HABİB KARAÇORLU

KÜLTÜR BAKANLIĞI HANGİ KÜLTÜRÜ TEMSİL EDİYOR?

Bir milleti diğer milletlerden ayıran en önemli unsurlardan biri de kendi öz kültürüdür. Kültür: bir milletin veya halkın din, dil, örf ve adetler başta olmak üzere yeme-içme alışkanlığı, giyim-kuşam, mimari, musiki, folklor, el sanatları, zanaatkârlık, bilim, felsefe, sanat ve insan, aile-akraba ilişkilerini kapsayan geçmişten gelen ve tevarüs yoluyla geleceğe devredilen her türlü maddi ve manevi temel toplumsal dinamik ve unsurlardır. Bu unsurlar sayesinde toplumda düzen devam eder ve o toplum içindeki insanlar bunlarla ancak mutlu olur, birbiriyle kaynaşır ve millet olma yolunda toplumsal ortak bir bilince sahip olurlar.

Kültürleri oluşturan ve etkileyen en önemli unsur elbette dindir. Çünkü tüm insani düşünce, davranış ve alışkanlıkların temelinde dini inançlar yatmaktadır. Dini inançlar, ferdin ve toplumun günlük hayatında ve ömrünün sonuna kadar bağlı kaldığı, kendini uymak zorunda hissettiği, bağlayıcı ilkeler, kurallar ve prensiplerden meydana gelmektedir. Bu nedenle kültürlerin temelinde dini öğretiler ve kurallar vardır. Coğrafya da kültürün oluşmasında önemli bir etkendir. Fiziki coğrafya,  kendine has özellikleri; iklim, bitki örtüsü, topoğrafik yapı ve canlı çeşidiyle üzerinde yaşayan insanları zorlayıcı yöntem ve uygulamalara iter, zamanla bu yöntem ve uygulamalar vazgeçilemez birer toplumsal kural haline gelirler.

Bin yıldan beri üzerinde yaşadığımız, yurt edindiğimiz Anadolu, Trakya ve Mezopotamya toprakları geçmişte birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Bu medeniyetler ve kurucularından günümüze kadar ulaşan eldeki tek şey,  arkeolojik kazılarla ortaya çıkan onlara ait her türden eşyalar ve yapı kalıntılarıdır. Aslında onlarla aramızda herhangi bir maddi ve manevi bağ da bulunmamaktadır. Buna rağmen özellikle Cumhuriyet döneminde Anadolu coğrafyasında yaşamış ve yeryüzünden silinmiş kavimlerin (yeryüzünden silinme nedenleri de nedense araştırılmaz ve pek gündeme getirilmez) tarih ve kültürlerinin İslam ve Türk kültürünün önüne geçirilmesi tarafımızca pek anlaşılabilir bir konu değildir.

Geçen yıl yine bu aylarda bir vesileyle ziyaret ettiğimiz Van şehrimizde bulunan müze ile ilgili tespit ve kanaatlerimi bu köşe de anlatmaya çalışmıştım. Çok geniş bir alana kurulu olan devasa müzenin ana konusu Urartular idi. Girişinden çıkışına kadar adeta bir Urartu medeniyeti müzesi olan Van müzesinin bu halini eleştirmiş ve bin yılda beri bir İslam ve Türk beldesi olan Van şehrimizin niçin İslam ve Türk medeniyetlerine ait eserlerinin yeterince müzede sergilenmediğini sorgulaşmıştım. Aynı durumu bu kez geçen hafta ziyaret ettiğimiz Ağrı ve Kars illerimizde de müşahede ettim maalesef. Özellikle çok merak ederek gittiğimiz Doğubayazıt’taki İshak Paşa Sarayı ile ilgili eksiklikleri kısaca dile getirmek isterim. Yapımı 17 ve 18.yüzyıllarda bir asır süren, dönemine ait birçok mimari tarzı üzerinde taşıyan dünyaca ünlü İshak Paşa sarayında aktif kullanıldığı döneme ait o dönemin kültürünü yansıtan bir etnoğrafik salon veya odanın bulunmaması tarih ve kültürü yeni nesillere aktarma açısından büyük bir eksikliktir. Ayrıca sarayı ziyaretçilere tanıtacak uzman rehberlerin olmayışı da başka bir eksikliktir.

İshak Paşa Sarayının hemen yakınlarında bulunan Ahmed-i Hani Müzesi ve Geleneksel Doğubayazıt evini ziyaret ettiğimizde yine aynı hayal kırıklığını burada da yaşıyoruz. Ahmed-i Hani gibi, İslam akaidi ve temel esasları, Coğrafya ve Astronomi üzerine önemli eserleri bulunan bir İslam âliminin bu yönünü göz ardı edip meseleyi sadece etnik ve ideolojik açıdan ele alıp, yazdığı Mem u Zin adlı hikâye kitabıyla tanıtmak ne kadar gerçekçi ve ne kadar vicdanidir. Yine aynı şekilde Doğubayazıt ve çevresinde yüzyıllardır birlikte yaşamış ve yaşamakta olan Türk ve Kürt kardeşliğinin önemli merkezlerinden biri olan Doğubayazıt ve Ağrı yöremizi sadece Kürt kimliği ile tanıtan Geleneksel Doğubayazıt evi de tam bir cehalet ve gaflet ürünü olarak sırıtmaktadır.

Ziyaretimizin son noktası Serhat şehrimiz Kars’ta da ziyaret ettiğimiz noktalarda aynı eksiklik ve hataları müşahede ediyoruz. İlk ziyaret ettiğimiz Kafkas Cephesi Harp Tarihi Müzesinde yine milli kültür ve milli şuur eksikliğini ziyadesiyle görüyoruz maalesef. Kafkas cephesi denilince ilk akla gelen Sarıkamış Hareketi ve Sarıkamış şehitlerinin yeterince temsil edilmediği ve anlatılmadığı müzede tarihi olaylar ve şahsiyetlerle ilgili bölük, börkçük bilgilerin sergilendiğini görünce yine büyük bir hayal kırıklığı yaşıyoruz. Hele hele Kars denilince ilk akla gelen kahramanlar, Kazım Karabekir Paşa ve Halit Paşa hakkındaki üstünkörü bilgiler onlara yapılmış büyük bir haksızlık olarak karşımızda durmaktadır.

Uzun yıllardan beri takip ettiğim ve bizzat gezi ve gözlerimle zihniyetine şahit olduğum Kültür Bakanlığı, daha doğrusu Kültür ve Turizm Bakanlığı, olaylara ve tarihi gerçeklere hep turizm yönüyle baktı ve milli kültür ve medeniyetimizi göz ardı edip felsefe ve icraatını turizm üzerine inşa ederek Avrupalıları ve oradan gelen turistleri memnun ve razı edecek çalışmalar yaptı. Şimdi bu vesileyle Kültür ve Turizm Bakanlığının,  Kültür ve Turizm diye ikiye ayrılması gerektiğini bir kez daha ben de dillendirmiş olayım. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın nasıl ikiye bölünmesi gerekiyorsa Kültür ve Turizm de birbirinden ayrılmalıdır. Bunlar birbiriyle alakalı gibi görünse de alakaları pek yoktur. Kültürümüz turizme kurban edilmemelidir. Kültür Bakanlığı milli kültürümüzü ve öz medeniyetimizi geliştirici, benimsetici, yeni nesillere tanıtıcı icraatlar yapmalıdır.  Milli kültürümüzün kaybolması demek milli kimliğimizi kaybetmemiz demektir. Önceki yıllarda kendi köyümdeki tarihi evleri ve camiyi tescil için verdiğim mücadelede zihniyet olarak Kültür Bakanlığının bizden fersah fersah uzaklarda bulunduğunu gördüm. Helak olmuş kavimlere sahip çıktığının çeyreği kadar kendi öz kültürüne ve medeniyetine sahip çıkamayan Kültür ve Turizm Bakanlığı turist gözlüğünü gözünden çıkararak çıplak göz ve selim akılla gerçekleri görmelidir. Bu coğrafya üzerinde var olmak için yüzlerce savaş yapan ve milyonlarca şehit veren milletimizin temel harcı İslam’dır. Bu ülkenin öz medeniyetinin altında İslam’ın harcı vardır. Kırk ayrı etnisitenin yaşadığı bu coğrafyanın harcı İslam’dır. Bunu asla göz ardı edemezsiniz. Batı kültürünün etkisinde, aslından giderek uzaklaşan yeni nesillere milli şuuru vermek için milli kültürümüze sahip çıkmalıyız, yoksa kısa zamanda bu coğrafyadan silinip gideriz. Rabbim başta yöneticiler olmak üzere hepimize bu şuuru nasip eylesin. Âmin.

KÜLTÜR BAKANLIĞI HANGİ KÜLTÜRÜ TEMSİL EDİYOR?

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin