararetle savunduğu virüslerde Siyonizmin laboratuarlarında üretilmiş ve piyasaya sürülmüştü. Osmanlı döneminin son yıllarında Selanikli bir hahamın oğlu olan Moiz Kohen (1883-1961)’in ortaya attığı Türkçülük fikrine İttihatçılar dört elle sarılmış, onu baş tacı etmişlerdi. Cumhuriyet döneminde Munis Tekinalp takma adıyla Türk Dil Kurumunda Arapça ve Farsça kelimeleri Türkçeden atmakla görevlendirilen bu Yahudi aynı zamanda Kemalizm adında bir kitap da yazarak Kemalizm’in ideologluğunu da yapmıştır. Osmanlı topraklarında Arap milliyetçiliğini başlatan ise Mişel Eflak adında bir Hıristiyandı. Kürtçülük ideolojisinin arkasında ise İngiliz ajanı Kürtler vardı.

Geçen hafta Kayseri’de Suriyeli göçmenlere karşı yapılan saldırıların kışkırtıcısı Türkçülük ideolojisinden beslenen gruplardan başkası değildir. Tüm politikasını göçmen karşıtlığı üzerine kurgulamış olan bir siyasi parti liderinin ektiği fitne tohumları artık zehirli meyvelerini vermeye başlamıştır. Suriyeli göçmenlerin ev ve işyerleriyle araçlarına yapılan saldırıların nedeni olarak gösterilen Suriyeli bir göçmenle ilgili henüz ispatlanmamış bir iddianın karşılığı bu kadar şiddetli mi olmalıydı? Suçun şahsiliğine aldırmadan yüzlerce insanın cezalandırılması hangi din, hangi kanun, hangi vicdana sığar? Bu menfur olayın bir anda başka illere de sıçraması, bütün bunların arkasında bir sinsi proje ve organizasyonun olduğunu gösteriyor. Bu saldırıların karşılığı Suriye topraklarında Türkiye’ye ait çeşitli askeri mevzilerdeki bayraklarımızın indirilmesi ve bölgedeki Türk tırlarına yapılan saldırılarla karşılık buldu. Cumhurbaşkanımızın Suriye ile yeniden sıcak ilişkiler kurulması gerektiğini belirten açıklamalarının hemen ardından gelişen bu olaylar asla bir tesadüf değildir. Türkiye’nin Suriye ile yakınlaşması en başta BOP yani BİP (Büyük İsrail Projesi)’nin sahipleri İsrail ve maşası ABD’nin işine gelmez.

Siyonizm konjüktür gereği ırkçılığı yeniden hortlatıyor. Başta Fransa olmak üzere Avrupa ülkelerinde yapılan seçimleri aşırı sağcı partilerin kazanması yine bir tesadüf değildir. Üçüncü dünya savaşının çıkmasından bahsedilen bugünlerde tarih tekerrür ediyor, etnik milliyetçilik ve şovenizm yeniden parlatılarak sahneye sürülüyor. Siyonizmin Orta doğuda emellerine ulaşması için büyük bir savaşa ihtiyacı var. “Arz-ı mev’ud” projesinin gerçekleşmesi için Türkiye, İran, Irak ve Suriye’nin tamamen parçalanması ve yıkılması gerektiğini düşünüyorlar. Bu dört devlet ayakta kaldığı sürece süfli emellerini gerçekleştirmeleri mümkün değildir. İran’ın merhum Cumhurbaşkanı Reisi Türkiye ve Azerbaycan’la çok yakınlaşması nedeniyle bir suikaste kurban gitti, bunu unutmayalım.

Avrupa Futbol şampiyonasında şu anda mücadele veren milli takımımızın Avusturya maçında galibiyet gollerini atan milli futbolcu Merih Demiral’ın golden sonra yaptığı bozkurt işaretinin UEFA tarafından cezalandırılmasının gündeme gelmesi şu ana kadar izah etmeye çalıştığımız meselenin hangi boyutlara taşındığını anlatmıyor mu? Dedik ya, tesadüf diye bir şey yok.

Rabbim tüm Müslümanlara ümmet olma şuurunu nasip eylesin, zalimlerin, azgın kâfirlerin, münafıkların şerlerinden bizi emin eylesin. Başta Siyonist katiller olmak üzere yeryüzünde Müslümanlara zulmeden tüm zalim kâfirleri de kahru perişan eylesin. Âmin.

 

 

IRKÇILIK OYUNU YENİDEN SAHNEDE
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin