Geçen hafta bu köşemizde yeni bir eğitim-öğretim yılına daha başlamamız nedeniyle ele aldığımız yazıda ülkemizin sorunlarının temelinde eğitimin yattığını, eğitim düzelmeden hiçbir şeyin düzeltilemeyeceğini ve eğitimin millileşmesi hususunda nelerin yapılması gerektiği tespitinde bulunmuş ve makalenin sonunu: “Yukarıda izah etmeye çalıştığımız gerçekler bilinmeden ve toplumlar bu konularda bilinçlendirilmeden eğitim de düzelemez. Bilinçli bir halk oluşmadan hiçbir mesele düzelemez. Yukarıdaki gerçekleri tüm insanlığa cesurca, azimle, sabır ve hikmetle anlatacak aydınlara, yazarlara, kanaat önderlerine, sivil toplum kuruluşlarına, akademisyenlere ve din âlimlerine çok büyük bir ihtiyaç vardır. Bunlar ortaya çıkmadan ve bu konuda her türlü riski göze alıp bedel ödemeden ne eğitimi, ne ekonomiyi, ne tarımı, ne çevreyi, ne yeni nesilleri ve ne de hiçbir şeyi düzeltemeyiz, hepsi bozulup gider, sadece seyrederiz.” Diye bağlamıştım. Toplumun, dolayısıyla eğitimin ıslahı konusunda ümitlerimizin yavaş yavaş tükendiği bir zamanda Elazığ şehrimizde Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi önderliğinde düzenlenen Din Öğretimi ve Hizmetleri Çalıştayı bu konularda bir nebze de olsa yanan yüreğimize su serpmiş oldu.
F.Ü. İlahiyat Fakültemizin önderliğinde ikincisi düzenlenen çalıştay birincisine göre daha derli toplu ve coşkulu şekilde gerçekleştirildi. Bu konudaki gayret ve çalışmalarından ötürü Üniversite, Milli Eğitim ve Diyanet camiasından çok değerli yöneticilerimize ve hocalarımıza bir kez daha burada şükranlarımızı sunarız. Çalıştaya davet edilen çok değerli idareci ve hocalarımızdan önemli oranda istifade ettik. Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Muhterem Prof.Dr. İbrahim Hilmi KARSLI hocamızın, “Günümüz Müslüman Bilginin İlmi Yeterlilik ve Temsil Sorunu” başlıklı sunumu çağımız Müslümanlarının geri kalmışlık nedeni başta olmak üzere eğitim, kültür, sosyal ve ekonomik konulardaki sorunlarının kaynağını özetleyen bir içeriğe sahipti. Sunumdan çok önemli bulduğum pasajları burada zikretmekte çok büyük fayda görüyorum: “Geçmişte âlim/ulema, İslam toplumlarının, ifade yerinde ise temel dayanağı ve omurgası mesabesindeydi. Onlar sadece dinî bilgi veren insanlar değil, aynı zamanda çok değişik alanlarda topluma rehberlik eden kimselerdi. Nitekim sahabe-i kiramdan şöyle bir söz nakledilir: “Zelletu’l-âlimi zelletu’l-âlemi.” Yani âlimin hatası toplumun da hatası ve sapması demektir. Buradan mülhem olsa gerek dilimize şöyle bir deyim de yerleşmiştir. Âlimin zellesi, yani sapması, toplumun zillete düşmesi ve birçok musibetlere maruz kalması demektir. Geçmişe baktığımızda Müslüman toplumlarda, âlimler hem hukuk hem de eğitim faaliyetlerinin öncüleri idiler. Onlar aynı zamanda, toplumun dinî yönden ıslahı, irşadı ve manevi olgunlaşmasının rehberleriydi. Bu anlamda âlimler, halkın yanında ve onlarla beraber hareket eden toplumsal aktörlerdi. Mesela savaşta askere moral veren, toplumsal problemlerde toplumu kaynaştıran ve hayır faaliyetlerinde öncülük eden kimselerdi. İslam dünyasında bağımsızlık savaşlarında âlimlerin oynadığı role tarihî kaynaklar şahitlik etmektedir. Bizim ülkemizin yaşadığı Kurtuluş Savaşı’nda ne büyük katkılar sağladıkları da araştırmalar tarafından ortaya konmaktadır.”
Muhterem İbrahim Hilmi Hocamız alimlerle ilgili yukarıdaki tespitleri yaptıktan sonra günümüz Müslüman alimlerinin ilmi yeterlilik ve temsil sorunu konusunda şu tespitlerde bulunuyor (tırnak dışındaki cümleler kendi yorumumdur):
1-“Âlimin/bilginin diğer bilgi dallarından kopması sorunu”: İslam âleminin parlak dönemlerindeki âlimler dini ilimler yanında dönemin fen ve sosyal ilimlerini de bilen kimselerdi. Bu nedenle çok önemli eserler ve fikirler ortaya koydular, İslam Medeniyetini kendi çağlarındaki en üstün medeniyet yaptılar. Günümüz alimlerine/ bilginlerine gelince: bir tarafta döneminin bilimsel gelişmelerinden, fenden, bilimden ve teknolojiden habersiz İslam bilginleri, öte yanda, Kur’an’dan, Kainatı ve her şeyi Yaradandan, O’nun sıfat ve fiilerinden, İslam’dan habersiz bilim adamları; tek kanatla uçmaya çalışıp, uçamayan alim ve bilginlerimiz.
2- “Kur’an’ın kevni ve biyolojik ayetleri inceleme çağrısının unutulması”: Tüm fen ve sosyal bilimlerin verileri, sonuçları ve bilgileri Kur’an’ın anlaşılması ve Yüce Allah’ın ilim, kudret ve tekvin sıfatlarının keşfine işaret ettiği halde çağımız İslam âlimleri bu alanlara girmeyip İslam’ın anlaşılması ve tüm dünyaya tebliği konusunda bize zaman kaybettirdiler.
3- “Akademisyenlerin dinî toplumsal konularda tavır koymaması”: Bugün yüzün üzerinde ilahiyat ve İslami ilimler fakültesi olduğu halde, hem toplumsal dini meselelerde ve hem de toplumun yaşadığı ciddi meselelerde hiçbir görüş beyan edilmemekte, binlerce öğretim üyemizin neredeyse birkaçı dışında çoğunluğu üç maymunu oynamaktadır. Ailenin korunması, ekonomik sorunlar, toplumsal olaylar ve gençliğin içine düşürüldüğü vahim durumlarla ilgili, bunları dert edinip yola düşen çok az hocamız dışında başka kimseyi göremedik maalesef.
4-“Bilgi ahlakının zayıflaması veya ilmin amelden kopması”: Önceki âlimler ilmiyle amel eden kimseler olduğu halde şimdikiler sadece bilgiyi aktarma işini yeterli görüp uygulamasını yapmadıklarından toplum üzerinde etkili olamıyorlar.
5-“Bilginlerin geçmişi ve hâli anlama sorunu”: Günümüzde özellikle ilahiyat alanında iştigal eden bazı hocaların tarihi, sosyolojik ve kültürel araştırmalar yapmadan geçmiş asırlardaki uygulamaları sorgulamaları ve din konusunda halkın kafasını karıştırmaları ve yine zamanımızdaki güncel meseleleri de tam anlamıyla idrak edip çözüm bulmakta zorlanmaları biz Müslümanlar için önemli bir sorundur.
6-“Bilginlerin, ümmetin esas sorunlarını unutup kısır çekişmelere dalmaları”: Bazıları sırf şöhret için, bazıları da mevcut iktidarlara yaranmak için günümüz âlimleri ümmetin önemli sorunlarını göz ardı edip hiçbir faydası olmayan ayrıntı diyebileceğimiz konuları tartışarak Müslümanların asıl gündemlerini maalesef gözden ırak tutmuşlardır.
7-“Ulemanın siyasi bilincinin olmaması”: Üç, dört asırdan beri başta Amerikalılar ve İngilizler olmak üzere Batılı İslam düşmanları tarafından İslam âlemi üzerinde birçok oyunlar oynanmasına, birçok sinsi projeler yürütülmesine rağmen birçok âlimin bu konularda tepkisiz kalması veya dolaylı destek vermesi sonucunda Müslümanlar birçok mevzilerini ve kazanımlarını kaybetmişlerdir. Sultan Abdülhamid’in hal fetvasını onaylayanlar, hilafetin kaldırılması teklifini imzalayanlar, başörtüsüne teferruat deyip direnci zayıflatanlar ve faize cevaz verenler ile aynı zamanda toplum aleyhinde cereyan eden birçok konuda sessiz kalarak pasif destek verenler, ahretteki hesabı unutup dünyalık peşinden koşan siyasi şuurdan mahrum zavallılardır.
Bütün yukarıdaki olumsuz tabloya rağmen yaşadığı zaman ve zeminin farkında olarak ifa ettiği görevin, üslendiği rolün ve taşıdığı misyonun şuurunda olan Prof.Dr. Mustafa AĞIRMAN gibi hocalarımız da var elhamdülillah. Kendisinin hem öğretmenlere ve hem de din görevlilerine üzerine basa basa ısrarla vurgulayıp anlattığı dört husus var ki burada zikretmek boynumuzun borcudur: 1-İslam’ı anlatan kimse teslimiyet ve temsiliyet sahibi olacak. İslam’ı anlatma yolunda Allah’a ve Resulüne teslim olacak. Sadece Allah’a ve Resulüne vereceği hesabı düşünecek. İslam’ı temsil konusunda da samimi bir Müslüman olup dediklerini aynen kendisi yaşayacak.
2-İslam’ı anlatan kimse muhatabını çok iyi tanıyacak. Muhatabının bilgi ve akıl seviyesini göz önünde bulundurarak anlatılırsa başarılı olur, yoksa sonuç alamaz.
3-İslam’ı anlatan kimse anlattığı konuları çok iyi bilip, dini konularda aşırılığa gitmeyip sadece sahih bilgileri aktaracak.
4-İslam’ı anlatan kimse bunun yol, yöntem ve usullerini çok iyi bilecek. Kur’an’da ve sünnetteki tebliğ, davet, irşad, vaaz ve nasihat usullerine göre hareket edecek.
Bütün bu anlattıklarımızın sonucu olarak diyebiliriz ki, günümüz Müslümanlarının önderlik sorunu vardır. Müslümanlara her alanda önderlik edecek, onların ufkunu açacak, yaşadığı zamanı çok iyi idrak etmiş, her konuda donanımlı, inançlı, azimli, cesur, gerçek liderlere çok büyük bir ihtiyaç vardır; tıpkı Necmettin Erbakan ve Ali İzzet Begoviç gibi. Çağın bilim ve teknolojisini kavramış, manevi önderlerin rahle-i tedrisinden geçmiş, nefis terbiyesi almış, ufku geniş, hedefi büyük insanlar yetiştirmek bu ümmet için artık farzı ayındır. Ülkemizde bu ideali gerçekleştirecek potansiyel ve kadrolar vardır. Onları uyandırıp harekete geçirmenin vakti gelmiştir, bizim çağrımız onlaradır.
Rabbim biran önce bizi gaflet uykusundan uyandıracak uyarıcılar göndersin ve bize merhametiyle muamele eylesin. Âmin.