Filistin ve Lübnan’a saldırılar düzenleyerek her gün bebek, çocuk ve kadın demeden yüzlerce masum Müslüman’ı katleden terör örgütü katil İsrail Amerika’daki seçimleri Trump’ın kazanmasıyla hedef büyüterek Suriye topraklarına da aralıksız saldırılar düzenlemeye başladı. Geçen hafta bu köşede ABD seçimlerini yorumladığımız yazıda “eşek”in görevini tamamladığından sıranın “fil”e geldiğinden bahsetmiştik. Demokratları bir “eşek” gibi kullanan Siyonizm bedavadan ayağına kadar getirilen milyarca dolarlık silahla Müslüman katliama yapsa da tam olarak amacına ulaşamadı. Gazze ve Lübnan’daki kara savaşlarında on bin civarında asker kaybeden ve yüz bin civarında da yaralısı olan bebek katili Siyonist kâfirlerin daha fazla asker kaybına tahammüllerinin kalmadığı anlaşılmaktadır. On üç aydan fazla bir zaman içerisinde HAMAS’ın elindeki yüz esiri bile kurtarmayı beceremeyen aşağılık korkak katiller insanların sığındığı okulları, camileri, kiliseleri ve Birleşmiş Milletlere ait binaları defalarca havadan bombalayıp kayıplarının intikamını almaya çalışmaktadırlar. Gazze, Batı Şeria ve Lübnan topraklarının ardından Suriye’yi de ele geçirip işgali genişletmeyi planlayan Siyonist şebeke, Trump’ı ve Cumhuriyetçi Parti hükümetini nasıl kullanacaktır? Bunu ileriki aylarda göreceğiz. Trump’ın bakan adayı olarak açıkladığı isimlerin tam da Siyonistlerin emellerine hizmet edebilecek uygun şahsiyetler olması, Perşembenin gelişini Çarşambadan belli etmektedir.
Filistin ve Lübnan’daki soy kırım karşısında üç maymunu oynayan “İslam âlemi”, bilmiyorum; “İslam âlemi” tabiri ne kadar doğrudur, aslında halkı Müslüman olan ülkeler ya da toplumlar demek daha doğru olur, olup biteni seyrederek bir gün sıranın kendilerine de gelmesini beklemektedirler. 2004 yılında ABD başkanı George W. Bush’un başlattığı Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)’nin alanı içinde Fas’tan Endonezya’ya kadar yirmi beş İslam ülkesi bulunmaktadır. Bu ülkelerde din, kültür, ekonomi, eğitim, hukuk ve yönetim konularında reformlar planlayan ABD ve stratejik ortağı Siyonist-Haçlı ittifakı aslında geçmişte bu alanda yüzlerce projeyi devreye koymuş ve bayağı bir ilerleme kaydetmiştir.
BOP aslında geçmişi yüz yıllar öncesine dayanan bir projedir. Yüz yıllardan beri İslam düşmanı Yahudi-Hıristiyan ittifakı Müslümanları dinlerinden uzaklaştırmak için çok çeşitli planları ve oyunları uygulamayı başarmıştır. İslam düşmanları İslam’ın cahili olan Müslümanları yine kendi dinleriyle çok rahat şekilde aldatmış ve istedikleri yollara sürüklemişlerdir. Hazreti Osman(R.A.)’ın şehit edilmesiyle patlak veren fitnenin ardından ortaya çıkan Hariciler adındaki sapık grubun din konusundaki cehaletini istismar edenler onları Muaviye ve Hazreti Ali (R.A.)’ye düşman etmişlerdir.. Daha sonraki dönemlerde Mu’tezile (Rasyonalistler) başta olmak üzere birçok batıl fırka veya mezhep ortaya çıkmış ve Müslümanların bölünmesine ve siyasi yönden zayıflamasına neden olmuştur. 18 ve 19.yüz yıllarda İngilizler yetiştirdikleri Müslüman âlimi kılığındaki ajanlarıyla Araplar arasında Osmanlı düşmanlığını ve Arap ırkçılığını yaymışlardır.
Günümüzde İslam dinini bozmak üzerine Siyonist-Haçlı ittifakının faaliyetleri son hızla devam etmektedir. Tel Aviv’de 1956 yılında MOSSAD tarafından İslam Üniversitesi kurulmuştur. Bu üniversite sadece Yahudilerin okuyabildiği bir istihbarat okuludur. Burada Kur’an-ı Kerim, hadis, fıkıh ve tefsir gibi İslami ilimlerle birlikte bunları doğru öğrenmek üzere Arapça eğitimi ve casusluk kapsamında dersler verilir, teknikler öğretilir. Mezun olduktan sonra İslam dünyasının her tarafına gönderilen, Kur’an-ı Kerim okuyan, Müslüman gibi yaşayan MOSSAD ajanları, İsrail’in çıkarları doğrultusunda hile ve desiselere başvururlar. Acaba bizim ülkemizde de bunlardan kaçı şu anda faaliyet göstermektedir?
Siyonist-Haçlı ittifakının geçen yüz yılın sonlarına doğru ortaya attığı “Dinler arası Diyalog” ve “Ilımlı İslam” projeleri özellikle FETÖ tarafından devlet kurumları da kullanılarak savunulmuşsa da sonradan bu safsatadan vazgeçilmiştir. Ancak bu zihniyeti hala daha sürdüren gerek İlahiyat alanında ve gerekse İslami camiada birçok kişi ve zümre bulunmaktadır. Maalesef din eğitim ve öğretimi alanında ülkemiz başta olmak üzere Müslüman ülkelerin tamamına yakınında hem büyük bir boşluk ve hem de yanlış uygulamalar vardır. İslam dini gerçek şekliyle öğretilmemekte ve din eğitimi doğru ve tam bir şekilde yapılmamaktadır. İslam’ın temel kaynakları Kur’an-ı Kerim ve Sünnet-i Nebeviden tam ve doğru şekilde Müslümanlar haberdar değillerdir. Din adına birçok felsefe, bid’at, hurafe ve tahrif edilmiş bilgiler Müslümanların zihnine doldurulmaktadır. Sünnet ve hadisin inkârıyla başlayan sapkınlıklar mezheplerin reddedilmesiyle sonuçlanmış ve ortaya dinin sadece lafını eden, ancak yaşamayan şaşkın güruhların ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Müslümanlar kültür alanında da saldırı altında tutulmuş ve İslam kültür ve medeniyetinin yerini eski batıl dinlerin objeleri ve putperest inançlarla doldurulmaya çalışılmıştır. Müslümanları kimlik ve ortak hafızadan uzaklaştırmak için ortaya atılan ırkçılık fikirleri devletler eliyle halka benimsetilmeye çalışılmıştır. Müslümanların bin 400 yıllık ortak tarihi, kültürü, medeniyeti, sanatı ve sosyal hayatı göz ardı edilerek veya kötülenerek modernizm denilen çağdaş kültürel emperyalizm dayatılmıştır. Arkeolojik kazılarla ortaya çıkarılan üç, dört bin yıl öncesine ait medeniyetlerle Müslümanlara yeni bir kimlik isnat edilmeye çalışılmıştır.
Müslümanların eğitim sistemlerine de dışarıdan müdahale edilmiş ve düşünmeyen, araştırmayan, aşağılık kompleksine sahip, köleliğe yatkın Müslüman tipi oluşturulmaya çalışılmıştır. Türkiye’nin 1948 yılında ABD ile imzaladığı Fulbright anlaşması bu amaca yöneliktir ve halen yürürlüktedir. Müslüman ülkelerin tamamına yakınında eğitim Batı felsefesini göre düzenlenmiştir. Bu batılı sistemler Müslümanların bilim, teknoloji ve sanatta geri kalmasına neden olmuştur.
Müslüman ülkelerin ekonomileri de Siyonist-Haçlı ittifakının güdümündedir. Müslümanların yer altı ve yer üstü kaynakları emperyalist ülkeler tarafından sömürülmektedir. Maalesef tüm dünyadaki dolarizasyon prangası Müslümanların da ellerine ve ayaklarına vurulmuştur. Müslümanlar kendi aralarında bile milli para birimlerini kullanamamaktadırlar. Doların ekonomideki hâkimiyeti kırılmadan Siyonist-Haçlı ittifakının hâkimiyeti bitmeyecektir.
Hukuk alanında da Müslümanlar bugün büyük bir karmaşa içindedirler. Batıdan alınarak tercüme edilen ve uygulamaya konulan kanun ve hukuk metinleri Müslüman coğrafyasına uyum sağlamamış ve hiçbir derde derman olmadan adalet sisteminin zayıflamasına ve yargıda çözümsüzlüğün oluşmasına neden olmuştur. Son örnek olarak İstanbul sözleşmesi ve onun ürünü 6284 sayılı yasa ülkemizde aile kurumuna çok büyük darbeler vurmuştur.
Konuyu özetleyecek olursak günümüz Müslüman ülkeleri İslam’ın aslından uzaklaşmanın bedelini çok ağır bir şekilde ödemektedirler. İslam her şeyden önce Allah’ın birliğini ve hâkimiyetini kabul etmek demektir. Allah’a ortak koşularak bir takım tağutların peşinden gitmek suretiyle asla dünya ve ahiret saadetini kazanmak mümkün değildir. Cenabı Allah’ın Hayat Rehberi olarak bize gönderdiği Kur’an-ı Kerim çok iyi okunmalı, anlaşılmalı ve uygulamalıdır. Kur’an’ın uygulaması konusunda rehber ve önderimiz Hazreti Peygamber (S.A.V.)’dir. Onun ashabı da bizim için örnek ve modeldir. Onların izinden giden salihler, alimler ve velilerde bizim için birer meşaledir. O halde yol bellidir. Gidilecek adres Washington, Moskova, Pekin, Telaviv, Paris ve Londra değil Allah’ın ipi Kur’an’dır. Önderimiz Trump, Putin, Xi Jinping ya da başka biri değil, Hazreti Peygamber (S.A.V.)’dir. Rabbim bizler Kur’an şuurunu, Peygamber sevgisini nasip eylesin, batıla meyletmekten muhafaza eylesin. Âmin.