HABİB KARAÇORLU
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. YAZAR
  4. SON YÜZ YILIN MUHASEBESİ – III

SON YÜZ YILIN MUHASEBESİ – III

Cumhuriyetimizin geride bıraktığı son 100 yılın muhasebesiyle ilgili yazımızın üçüncüsüne başlamadan önce geride bıraktığımız hafta içerisinde cereyan eden önemli birkaç hadiseye değinmekte fayda vardır. Şu, kesin bir tarihi ve sosyolojik gerçektir ki, içeride meydana gelen tüm hadiselerin bir dış bağlantısı vardır. Bölge, kıta ve hatta dünya çapında yaşanan önemli hadiseler dolaylı ya da dolaysız olarak herhangi bir şekilde, kısa veya uzun vadede ülkelerin iç politikalarını etkiler ve bu etkileşim onlarda bazı olay ve değişimlerin meydana gelmesine sebep olur.

Üç aya yakın bir zamandan beri Filistin’in Gazze bölgesindeki savaş, daha doğrusu Siyonist terörizmin katliam ve yıkımı hız kesmeden devam etmektedir. İnsanlığın durdurmakta aciz kaldığı bu utanç verici saldırılar sonucunda şu ana kadar çoğunluğunu çocuk ve kadınların oluşturduğu 23 bine yakın masum insan katledilmiş, 60 bin civarındaki savunmasız insan da yaralanmıştır. Bu kalleşçe ve kahpece yapılan saldırılara karşı direnen Filistinli mücahitler Gazze Şeridini işgale kalkışan Siyonist terör ordusuna karşı kahramanca çarpışmaya devam etmektedirler. Gazze topraklarında çok önemli kayıplar veren Siyonist katiller, buradaki yenilgilerinin intikamını almak için savaşı diğer ülkelere taşıyarak önce Lübnan’da HAMAS lideri Salih Aruri’ye, ardından İran’da dört yıl önce suikastle katlettikleri Kasım Süleymani’yi anma törenine katılanlara terör saldırısında bulundular. Bu terör saldırılarının öncesinde, 22-23 Aralık 2023 tarihlerinde Kuzey Irak’ın Hakurk ve Metina bölgelerinde nöbet tutan askerlerimize yapılan bölücü terör saldırılarının da arkasında yine Siyonist terör şebekelerinin bulunduğu da şüphe götürmez bir gerçektir. Çünkü Ortadoğu bölgesindeki tüm terör örgütleri Siyonizm’in bir numaralı işbirlikçisi Büyük Şeytan ABD tarafından kurulmuştur ve daima İsrail’le işbirliği içerisinde, onun güvenliği ve genişlemesi için çalışmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti, günümüzde Osmanlı Devleti topraklarının sadece Anadolu ve Doğu Trakya bölümündeki coğrafyada resmi olarak varlığını sürdürse de savunma konusunda ve bölgesel ve küresel strateji açısından çok daha büyük bir geniş hinterlanda sahiptir. Osmanlı Devletinin devamı ve aynı zamanda maddi ve manevi mirasçısı olan Türkiye Cumhuriyeti, batıda Adriyatik Denizi, doğuda Hazar denizi, kuzeyde Azak denizi, güneyde Hint Okyanusu ve Afrika’da Ekvator çizgisine kadar ulaşan geniş bir coğrafyada savunma ve strateji hatlarına sahiptir.  Üç kıtanın ortasında yer alan Türkiye, hem kendisinin ve hem de geçen yüz yıldaki Osmanlı vatandaşlarının torunlarının haklarını korumaya çalışmaktadır. Bu nedenle Türkiye, küresel emperyalistlerin boş bırakacağı bir alan olmayıp sürekli üzerinde plan ve projeler yürütülen dünyadaki en önemli ülkelerden biridir.  Küresel güçler tarafından Türkiye’nin kendi haline bırakılması demek, aslına dönmesi demektir ki, bu ABD, Rusya ve İngiltere başta olmak üzere tüm emperyalistlerin asla kabul edeceği bir durum değildir. Nitekim son yüz yıl içerisinde yaşanan olaylar bu tezi tamamen doğrulamaktadır. Son yüz yılın muhasebesi konusunda bu köşede ele aldığımız son konu 27 Mayıs 1960 İhtilalı idi ki, bu ihtilalın arkasında ABD’nin olduğunu herkes tarafından bilinmektedir.

27 Mayıs ihtilalını doğuran sebeplerin en önemlisinin Menderes hükümetinin ABD’nin boyunduruğundan kurtulmak için attığı adımlar olduğu söylenir. 1959 yılında Sovyetler Birliği ile kurulan sıcak temaslar ve Türkiye’nin bölgesinde attığı önemli adımlar; Kıbrıs konusunda garantör olması, Irak, İran, Pakistan ve diğer İslam ülkeleriyle yakın temasa geçmesi bölgede hesapları olan ABD ve İngiltere’yi çok rahatsız etmişti. İhtilalcıların Milli Birlik Komitesi adını verdikleri askeri cuntanın özellikle Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Kırım Tatarı kökenli Maliye Bakanı Hasan Polatkan hakkındaki idam kararları aslında çok daha yukarılardan verilmişti.

Emekli Orgeneral Cemal Gürselin başına getirildiği 27 Mayıs cuntası yeni bir anayasa hazırlayıp 9 Temmuz 1961 tarihinde halkoyuna sundu.  % 60.4 kabul oyu alan yeni anayasa “özgürlükçü anayasa” olarak yürürlüğe girdi. Cuntacılar 15 Ekim 1961 tarihinde ülkeyi seçime götürdüler. Askeri vesayetin devam ettiği ülkede hiçbir parti tek başına iktidarı kazanamamıştı, bu nedenle koalisyon hükümetleri dönemi başlamış oldu. CHP lideri İsmet İnönü başbakanlığında önce Adalet Partisi, daha sonra diğer sağ partilerle hükümetler kuruldu. Ancak ülkede sular bir türlü durulmuyordu. Albay Talat Aydemir’in başını çektiği askerler birkaç kez darbe teşebbüsünde bulunsa da başarılı olamadılar.

1965 yılına gelindiğinde Suat Hayri Ürgüplü Başbakanlığında kurulan hükümet ülkeyi seçime götürdü. 10 Ekim 1965 tarihinde yapılan seçimleri Demokrat Parti döneminin DSİ Genel Müdürü Süleyman Demirel’in genel başkanı olduğu Adalet Partisi (AP)  kazandı. Demirel baraj ve yol yapımına çok büyük önem verdi. Ereğli Demir Çelik İşletmeleri, Boğaziçi Köprüsü ve Keban Barajı’nın bu dönemde temelleri atıldı. Bu yıllarda Avrupa’da başlayan öğrenci hareketleri Türkiye’ye de sıçradı.  1961 Anayasasının sağladığı özgürlükler kapsamında üniversitelerde yapılan boykotlar ve öğrencilerin düzenlediği miting ve protestolar ülkede huzursuzluğa yol açtı.  Bu atmosferde yapılan 1969 yılındaki seçimleri yine AP kazandı, ancak Demokrat Partililere haklarının iadesi konusunda parti içinde yaşanan anlaşmazlık AP’de bölünmeye neden oldu ve Demirel’in 1970 yılı bütçesi güvenoyu alamadı. Ayrıca makine profesörü ve TOBB eski başkanı Necmettin Erbakan’ın Konya’dan bağımsız milletvekili seçilmesi ve Milli Nizam Partisi (MNP)’ni kurmasıyla Türk siyasi hayatında yeni bir dönem başlamış oldu

1969 yılından itibaren yaygınlaşan öğrenci hareketleri İstanbul’a gelen ABD’nin 6.filosunu protesto olaylarıyla zirveye tırmandı. Deniz Gezmiş ve Mahir Çayan’ın başını çektiği o dönemde “anarşi ” olarak ifade edilen sol örgütlerin eylemleri sonucunda ordu hükümete 12 Mart 1971 günü bir muhtıra verdi ve Demirel hükümeti istifasını verdi. Nihat Erim, Ferit melen ve Naim Talu başbakanlığında kurulan bağımsız hükümetler 11 büyük ilde sıkıyönetim ilan etti. Adları birçok büyük olaya karışan Deniz Gezmiş ve iki arkadaşı yakalanarak yargılandı ve idam edildi. Askeri vesayetin devam ettiği dönemin sonunda yapılan 1973 seçimlerinde hiçbir parti tek başına hükümet kuracak çoğunluğu sağlayamadı. Bu seçimin galibi, MNP’nin kapatılmasının ardından Erbakan tarafından onun yerine kurulan Milli Selamet Partisi (MSP) oldu. Mecliste “anahtar parti”  durumuna gelen MSP’nin lideri Erbakan ile anlaşan CHP’nin lideri Bülent Ecevit,  1974 Ocak ayında bir koalisyon hükümeti kurdu. Bu hükümetin en büyük başarısı uzun yıllardan beri Kıbrıs’ta devam eden Rumların Türklere uyguladığı zulmü önlemek için yapılan “Kıbrıs Barış Hareketi” oldu. Adayı Yunanistan’a bağlamak isteyen EOKA terör örgütü ve Yunan birliklerine karşı yapılan savaşı Türk ordusu kazandı ve adaya kalıcı huzur geldi. Erbakan ve MSP’nin içerideki en büyük başarıları ise, 12 Mart muhtırası ile kapatılan İmam Hatip Okullarının ortaokul bölümlerinin yeniden açılması, okullara Ahlak Bilgisi derslerinin konulması ve TCK 163. Maddeden ceza alan dindarlara af çıkarılması oldu.

CHP-MSP koalisyon hükümetinin hem Kıbrıs zaferi ve hem de haşhaş yasağını kaldırması ABD’nin çok büyük tepkisini çekmişti ve aynı yıl ABD Türkiye’ye silah ambargosu uyguladı. Bu arada iki parti arasında bazı konularda devam eden anlaşmazlıklar sonucunda 1974 Kasımında koalisyon hükümeti sona erdi.  Sadi Irmak’ın başbakanlığında kurulan geçici hükümet meclisten güvenoyu alamayınca AP, MSP, MHP ve CGP anlaşarak I.Milli Cephe (I.MC) hükümetini kurdular. Bu hükümet ülkedeki birçok hayırlı işe imza atmış, ABD üslerini kapatmıştı. Özellikle Erbakan’ın başlattığı “Ağır Sanayi Hamlesi” ABD ve diğer düşmanların dikkatini çekmişti. Dönemin Dışişleri bakanı Henry Kissenger apar topar Türkiye’ye gelerek Demirel ve Ecevit’le aynı görüşmüş ve gitmişti. Bu ziyaretin ardından iki lider anlaşarak erken seçim kararı almıştı. Yazımızın devamını haftaya kaleme almak dileği ile Rabbimizden Filistin başta olmak üzere tüm esir ve mazlum coğrafyalara kurtuluş vermesini niyaz ederim. Âmin.

12 Eylül darbesini 1970’li yıllarda CIA’nin Türkiye Şefi olan Paul Henze, ABD Başkanı Jimmy Carter’a “bizim çocuklar başardı” diye haber vermişti. 38 yıl geçtikten sonra, “bizim çocuklar başardı”nın belgeleri şimdi yayınlanıyor.

SON YÜZ YILIN MUHASEBESİ – III
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin