HABİB KARAÇORLU

SON YÜZ YILIN MUHASEBESİ – XII

Günler, haftalar, aylar ve yıllar hızlı bir şekilde geçip giderken insanlar yaşadıklarını geride bırakıp her gün yeni bir umutla güne başlayıp bazen mutlu bazen de mutsuz ve umutsuz bir şekilde gece yatağa giriyorlar. Ancak girecek yatağı olmayan, karnı aç ve acılar ve azap içerisinde hayatta kalma mücadelesi verenler de var. Mesela, Filistin gibi, Doğu Türkistan gibi, Mısır zindanlarında idam edilmeyi bekleyen Müslüman Kardeşlerimiz gibi.

Gazze’deki zulüm ve vahşet beşinci ayını da geride bıraktı. Gazze’deki şehirleri defalarca havadan, karadan ve denizden bombalayan, taş üstünde taş bırakmayan mel’un Siyonistler, bu şekilde öldüremediklerini de susuz bırakarak, aç bırakarak, ilaçsız bırakarak öldürmeye çalışıyorlar. Gazze’ye gönderilen yardımları engelleyen asker ve sivil Siyonistler, tek suçları vatanlarını savunmak, topraklarına sahip çıkmak ve ülkesini terk etmemek olan Müslümanları tamamıyla ortadan kaldırmak için aralıksız saldırıyorlar.  Arkalarına aldıkları işbirlikçilerin desteğiyle silah, asker ve lojistik konularında bir sıkıntı yaşamayan katil çeteler işlerini bitirene kadar soy kırıma ve zulme devam edecekler gibi gözüküyor, ta ki, mazlumların ahı  gayretullaha dokunana kadar.

Ülkemizde ve İslam âleminde insanlar günlük işleri, kazançları ve hedefleri peşinden koşturup, akşam evinde yemeğini yiyip çayını, kahvesini içerken Gazze’de acından ölen çocukları, enkazların üstünde çaresizce oturup bekleyen kadınları bir film izler gibi televizyon ekranlarından izlemeye devam ediyor. Bu böyle devam edecek mi dersiniz? Elbette etmeyecek, çünkü zulme rıza zulümdür. Yeryüzünde küfür devam eder ancak zulüm ebedi değildir devam etmez.  Siyonist zulmü durdurmanın yolunun ne mitinglerden, ne konferanslardan ne de bağırıp çağırıp dua etmekten geçmediğini beş ay zarfında görüp tecrübe etmedik mi? Halkların talebine rağmen Siyonist zulmü durdurmak için tek bir adım atmayan, Gazze’nin yardımına gitmeyen yöneticiler üzerinde baskı kurmak varken sadece kınamak, tel’in etmek ve dua etmekle yetinen Müslüman ülkelerin halkları kendilerinden bu zulmün hesabının sorulmayacağını mı zannediyor? Elbette hesap sorulacak, bedeli ödenecek.

Döneminin süper gücü olan Bizans tehlikesi karşısında sessiz kalmayan Hazreti Peygamber (S.A.V.) düşmanın topraklarına gelmesini beklemeyip kendisi onların üzerine yürümeye karar verir. Hicri 9.yılda Tebük seferi adı verilen gazaya çıkıldığında bazı sahabeler çeşitli bahanelerle sefere katılmazlar ve haklarında Tevbe suresinin ayetleri nazil olur. Çok ağır tehditler içeren ayetlerden 38-41. Ayetlerde Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:   “Ey iman edenler! Size ne oldu ki, “Allah yolunda seferber olun” denilince yerinize çakılıp kaldınız; yoksa âhiretten vazgeçip de dünya hayatıyla yetinmeye razı mı oldunuz? Halbuki dünya hayatının sağladığı fayda âhiretinkine göre pek azdır. Eğer toplanıp seferber olmazsanız Allah sizi elem veren bir azapla cezalandırır, yerinize başka bir topluluk getirir ve siz O’na zerrece zarar veremezsiniz. Allah’ın her şeye gücü yeter. Siz peygambere yardımcı olmasanız da önemli değil. Nitekim inkârcılar onu, iki kişiden biri olarak yurdundan çıkardıklarında Allah ona yardım etmişti: Hani onlar mağaradaydılar; arkadaşına “Tasalanma! Allah bizimle beraberdir” diyordu. Derken Allah ona kendi katından bir güven duygusu indirdi, sizin göremediğiniz askerlerle onu destekledi ve inkârcıların sözünü değersiz hale getirdi. Allah’ın sözü ise en yücedir. Çünkü Allah mutlak galiptir, hikmet sahibidir. Kolay da olsa zor da olsa sefere çıkın ve mallarınızla canlarınızla Allah yolunda cihad edin. Bilirseniz, bu sizin kendi iyiliğinizedir.

Bizans, burnunun dibine, Tebük arazisine kadar giden İslam ordusunun karşısına çıkmaya cesaret edemedi ve İslam ordusu izzet ve şerefle Medine’ye geri döndü. Gazze’de beşinci çocuğu da Siyonistlerce katledilen Filistinli baba onun cansız cesedini kucağına alıp:”Elhamdülillah, hasbunallahi ve ni’me’lvekil” derken Cenabı Allah’a ve O’nun bu ayetlerine olan imanıyla haykırıyor ve hiç üzülmüyor. Biz ise hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya öylesine sıkı sıkıya sarılmışız ki, içimizden birileri Hamas’ın Aksa Tufanı adlı cihad hareketini yadırgayıp veya hiç anlamayıp:”Aslında bütün bunları Amerika yaptırıyor ki biz de müdahale edelim, bunu bahane edip bize saldırsınlar.”  Gazayı, cihadı ve şahadeti asla aklına getirmeyen bir Müslüman toplumun akıbeti nasıl olur acaba, bu ayetler açıklıyor.

Yukarıdaki bilgiler ışığında ülkemizin son yüz yılını yazmaya devam edelim. Son olarak 2014 yılında yaşanan olaylardan bahsetmiş, ülkemizin terör ve siyasi çalkantılar içinde geçirdiği zor günleri ele almıştık. 2015 yılında da aynı sıkıntılar devam etti. Ekonomik tablonun da iyi seyretmediği bir ortamda seçim kararı alındı ve 7 Haziran 2015 tarihinde yapılan seçimlerde AK Parti % 40,9 oy ve 258 milletvekilliği almasına rağmen iktidarı kaybetti. AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu  bir koalisyon hükümeti kurmak için çok çaba sarf etse de MHP lideri Bahçeli’yi ikna edemedi. Bahçeli azınlık hükümeti kurulması için de destek vermeyerek seçime gidilmesinde ısrar etti. Kurulan seçim hükümeti ile 1 Kasımda seçimlerin yenilenmesine karar verildi. İktidar zafiyeti ve ülkedeki siyasi kaos  terörün tırmanmasına ve ekonomide krizin derinleşmesine neden oldu. Bölücü terör örgütü ülkenin dört bir yanında gerçekleştirdiği eylemlerle adeta ülkeyi savaş alanına çevirdi. Bu arada çözüm süreci nedeniyle Doğu ve Güneydoğudaki birçok ilde bölücü örgüt iyice azıtmış, şehirlerde kendince denetim kurmuştu.

1 Kasımda yapılan seçimleri AK Parti % 49,50 oyla kazanarak yeniden tek başına iktidar oldu. Ülkede terör olayları tırmanarak devam ediyor, bombalı saldırılarda sivil ve asker birçok kişi hayatını kaybediyordu. Bu arada Gülen Cemaati ile iktidar arasındaki mücadele tırmanıyordu. Cemaatin finans kurumu Bank Asya’ya TMSF’nin el koymasının ardından hükümet aleyhinde yayın yapan medya kuruluşları da birer birer kapatılıyordu. Devlet yetkilileri tarafından Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) olarak tanımlanan cemaat mensupları devlet kurumlarındaki yoğun kadrolaşma durumu nedeniyle de Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak da tanımlandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan sonra Başbakanlık ve AK Parti Genel Başkanlığına getirilen Ahmet Davutoğlu ile partililer arasında yaşanan anlaşmazlıklar nedeniyle Davutoğlu 22 Mayıs 2016 tarihinde yapılan olağan üstü kongrede görevlerini Binali Yıldırım’a devretti. Davutoğlu’nun görevlerini terk etmesinde “Pelikan” olarak adlandırılan grubun etkili olduğu iddia edildi.

15 Temmuz 2016 Cuma akşamı televizyon kanallarındaki canlı yayında İstanbul Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet köprülerinin askerler tarafından kapatıldığı haberi yapıldı. Gece yarısına doğru Ankara’da TBMM binası ve Gölbaşındaki Özel hareketçilerin binası savaş uçaklarınca bombalandı. O sırada Marmaris’te bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan CNN Türk televizyonunda Hande Fırat’ın canlı yayınına bağlanarak bunun bir askeri darbe olduğunu ve halkın meydanlara ve havaalanlarına giderek darbeye direnmesi gerektiğini söyledi. Bu çağrı üzerine Boğaziçi köprüsüne giden vatandaşlarla askerler arasında çatışmalar yaşandı. Ankara’da TRT’yi ele geçiren darbeciler “Yurtta Sulh Konseyi” adıyla bir bildiri yayınlattılar. Deniz Kuvvetleri Komutanı dışında diğer kuvvet komutanları darbeciler tarafından rehin alındılar. Sabah saatlerinde TSK ve Emniyet güçlerinin operasyonlarıyla darbeciler ele geçirildi ve darbe teşebbüsü önlenmiş oldu. Ülkede olağanüstü hal ilan edildi, çıkarılan kararnamelerle binlerce kişi tutuklandı ya da işten atıldı. Halen daha FETÖ elemanlarına karşı operasyonlar devam etmektedir.

15 Temmuz darbe teşebbüsü ülkenin sistemi ve yönetimi ile ilgili birçok tartışmayı beraberinde getirdi. Uzun zamandan beri başkanlık sistemini savunanlar referandum yapılmasında ısrarcı oldular. Son olarak Devlet Bahçeli sistemi: “Cumhurbaşkanlığı sistemi” olarak tanımladı. Meclisin aldığı kararla 16 Nisan 2017 tarihinde yapılan halk oylamasında % 51,41 evet oyuyla anayasa değişikliği kabul edildi. Başbakanlık kaldırıldı, yürütme konusunda tüm yetki partili Cumhurbaşkanına verildi. Böylece Türkiye’de parlamenter sistem bitmiş, meclise sadece yasama görevi kalmıştı.

Seçimlerin yapılmasına bir buçuk yıla yakın bir zaman varken 17 Nisan 2018 tarihinde Devlet Bahçeli erken seçim kararını açıkladı. 24 Haziran 2018 tarihinde yapılan seçimde Cumhurbaşkanı Erdoğan % 52,59 oy alarak yeniden cumhurbaşkanı seçildi. Böylece Türkiye’de çok farklı yeni bir dönem başlamış oluyordu.

Yazı dizimize önümüzdeki hafta devam etmek temennisiyle Yüce Rabbimizden öncelikle Filistinli kardeşlerimiz için acil kurtuluş diler, ülkemiz ve tüm İslam âlemine cihad şuuru vermesini niyaz ederim. Âmin.

 

 

 

 

SON YÜZ YILIN MUHASEBESİ – XII

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin