HABİB KARAÇORLU

SON YÜZ YILIN MUHASEBESİ – XI

Dünya ve ülkemiz gündemi yine olumsuz ve üzücü konularla devam ederken ülkemizin son yüz yılını ele aldığımız yazılarımıza devam ediyoruz. Aslında bizi sevindiren, neşelendiren ve yaşama ümidimizi çoğaltan konuları yazabilseydik ne güzel olurdu! Ancak gerek içeride ve gerekse dışarıda bizi üzüntü ve karamsarlığa sevk eden o kadar çok olumsuz hadise var ki, bunları görmemezlikten gelme veya umursamama gibi bir vurdumduymazlığa ve aymazlığa sahip değiliz elhamdülillah. Hemen her gün hatta her saat Gazze’den gelen acı haberleri; acından ölen bebekleri, günlerce ağzına bir lokma yiyecek koyamayan çocukları, işgalci katil teröristlerin bombardımanına maruz kalmış olan mazlum insanların yerlerde kanlar içerisindeki ölü ve yaralı haldeki vahim durumlarını nasıl unutabilir ya da gündem yapmayız, asla!

İslam âlemi, (“İslam âlemi” derken artık utanıyoruz)  Gazze’deki soykırım konusunda üç maymunu oynamaya devam ederken, ciddi tepki yine Batıdan geldi,  Amerikalı bir asker Gazze için kendini yaktı. ABD Hava Kuvvetlerinin muvazzaf üyesi olan Aaron Bushnell, İsrail’in Gazze Şeridi’ndeki sivillere yönelik yoğun bombardımanını ve ABD’nin saldırıya verdiği desteği protesto etmek için 25 Şubat’ta başkent Washington’daki İsrail Büyükelçiliği önünde kendini ateşe verdi. İddialara göre ABD askerlerinin Gazze’de bizzat katliama katıldığı görüntüleri izleyen Bushnell bu duruma daha fazla dayanamayıp İsrail Büyükelçiliği önünde kendini yaktı. Böylece ABD’nin işgalci katillere silah yardımı yanında asker desteği de verdiği ortaya çıktı. Beş aya yakın bir zaman zarfında işgalci katillerin Gazze’ye aralıksız olarak havadan ve karadan saldırılarını sürdürmesinin nedeni arkasındaki güçlerdir. Bedava verilen silahlar, kendileri için savaşan ve ölen başka ülkelerin askerleri, her türlü ihtiyacını her gün gemilerle gönderen, belki de para bile istemeyen işbirlikçi Hıristiyan ve Müslüman ülkelerin desteğiyle Siyonist teröristler, bu savaşı tüm Gazze’yi ele geçirene ve halkını oradan çıkarıncaya kadar devam ettireceklerdir.

Küresel ırkçı emperyalizm ne büyük bir ustalık ve maharetle tüm dünya üzerinde hâkimiyetini kurmuş, inanılacak gibi değil! Bu insanlık, ne zamandan beri bu kadar insanlığından uzaklaştırarak hissiz ve vicdansız hale getirildi? Bu 8 milyar insan nasıl ve ne şekilde köleleştirildi? Bu insanlık hayvani ihtiyaçları ve zevklerini tatmin dışında nasıl oldu da başka bir şey düşünemez hale geldi? Başta medya organları ve politikacılar olmak üzere, narkozcu ve illüzyonistler nasıl insanları uyuşturuyorlar, nasıl akıllarını dumura uğratıyorlar, insanları aptallaştırıyorlar? Çok müthiş bir proje bu! Bu projenin üç, dört asırlık belki de bin yıllık geçmişi var elbette.

Yukarıdaki bilgiler ışığında ülkemizin son yüz yıllık geçmişini anlatmaya devam edelim. Son olarak Erbakan Hocamızın vefatından bahsetmiştik. Vefatının 13.yıldönümünde kendisini rahmet ve minnetle bir kez daha yad ediyoruz, mekanı cennet, makamı ali olsun. Siyonizm ve Gizli Dünya Devleti ile ülkemizin yakın tarihine ait birçok gerçek bilgiyi ondan öğrendik. Dedikleri bir bir çıkıyor ve zaman onu hep haklı çıkarıyor. 17 Aralık 2010 tarihinde Tunus’ta başlayıp diğer Arap ülkelerine sıçrayan  “Arap Baharı” adlı ayaklanma ve gösteriler ile ilgili olarak: “Siyonizm kadro değiştiriyor.” Demişti, haklı çıktı.

12 Haziran 2011 tarihinde yapılan seçimleri AK Parti çok rahat bir şekilde kazanarak üçüncü kez iktidara geldi. AB uyum politikaları çerçevesinde AB’nin Türkiye’ye dayattığı; “Ermeni Açılımı”, “Kürt Açılımı” Ve “Kıbrıs Sorununun Çözümü” konularındaki atılan adımların hepsi karşı taraflarca istismar edilerek Türkiye’nin aleyhine sonuçlar doğurmuştu. Her biri ciddi milli beka meselesi olan bu konular içeride büyük tartışmalara neden olmuştu.

2012 yılı Ergenekon, Balyoz vb. davaların iç siyasete yansıma ve tartışmalarıyla devam etti. Bu yıl gündemdeki en önemli konulardan biri ise Suriye iç savaşı idi. 2004 yılından itibaren Türkiye ile sıcak ilişkiler kuran Beşşar Esad yönetimi ile yapılan anlaşmalar sonucunda vizeler kaldırılmış, iki ülke arasında çok sıcak bağlar kurulmuştu. Komşu iki şehir gibi karşılıklı gidiş-gelişler kontrolsüz şekilde artınca bu durumla ilgili Erbakan Hoca: “Korkarım ki Suriye ajanlarla doldurulacak” demişti.  15 Mart 2011 tarihinde başlayan iç savaşın Türkiye’ye olumsuz etkileri kısa zamanda kendini gösterdi. “Şam’da Emevi camiinde Cuma namazı kılacağız” iddiasıyla Esad’ı devirmek için ABD, S.Arabistan ve BAE ile birlikte Suriye’deki Özgür Suriye Ordusunu destekleyen Türkiye,  daha sonra bu müttefiklerin geri çekilmesiyle yalnız başına kaldı ve iç savaştan kaçan yüz binlerce Suriyeliye kapılarını açmak zorunda kaldı.

2013 yılı önceki yıllardan devreden sorunlarla mücadeleyle geçti. Ergenekon vb. davalar ile terör ve göçmen sorunlarıyla uğraşmak halkı ve devleti yormuştu.  11 Mayıs’ta Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde meydana gelen iki ayrı patlamada 52 kişi öldü. Bu olayın hemen akabinde 28 Mayıs tarihinde İstanbul’da Gezi Parkı olaylarının başlaması hükümeti daha zor bir duruma düşürdü. Taksim’de bulunan Gezi Parkındaki bazı ağaçların kesilmesi nedeniyle başlayan protestolar kitlesel bir boyut kazanarak birçok örgüt ve illegal grubun katımlıyla iktidar karşıtı bir ayaklanmaya dönüştü. Üç ay süren olaylarda biri komiser sekiz kişi hayatını kaybetti ve 9 bin civarında insan yaralandı. Protestolar yurt geneline yayıldığı gibi yurt dışında da ABD, Avrupa ülkeleri başta olmak üzere birçok ülkenin başkenti Türkiye hükümeti aleyhindeki gösterilere sahne oldu. Gezi Parkı olaylarının ekonomi üzerinde olumsuz etkileri kısa sürede ortaya çıktı. Bu olayların perde arkasındaki kurgulayıcılarının siyasi ve ekonomik amaçlarına ne denli ulaştıkları tam olarak bilinememiştir.

2013 yılına damgasını vuran en büyük olay ise 17-25 Aralık operasyonları oldu. Gülen cemaatine mensup savcı ve emniyet mensuplarının, iş adamları, bankacılar ve dört bakan ve üç bakan çocuğu ilgili yapılan yolsuzluk operasyonları çerçevesinde yapılan baskınlar sonucunda elde edilen deliller ışığında  “rüşvet, görevi kötüye kullanma, ihaleye fesat karıştırma ve kaçakçılık” suçlarını işledikleri iddiası ile davalar açıldı. Bu davalar sonucunda dört bakan da istifa etmek zorunda kalmıştı. Olayların perde arkasında iktidarla Gülen cemaati arasında yaşanan anlaşmazlıkların olduğu, dershanelerin kapatılma kararının ardından böyle bir hamlenin yapıldığı medya mensupları tarafından sıklıkla ifade edilmiştir.

2014 yılı da önceki yıllar gibi iç ve dış siyasi çalkantıların gölgesinde devam etti. Suriye iç savaşının ülkemize yönelik tehdit ve zararları bölgede ortaya çıkan IŞİD, Arapça orijinal ismiyle DEAŞ’ın yaptığı eylemlerle çok vahim boyutlara ulaştı. Bu arada 2014 Ağustos ayında ilk defa halkın seçeceği Cumhurbaşkanlığı seçimleri yapıldı. Başbakan Erdoğan, CHP ve MHP’nin çatı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu ile girdiği yarışta % 51.8 oyla Cumhurbaşkanı seçildi. IŞİD’in Suriye’nin Aynu’larab (Kobani) ilçesine yaptığı saldırıyı protesto etmek için Güneydoğu illerinde yapılan gösteriler hızla tırmanarak büyük olaylarla sonuçlandı. 6-9 Ekim tarihlerinde başlayıp dört gün süren çatışmalarda ülke genelinde 46 kişi öldü, 682 kişi yaralandı.  Halen daha tartışılan bu olaylar Güneydoğu konusunda bir kırılma noktası oldu.

Yazımıza önümüzdeki hafta devam etmek dileği ile Yüce Rabbimizden başta Filistin olmak üzere dünyanın dört bir yanında zulüm ve esaret altında olan Müslüman kardeşlerimiz için kurtuluş, esenlik ve selametler diliyorum. Rabbim tüm ümmetimize Kur’an, cihat ve ümmet olma şuuru nasip eylesin. Âmin.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

SON YÜZ YILIN MUHASEBESİ – XI

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin