ABD ve Avrupa destekli Gazze’deki soy kırım on dokuzuncu ayında alabildiğine devam ederken Siyonist katilleri durduracak bir çözüm hala daha insanlık tarafından ortaya konulamadı. Gazze’deki Müslüman halkı sürekli göç ettiren Siyonist aşağılık katiller çadırlardaki masum çocukların üzerlerine bomba yağdırmaya , hastaneleri yıkmaya, her gün yüzlerce masumu katletmeye devam ediyorlar. Bu konuyla ilgili defalarca toplanan İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) ve Arap Birliği soy kırımı ve katliamı kınamadan öteye bir türlü geçemedi. Nerede ve kim olduğu hala daha kendileri tarafından da tanımlanmayan ”Uluslararası Toplum” a sorunu çözmesi için sürekli çağrıda bulunan 57 Müslüman ülkenin lideri kendilerinin bu zulme niye seyirci kaldıklarını, neden hiç bir şey yapamadıklarını da bir türlü izah edemediler. Eski Diyanet İşleri Başkanımız Prof.Dr. Mehmet Görmez bu konuyla ilgili çok güzel bir tesbitte bulundu: İspanya’da Haçlı zulmü altında bulunan Endülüs Müslümanlarına Osmanlı Devletinin yardıma gidememesini tarihçiler iki sebebe bağlıyorlar dedi: birincisi Sultan Fatih’in oğlu Cem Sultan’ın Papanın elinde esir olması, ikincisi ise güçlü bir donanmamızın olmayışı. Şimdi de Gazze’ye yardıma gidilememesinin sebebi olarak her İslam ülkesinin başında bir Cem Sultan’ın bulunmasından dolayıdır diyen Mehmet Görmez Hocamız ki çok doğru bir tesbit yapmış.
Yaklaşık bir asırdan beri Filistin ve Orta doğu ülkelerinde terör estiren Siyonist İsrail çeteleri arkasındaki Amerika, İngiltere ve diğer Avrupa ülkelerinin sınırsız yardımlarıyla hiçbir kural tanımamaya devam ediyor. Birleş Milletleri, NATO’yu, uluslar arası her türlü teşkilatı kendi safına çekmiş olan Siyonist çeteler öbür yandan da İslam ülkelerinden gelecek her türlü tehdit ve saldırı konusunda kendisini emniyete almış gözüküyor. Aşağılık Siyonistler 60 bin masum insanı katlederken, bebekleri, çocukları, kadınları gazetecileri, sağlık çalışanlarını, BM görevlilerini bizatihi hedef yapıp öldürürken, camileri, kiliseleri, okulları, hastaneleri, BM binalarını yerle bir ederken niçin hiçbir korku yaşamadı ve hiç çekinmedi, tüm insanlığın gözü önünde bu kadar suçu nasıl oldu da işlemeye cesaret etti? Dersiniz.
Gazze soy kırımı sürecinde aşağılık Siyonist katillerin başındaki Netanyahu ve diğer barbar canilerin tüm dünyada korkup çekineceği hiçbir gücün kalmadığını görmüş olduk. Onlarla kahramanca çarpışan HAMAS’ın ve Hizbullah’ın mücahitleri dışında karşılarına ciddi hiç bir güç çıkmadı. Bir de Yemen’deki Ensarullah hareketi İsrail’e gönderdiği füzelerle Gazze’ye destek çıktı. İran’ın İsrail’e hava saldırısı ise çok sınırlı kaldı. Şimdi Gazze halkı var olup olmama mücadelesi veriyor. Aşağılık zalim katillerin hedefi Gazze’yi boşaltarak burayı ilhak etmek. Bunun için binlerce yedek askeri silah altına alarak Gazze’yi işgale devam ediyorlar.
Siyonist çeteler bir yandan da Suriye’yi işgale ve yıkmaya devam ediyor. Suriye’de tam manasıyla hâkimiyet kuramamış olan Ahmet Eş-Şara hükümeti şu ana kadar işgalci İsrail’e tek bir mermi atmak bir yana tek bir söz bile edememiş durumda acziyet içerisinde. Suriye’yi çok zor günlerin beklediği, bu ülkede bir iç savaşın başlama tehlikesinin bulunduğu açıkça görülmektedir. İşgalci Siyonistlerin Suriye’yi tamamen ele geçirmeleri için bölünüp parçalanması gerekir, bu da ancak bir iç savaşla mümkündür. Bu iç savaşın olmaması için İslam ülkelerinin top yekun Suriye’yi kucaklaması gerekir.
Siyonistlerin Arz-ı Mev’ud (muharref Tevratta vaat edilmiş topraklar) sınırları içinde kalan Kıbrıs’ta da yeni oyunlar sahneye sürülmeye başladı. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin varlığına son verip burayı ele geçirmek isteyen Rumlar EOKA benzeri yeni bir terör örgütü kurarak adadaki Türkleri tehdit etmeye başladılar. “Devrimci Özgürlük Savaşçıları Hareketi” diye adlandırılan yeni EOKA’cılar adadaki Türk ve İngiliz askeri varlığına son vermeyi amaçlıyorlar. Öte yandan geçtiğimiz günlerde Kıbrıs’la ilgili bizleri şok eden ve derinden üzen bir gelişme daha yaşandı. Soydaşlarımız, kardeşlerimiz Orta Asya Türk Cumhuriyetleri Kazakistan, Özbekistan, Kırgızıstan, Türmenistan ve Tacikistan Avrupa Birliği (AB) ile 4 Nisan’da gerçekleştirdikleri zirvede, yalnızca Türkiye’nin tanıdığı “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti”nin kurulmasını kınayan ve devletlere tanımama çağrısı yapan BM Güvenlik Konseyi’nin 541 ve 550 sayılı kararlarına da bağlı kalacaklarını açıkladılar. Bu beş ülke BM’de yer alan Türkiye aleyhtarı maddeyi onaylayarak kabul ettiler. Türkiye’nin adadaki askeri ve siyasi varlığına karşı çıkılmasını kabul eden beş ülke Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni doğrudan ilgilendiren maddelere karşı Türk dünyasında yankı uyandırarak Türkiye’yi Kıbrıs’ta “işgalci güç” olarak resmen tanıma kararı aldılar. Bu kararlarının ardından Güney Kıbrıs Rum kesimine büyükelçi atayan kardeş Türk Cumhuriyetleri bunun karşılığında AB’den toplam 12 milyar Euro yardım taahhüdü aldılar. Böylece Türkiye’nin güvendiği bu dağlara çok karlar yağmış oldu.
Birinci Dünya savaşı sonunda yıkılan Osmanlı Devleti ile birlikte darmadağın olan İslam coğrafyasını çok zor günler bekliyor. Düşmanlarımızın niyetleri ve hedefleri çok açık bir şekilde bellidir. Karşımızda Ortadoğu coğrafyasını yeniden düzenlemek isteyen bir Haçlı-Siyonist ittifakı vardır. Bu ittifak Yüce Rabbimizin buyurduğu: “Ey iman edenler! Yahudileri ve hıristiyanları veli edinmeyin. Onlar birbirlerinin velileridir. Sizden kim onları dost edinirse şüphesiz o da onlardandır. Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.” (Maide Suresi,51.Ayet) şekilde bir küfür ittifakıdır. Türk Cumhuriyetleri çok büyük bir hata yapmışlardır. Rusya’nın üzerlerindeki baskısından kurtulmak için Avrupa Birliğine yanaşmaları çok büyük bir hatadır ve hele hele ağabeyleri Türkiye’nin aleyhinde bir faaliyette bulunmaları affedilecek bir hata da değildir.
Osmanlı Devleti bir İslam ümmeti devletiydi. Osmanlı padişahları Yavuz Sultan Selim’le birlikte hilafet görevini de üstlerine alarak ümmetin hamiliğine soyundular. Osmanlı Devleti nerede bir mazlum Müslüman topluluk varsa onların yardımına koşar, zalimlere aman vermezdi. Osmanlı yıkıldı, hilafet kaldırıldı ve Müslümanlar sahipsiz kaldılar. Geçtiğimiz günlerde Dünya Müslüman Alimler Birliği Fetva Komitesi, soykırımcı İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarını ve ateşkesi ihlali karşısında tüm Müslümanları silahlı cihad yapmaya çağıran bir fetva yayınladı. Fetvada, ayrıca acilen bir “İslami askeri ittifak” kurulması çağrısı yapıldı. Bu fetvayı hazırlayan İslam alimlerinin bilmesi gereken çok önemli bir konu var aslında: Cihad çağrısını Müslümanların başındaki Emiril-mü’minin ya da başka bir tabirle Halife-i Müslimin yapar Birinci Dünya savaşı başladığında Sultan Reşad ve aynı zamanda Halife-i Ruy-i zemin cihad-ı ekber ilan etti. Bu ilanı duyan Müslümanlar gelip İslam ordularına katıldılar, gelemeyenler ise para (altın) toplayıp gönderdiler.
Bu ahval ve şerait içinde Dünya Müslüman Âlimler Birliği cihat çağrısı yapmadan önce aslında bu çağrıyı yapacak bir emiri, lideri veya halifeyi seçmesi ya da tayin etmesi gerekirdi. Müslümanların başında bir imamının, lider veya önderinin olmaması en büyük kayıptır zaten. Müslümanlar kendi başlarına bir papa seçen Katoliklerden daha mı acizdirler ki kendilerine bir önder seçemiyorlar? İslam âlemi açısından bu büyük bir eksiklik ve utanç vesilesidir. Müslüman âlimler İslam ülkeleriyle görüşmeler yapıp bütün Müslümanların biat edeceği bir imam seçmelidirler. Bu imam ya da halifeye önce kendileri biat edecek sonra tüm Müslümanlardan biat isteyeceklerdir. Bu lider tüm Müslümanlara çağrıda bulunacak ve birlik ve beraberliği sağlayacaktır. Aslında İslam hukukuna göre Müslümanların bir tek devleti olmalıdır. Birden fazla İslam devleti olması caiz değildir. Seçilmiş imam bunu sağlayamazsa bile İslam Birleşmiş Milletler Teşkilatını, İslam Savunma Paktını, İslam Ekonomik işbirliğini, İslam Bilim, Kültür, Sanat teşkilatlarını kurarak Müslümanların her alanda dünyada söz sahibi olmalarını sağlayacaktır.
İslam âleminin tek çıkış yolu birlik olmaktadır. Bunu da herkesin ya da çoğunluğun kabul ettiği bir lider ancak yapacaktır. Bu lider her alanda İslam Birliğini sağlayacak ve düşmanlara karşı Müslümanları koruyacaktır. Rabbimizin emri bu şekildedir: “ Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin….(Al iimran,103) Yüce Rabbimiz bizlere Kur’an şuuru, ümmet şuuru ve cihad şuuru nasip eylesin. Âmin.