İslam âleminin ve yeryüzünün değişik bölgelerinde yaşayan Müslümanların özellikle son iki asırda maruz kaldığı mezalim ve asimilasyonların ana nedenlerini ele aldığımız son iki makaleye ilaveten üçüncü bir makaleyle konuyu tamamlayıp sonuca gideceğiz inşallah. Bin 400 yıldan beri Orta doğu, Anadolu, Kafkaslar, Balkanlar, Latin Avrupa ve Doğu Avrupa ‘da Müslümanlar ezeli düşmanları Hıristiyanlar ile hep karşı karşıya geldiler ve aralarında çok büyük savaşlar yaptılar. Önceleri bilim, fen, teknoloji, askeri ve ekonomik alanlarda üstün olan Müslümanlar daha sonra Hıristiyanların gerisine düştüler ve özellikle 17.asırdan itibaren denge Hıristiyanlar lehine değişmiş oldu. Haçlılar daha önceleri pek yenemedikleri Müslümanları Birinci Dünya savaşında nasıl yenmeyi başardılar? Bu konuyu iyice araştırıp öğrenmemiz lazım.
İslam, Arap yarımadasında doğup inkişaf ettikten sonra bir asırlık sürede etrafındaki kıtalara hızla yayıldı. Müslümanlar üç kıtada büyük devletler ve medeniyetler kurdular. Hicri 1.asırdan 9.asra kadar (Miladi 7.asırdan 15.asra kadar) geçen zaman içinde Müslümanlar atlattıkları tüm badirelere rağmen kendilerini diğer dinlerden üstün kılan ana eksenden, yani Kur’an ve Sünnet merkezli hayat ve yönetim tarzından ayrılmamaya özen gösterdiler. Kendi dinlerinin tek hakikat oluşundan ve kurdukları medeniyetin diğer medeniyetlerden üstün olduğundan zerre kadar şüpheleri yoktu. Ancak Avrupa’nın batısında İber yarım adasında çok büyük bir medeniyete sahip olan Endülüs Emevi devletinin 15.asrın sonlarında Hıristiyan ittifakına mağlup olarak tarihten silinmesi ve Osmanlı Devletinin Avrupa’daki fetihlerinin Viyana kapısında son bulmasıyla Müslümanların talihi dönmüş oldu ve inisiyatif yavaş yavaş Hıristiyan Batının eline geçmeye başladı.
16.yüz yıl İslam dünyası Batıda olup bitenlerin farkına varmadan yerinde saymaya devam etti. Üç kıtada hüküm süren, dünyanın en büyük devleti Osmanlı’nın hanedanı ve idarecileri sahip oldukları erişilmez gücün hiç bitmeyeceği rehavetine kapılıp bilim, fen ve teknolojide ilerlemek yerine lüks, konfor, debdebe ve şatafata merak salarak cihat farizasını göz ardı ettiler. Oysa unutmamaları gereken devletin kuruluşundan itibaren en önemli düstur, “cihatsız İslam olmaz” ilkesiydi. Devletin kurucusu Osman Gazi son nefesinde oğlu Orhan Gazi’ye: “Bil ki bizim mesleğimiz, Allah yoludur ve maksadımız da O’nun dînini yaymaktır. Bizim dâvâmız, kuru bir kavga ve cihangirlik dâvâsı değil, “i‘lâyı kelimetullâh”tır, yani Allâh’ın dînini yüceltmektir! Cihâdı terk etmeyerek rûhumu şâd et!.. Ertuğrul Bey, Osman Gazi, Orhan Gazi, I.Murat, Yıldırım Bayezid, II.Murat, Fatih, Yavuz ve Kanuni bu ilkeye sıkı sıkıya sarılmış cihada çıkarak büyük fetihlerle çok büyük ganimetler elde etmişlerdi.
19.asrın başlarında büyük bir sömürge imparatorluğuna dönüşen İngiltere veya meşhur ismiyle Büyük Britanya gözünü Müslümanların topraklarına dikmişti. Ancak Müslümanları sömürgeleştirmek Afrika, Amerika ve Avustralya kıtasının yerlileri kadar kolay değildi. Bu amaçla Müslümanları diğer milletlerden farklı kılan özelliklerin ortadan kaldırılması gerekiyordu. İngilizler işi temelinden halletmek için seçtikleri çok zeki İngiliz çocuklarını bir Müslüman âlimi gibi yetiştirip İstanbul başta olmak üzere önemli merkezlere gönderdiler. Bu casusları ayırt edebilmek çok zor olduğundan Müslüman yöneticiler bunlara önemli görevler verdiler ve böylece onların görevlerini kolaylaştırmış oldular.
Hindistan’da üç asırdan beri hüküm süren Babür Devletini çökerten İngilizler burada tutunabilmek için Gulam Ahmed adında bir casuslarıyla Kadiyanilik adı altında bir hareket başlatıp Müslümanları bölmüş ve kolayca yönetmişlerdi. Aynı şekilde Arap yarım adasına hâkim olmak ve buraları Osmanlı Devletinden koparmak için Vehhabiliği çıkarmışlardı. Daha sonra buraya gönderdikleri Lawrens adlı casusları aracılığı Arap milliyetçiliğini teşvik edip bölge Araplarını Osmanlı devletine karşı kışkırtmıştı.
19.yüz yılda başlayıp 20.yüz yılda devam eden İngiliz-Siyonist ittifakı Osmanlı Devletini yıkmakla kalmamış ayrıca Müslümanları dininden koparmak için çeşitli plan ve projeleri uygulamaya koymuştu. Tıkanmış olan Lozan görüşmelerine aracılık için giden Mısır Hahambaşı Haim Nahum çoğunluğunu İngiliz, Fransız ve İtalyanların çektiği delegasyona şu tavsiyede bulunmuştu: “Sevr anlaşmasını şimdilik rafa kaldıralım. Anadolu’daki amaçlarımıza ulaşmak için buranın halkını dininden uzaklaştıralım, aç ve işsiz bırakalım, borca esir edelim, bölelim ve böldüklerimizi birbiriyle çatıştıralım, böylece yumuşak lokma haline getirip İsrail’e vilayet yapalım.” Ne dersiniz Cumhuriyet döneminde bu plan uygulanmakta mıdır?
İslam âlemi bugün 7-8 milyonluk bir İsrail terör örgütünü durduramıyorsa işte dönüp bir gerilere bakmak lazım. Bizi dinimizden nasıl uzaklaştırdılar? Bizi nasıl yoksul bıraktılar? Bizi ırkçıkla, mezhepçilikle, ideolojilerle nasıl böldüler? Bizi birbirimizle şimdi nasıl çatıştırıyorlar? Büyük İsrail Devleti önünde engel gördüklerini nasıl siyasetten tasfiye ediyorlar veya ortadan kaldırıyorlar? Yakın tarihi gerçek kaynaklardan çok iyi araştırıp öğrenelim. Dinimizi ana kaynaklarından; tefsir, hadis, siyer, akaid ve fıkıh kitaplarından ya da bunları iyi bilenlerden öğrenelim. Her “âlimim” diyenin peşinden gitmeyelim. Rabbim tüm Müslümanlara hidayet yolunu göstersin, gerçek âlimler, rehberler ve sahipler göndersin, birliğimiz kurmayı, Resulullah ve ashabı gibi yolunda cihat etmeyi nasip eylesin. Âmin.