Adeta bir cadı kazanına dönüşen Orta Doğu’da artık ne zaman, nerede ve nasıl bir savaşın patlak vereceğini ya da çok büyük bir olayın meydana geleceğini kestirmek eskisi gibi mümkün görünmüyor. Osmanlı Devletinin Birinci Dünya savaşı sonunda çekilmesinden ta bu zamana kadar bölge ülkelerinin yönetimlerindeki hiç bitmeyen istikrarsızlık bölgeyi huzursuz bir hale sokmuştur. Bunun en büyük nedeni 1917 yılından sonra dünyanın dört bir yanından İngiliz işgalindeki Filistin’e göç eden Siyonist Yahudilerin İngilizlerin de yardımıyla bölgeye her türlü fitne fesadı sokarak bölge halklarını birbirine düşürmeleri ve savaştırmalarıdır. Irk, mezhep ve ideoloji kartlarını çok iyi oynayan Siyonist emperyalizm hem iç savaşlar çıkartmak hem de komşu ülkeleri savaştırmak suretiyle bölge Müslümanlarını zayıf düşürdüler, çeşitli entrikalarla onları parçaladılar ve kendileri için birer yumuşak lokma haline getirdiler.
Obama’nın Arap Baharı projesinin etkisiyle 2011 yılında başlayan Suriye iç savaşı son yıllarda hız keserek durma noktasına gelmişti. Türkiye, İran ve Rusya’nın arabulucu olması sonucunda ateşkes sağlanmış, ülkede kan dökülmesine son verilmişti. Bu zaman zarfında bir milyon civarında Suriyelinin hayatını kaybettiği yada sakat kaldığı ve 12 milyon Suriyelinin ise ülkesini terk ederek mülteci durumuna düştüğü göz önüne alındığında ülkede ne denli büyük bir savaşın yaşandığı anlaşılmaktadır.
Türkiye’den Suriye yönetimine bir barış elinin uzatıldığı bu son dönemde iki gün önce sürpriz bir gelişme yaşandı ve Özgür Suriye ordusuna ait silahlı güçler ile İdlip’te yönetimi elinde bulunduran diğer muhalifler hep birlikte Halep kırsalına saldırı başlatarak buradaki birçok yerleşim merkezini ele geçirdiler. Haleb’in merkezine girmek üzere olan rejim karşıtı güçlerin bu operasyonu neden başlattıkları ve aynı zamanda Suriye rejiminin en büyük destekçileri Rusya ve İran’ın bu operasyona niçin sessiz kaldıkları henüz açıklığa kavuşmuş değildir.
Türkiye, kendisi için çok büyük tehdit oluşturan Suriye ve Irak sınırındaki ABD destekli PKK/PYD/YPG güçleriyle mücadele ederken Suriye içinde yeni bir iç savaşın patlak vermesiyle nasıl bir pozisyon belirleyecektir, bu konu da henüz belli değildir. Bu duruma ABD, Rusya, İran ve Suriye iç savaşına müdahil olan diğer ülkelerin nasıl bir tepkide bulunacakları da tam olarak kestirilemiyor. Bölgeyle yakından ilgilenen bazı yazar ve medya mensuplarına göre muhalifler bir tuzağa çekilmiş durumdalar ve bu askeri hareket aleyhlerine de sonuçlanabilir.
Türkiye 2002 yılından itibaren “Reel Politik” siyasetini izleyerek özellikle dış politikada yeni bir metodu benimsemişti. Aslı “Realpolitik” olan yönetim düşünce veya tarzı, herhangi bir ideale veya kurama bağlanmaksızın tamamıyla mevcut gerçeklere uyum sağlayarak amaçlarını gerçekleştirmeye çalışmak anlamında kullanılan bir Almanca terimdir. Yani kavramı biraz daha açacak olursak, siyaset ile ahlâk arasında kesin bir ayırım olduğu varsayımına dayanarak, hükümet yahut devlet politikalarını ahlâkî kaygılardan arındırarak siyasal kararların gücün gereklerine göre ayarlanması gerektiğini ve yegane ölçünün başarı olduğunu ileri süren yaklaşıma Reel Politik deniyor. Diğer bir tanıma göre ki, buna Makyavelizm de deniyor: “Amaca ulaşmak için her türlü araca başvurmanın uygun olduğu.” nu savunan tezdir. Yani kısaca, “iktidarda kalmayı sürdürmek için her yol mubahtır” diye de izah edilebilir.
Reel Politik düşüncesini savunanlara göre ABD dünyanın en büyük, en güçlü ve en nüfuzlu devletidir. O halde dış politikada ABD ile birlikte hareket etmek demek, onunla birlikte kazanmak demektir. “Kazan/kazan formülüne göre güçlüyle birlikte olanlar kazanıyor, karşısında olanlar ise kaybediyorlardı. Bu nedenle kazanacak olanın yanında yer alarak pastadan biz de bir pay alabilirdik. Mesela, ABD Irak’ı mı işgal edecek, Reel Politik gereği onun yanında yer almalı, duygusal davranmamalıyız. Sonuçta din kardeşlerimizden bir milyonu öldürülmüş olsa bile bu çok önemli değildir, kadere iman etmişiz eceli gelen elbette ölecektir. Yine ABD Suriye’de bir iç savaş mı çıkaracak, “biz yine onun yanında yer alarak mevcut rejimi devirmeliyiz ve eski topraklarımıza yeniden sahip olmalıyız.” Son olarak İsrail Gazze’de katliam yaparak bir soy kırım mı uyguluyor? Olabilir, ancak bizim Reel Politik gereği uymamız gereken anlaşmalar var ve biz bu anlaşmalara sadık kalmak zorundayız. İsrail’e petrol sevkiyatını durduramayız, ticari anlaşmaları askıya alamayız, diplomatik ilişkilerimizi kesemeyiz, çünkü Reel Politik’e uymamız bunu gerektiriyor.
Dünyada en fazla ABD’nin benimsediği Reel Politik zihniyeti, renksizliği, duyarsızlığı, acımasızlığı, omurgasızlığı ve şahsiyetsizliği benimseyen bir yönetim anlayışıdır. Orta Doğu bölgesindeki ülke yönetimlerinin bir çoğu bu zihniyeti içselleştirmiş ve benimsemişlerdir. Bu nedenle şu anda Gazze’de insanlar, çocuklar ve bebekler geceleri soğuktan titremektedirler, gündüzleri bir bardak suya, bir lokma yiyeceğe hasrettirler ve her gün onlarcası katil İsrail’in bombalarıyla can vermektedir. Ancak unutulmasın ki, Hakkın değil gücün yanında yer alanlar gerçek kuvvet ve kudret sahibinin sadece alemlerin Rabbi Allah olduğunu da bir gün öğreneceklerdir. Rabbim para, makam, şöhret hastalığına yakalananlara hidayet nasip eylesin. Amin.