14 Mayıs Pazar günü yapılan seçimlerin ardından Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde adaylardan hiç biri 1.turda seçilmek için gerekli olan % 50+ 1 oyu alamadığından ülkemiz 28 Mayıs Pazar günü 2.tura kalan iki adaydan birini seçmek için yeniden sandığa gidecek. 14 Mayıs öncesinde adaylar çeşitli vaatlerle seçmenin karşısına çıkarak kendilerinden oy isteseler de aslında seçim sonuçlarını en çok etkileyen çok önemli iki konu, güvenlik ve göçmen sorunları oldu. Son kırk yılda terörden çok büyük zarar görmüş olan ülke halkımızın bu konudaki hassasiyeti iktidar partileri tarafından seçim meydanlarında sıklıkla gündeme getirildi. Diğer yandan sadece göçmen sorunlarına dikkat çeken diğer bir ittifak adayının yüzde beşin üzerinde oy alması da bu meselenin toplum tarafından çok ciddiye alındığını gösterdi. Ülkemizin çok ciddi manada büyük bir ekonomik krizle karşı karşıya kaldığı bugünlerde terör ve göçmen sorunları nedeniyle halkın ekonomi yanında güvenlik konusunda da geleceğe ilişkin endişelerinin bulunduğunu ortaya koydu.
Cumhuriyetin ilanının 100.yılının kutlanacağı 2023 yılında nasıl bir toplum yapısına sahibiz? Bu konuyu yeterince irdelemeden, toplumu mercek altına alıp incelemeden ve derin toplumsal analizler yapmadan ülkemizin geleceği konusunda net bir tabloyu ortaya koymamız mümkün değildir. Ekonomi, eğitim, kültür, hukuk ve adalet dörtgeni içerisinde şekillenmiş olan toplumun ahlak ve maneviyat seviyesi, toplumun geleceği konusunda bize belli işaretler vermektedir. Topluma farklı bakış açılarının çoğalması veya toplumsal değişimleri yorumlama biçimlerinin çok çelişkili olması, araştırmalar sonucunda elde edilen toplumsal veri rakamlarının sonucunu asla değiştirmiyor. Çünkü matematik yalan söylemez, artan ve azalan rakamların varlığı bizi gerçeklerle yüzleştirmeye yetiyor. Türkiye halkının son çeyrek asırda sosyolojik yönden farklılaştığını ve buna istinaden ahlak ve maneviyat alanında da büyük bir değişim geçirdiğini bizzat içinde yaşayıp müşahede ediyoruz ki, devletin istatistik kurumunun açıkladığı bazı rakamlar da bu değişimi bizzat gözler önüne seriyor. 28 Şubat dönemi yönetiminin 1997-2002 yılları arasında yaptığı manevi tahribatın ardından 2004 yılından itibaren Avrupa Birliği’ne girmek için ileri sürülen zorunlu yasal değişiklikler ve eğitim ve hukuk başta olmak üzere yapılan reformlarla toplumun hiçte arzu edilmeyen şekilde değişime zorlamıştır. Bu değişim en çokta aile yapımızda görülmektedir.
Toplumu oluşturan temel yapı taşları ailelerin son çeyrek asırda özellikle son yirmi yılda maruz kaldığı yozlaşma, çürüme ve dağılmanın hangi boyutlara ulaştığını bizzat TÜİK’in elde ettiği rakamlar bize haber veriyor. Türkiye’de evlenen çiftlerin sayısı 2022 yılında 574 bin 358 iken, boşanan çiftlerin sayısı aynı yılda 180 bin 954 oldu. Yani ülkemizde evlenen her üç çiftten biri kısa bir süre içinde boşanıyor, boşanmaların %32,7’si evliliğin ilk beş yılı içinde gerçekleşiyor. Boşanma oranlarında son yirmi yılda yüzde yüz artış olduğunu 2001 yılında ki 91.994 olan boşanma rakamından anlıyoruz. Aynı zamanda Türkiye’de evlenme yaşı da giderek yükseliyor. Yıllara göre ortalama ilk evlenme yaşı incelendiğinde, her iki cinsiyette de ilk evlenme yaşının arttığı görülmekte. Ortalama ilk evlenme yaşı 2022 yılında erkeklerde 28,2 iken kadınlarda 25,6 oldu. 2001 yılında ülkemizde evlenme yaşı erkeklerde 26, kadınlarda ise 22,7 idi.
Toplum son çeyrek asırda çok ciddi oranda değişti ya da değiştirildi. Zorunlu eğitimin önce sekiz sonra on iki yıla çıkarılması ve üniversite sayısının iki katına çıkartılmasıyla kız öğrencilere çok geniş bir alan açılmış oldu. Değişen sosyal ve ekonomik şartlar kadını iş hayatına iteklerken istihdamdaki dengeleri de bozmuş oldu. Bir yanda çalışan ve hane başına iki ücrete sahip olan ailelerin yanında evin erkeğinin işsiz olması veya düzenli bir işe sahip olmaması nedeniyle maddi yoksunluk çeken aileler oluştu. Kadının istihdamının teşvik edilmesi ve pozitif ayrımcılık gibi nedenlerle kadınların işgücüne katılma oranı % 10’lardan 32,8’e, istihdam oranı ise % 28’e yükseldi. Bu tablo ailelerde ekonomik yönden bir rahatlama getirse de özellikle çocukların eğitim ve maneviyatı açısından büyük sıkıntıların yaşanmasına neden olmaktadır.
Ülkemizde özellikle genç işsizlik oranlarının % 25’lere tırmanması beraberinde adi suçlarda patlama yaşanmasına da neden oldu. Artık mahkemelerin altından kalkamadığı suç dosyalarının kabarıklığı adaletin de yavaş işlemesine neden olmaktadır. Adli istatistiklere göre, son yıllarda 85 milyon nüfusa ulaşan Türkiye’de şüpheli sayısı da arttı. 2014’te 9.8 milyon şüpheli varken, 2020’de bu rakam 13 milyon 97 bin 311 oldu. 2021 yılındaki soruşturmalardaki şüpheli kişi sayısı ise 14 milyon 345 bin 936’ya yükseldi. Bu soruşturmalarda 10 milyon 903 bin 331 kişi ise “mağdur/müşteki” oldu. 2021 yıl ise 3 milyon 290 bin 195 dava açıldı. Bu davalardan 2 milyon 529 bin 492’sinde (yüzde 50,6) mahkûmiyet kararı, 674 bin 814’ünde (yüzde 13,5) hükmün açıklanmasının geri bırakılması, 756 bin 767’sinde (yüzde 15,1) beraat kararı çıktı. Türkiye’de hapishanelerde ise her 100 kişilik yerde 108 kişi kalıyor. 290 bin kişi kapasiteli cezaevlerinde fazladan 50 bin kişi bulunuyor ve şu anda toplam mevcut 340 bini aşmış durumda. Sayı olarak diğerlerine göre daha az, fakat toplumsal ağırlığı daha fazla olan uyuşturucu ve cinsel suçlardaki artış da dikkat çekti. Örneğin 2020’de cinsel dokunulmazlığa karşı 112 bin 811 suç iddiası kayda girerken, bu rakam 2021’de 127 bine yükseldi. Bu suçtan açılan davalarda ise 36 bin 16 kişi mahkûm olurken, 14 bin 803 kişi beraat etti.
Ülkemizde son yıllarda çok dikkat çeken başka bir durum ise, uyuşturucu satışı ve kullanımındaki anormal artıştır. Geçen yıl 422 bin 479 uyuşturucu suçundan soruşturma başlatıldı. Uyuşturucu kullanmaktan 263 bin 650 dosya, ticaretinden ise 118 bin 699 dosya kaydı sisteme girildi. 2021’de uyuşturucu suçlarından 174 bin 978 dava açıldı. 2020’de uyuşturucu suçlarının oranı diğer tüm suç gruplarına göre yüzde 4,5’ken, 2021’de bu oran yüzde 5’e çıktı. Uyuşturucu davalarında ise 245 bin 906 mahkûmiyet, 26 bin 669 beraat kararı verildi. Uyuşturucu kullanma yaşının 10-12 yaş seviyesine kadar düştüğü göz önüne alındığında, ülkemizde bu durumun ne denli geleceğimizi tehdit eden çok vahim bir boyuta tırmandığını göstermektedir.
Toplumumuzun, özellikle gençlerimizin maddi ve manevi bir buhran içinde bulunduğu günümüzde psikolojik hastalıkların da aynı oranda arttığı görülmektedir. Son yıllarda gençlerde en sık gördüğümüz durum, geleceklerinin belirsiz olmasıyla ilgili yaşadıkları sıkıntılardır. Sağlık Bakanlığının, 2020 yılına ait son sağlık istatistiklerine göre, 2009 yılında 1000 kişi başına günlük 29 antideprasan ilacı düşerken, bu oran 2020’de 49’a çıktı. 2017’de 48 milyon kutu antidepresan satılırken, 2020’de bu sayı yaklaşık 55 milyona, 2021’de ise yaklaşık 60 milyona çıktı. TÜİK’in açıkladığı rakamlara göre, Türkiye’nin sadece %49,7’si kendisini mutlu hissediyor.
Yoksulluk ve işsizliğin giderek arttığı ülkemizde yardımlarla geçinenlerin sayısı da her geçen gün artıyor. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı verilerine göre, 2021 yılında 27 milyon 189 bin 433 kişi yardım aldı. Geçen yıl 5 milyon 903 bin 515 hane sosyal yardımlardan faydalanırken bu hanelerden 2 milyon 476 bin 457’si düzenli yardım, 5 milyon 276 bin 998’i süreli yardım aldı, 1 milyon 849 bin 940 hane ise hem düzenli hem de süreli yardımlardan faydalandı. Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın 2019-2020-2021 faaliyet raporlarından derlediği “Türkiye’de Rakamlarla Yoksulluk, Muhtaçlık Durumu/ Sosyal Yardımlar 2021” araştırmasına göre, Türkiye’de aralarında yaşlıların, engellilerin, gençlerin, çocukların da olduğu 27 milyonu aşkın kişi sosyal yardım aldı. Yani Türkiye nüfusunun yaklaşık üçte biri yoksulluk seviyesinde bulunuyor.
Rakamlarla ülkemiz toplumunu anlatmaya yerimiz ve zamanımız elvermediğinden bu kadarıyla yetinelim. Aslında en büyük sorunumuz olan eğitime de yer veremedik. Yapılan LGS ve YKS sınavlarında “sıfır” çeken öğrencilerimizin sayısında ki artışlar ve bankaların kredi batağına saplanmış milyonlarca insanımızı anlatamadık. Kumar, içki, fuhuş, rüşvet ve yolsuzluklara değinemedik. Rabbim ülkemize hayırlı bir çıkış kapısı açsın, insanımıza hidayet ve feraset nasip etsin, bizi doğru yoluna iletsin. Âmin.